kızlarımızı sempatik ve şımarık davranmaya yöneltecek bir filmdir. ama konusu çok güzel işlenmiş. çok fazla arabesk öğe vardı o ayrı. klasik yanlış anlaşılmış kız, üzerine terk edilen adam , bunalım... yeşilçam matematiği. değindiği konu dışında, yeşilçam klasiğinden tek ayıran unsur günlük hayatımızdaki küfürler ve el hareketleriydi.
incir reçeli, hayatımda izlediğim en etkileyici filmlerdendi diyebilirim. izlerken filmin içindesiniz izledikten sonra film hayatınınızın içinde oluyor. sevgiliye dokunamamak ne acıdır yarabbi!
vasat bir film. kız aids olmasa yollu olacak bir karaktere sahip. barlardan eve taşınan ilk gördüğü adama yavşayan bir kız. birde bunu aşk filmi diye izleyenler var, incir reçeliymis pehhhh.
liseli ergen kızların ve kendini ergen hissedenlerin bayıldığı sıradan bir türk filmi. tüm türk filmi klişelerini içinde barındırmaktadır.
şimdi senaristin aklına bir cümle gelmiş; ''asıl ucuz olan beş kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız'' bu cümleyi karaktere söyletebilmek için kasmış da kasmış ve saçma sapan bir yanlış anlamanın sonunda nihayet bu cümleyi o karaktere söyleterek ergenlerin gönlünü fethetmiş.
bu kadar sert eleştirmemin tek nedeni fazlasıyla overrated oluşu. sıradan bir hollywood filmi ayarında. böyle duygusal sayısız hollywood filmi var hem onların çekimleri ve oyunculukları çok daha iyi bundan.
filmin en büyük faydasının reçel üreticilerine olduğunu düşünüyorum. film sayesinde pek çok romantikçik marketlerden incir reçeli almış olabilir ve bu da üreticinin yüzünü güldürmüş olabilir.
editlica: hasktir, 1000. entari bana kısmetmiş.
son sahnesinde ağlamayan aranıyor filmidir.çok dokunaklı, ön yargılarımızı sorgulayan, basitleşmeden biten, iyiye yakın bir film.unutulmazlar arşivine eklenmiştir.
sen o kadar bişey söylemeden gidersin ki üstüne milyonlarca şey söylenir.
başrolleri halil sezai paracıkoğlu ve melike günerin paylaştığı 2011 yapımı film.
ıssız adam ile karşılaştırıldığını duyduğumda izleme isteği uyandırdı. güzel film, değişik bir konusu var, ama mükemmel değil.
--spoiler--
duygu doğuştan aidsli*, metinle yatmıyor, öpüşmüyor bile.
--spoiler--
birkaç mantık hatası dikkati çekmekte;
1-duygu o yaşa kadar nasıl hasta olmadan, herhangi bir mikropla karşılaşmadan gelmiş. çok ilginç.
2-metin duygunun evine daldığında karşılaştığı yatalak hastanın neden hemen duygunun eski sevgilisi olduğunu düşünmüş, şahsen ben de diğer birçok izleyici gibi babası olduğunu tahmin etmiştim. neden ona hiv'i bulaştıran eski sevgilisiyle yaşamaya devam etsin ki.
3-metin'in çömüp isyeeaaan şarkısını söylerken, gitarın tellerine sıkıştırdığı sigarasından 2 dakika boyunca duman çıkmıyor, kül namına bişey yok. çok amatörce ya, yapmayın sayın yönetmen, biraz dikkat.
bu kızın bu rolle ne alâsı var dediğimiz yapaylık ötesi esas kız gidince ona aşık olan esas oğlan kızın söylediği tüm sözleri post itlere yazıp duvara pencereye asıyor. romantizm amaçlanıyor. esas oğlan o kadar aptaldır ki tüm seyircinin aklına gelen baba faktörünü hesaba katmıyor. deli divane oluyor kız dönmeyince. şarkı söylüyor, saça sakala dokunmuyor, evden çıkmıyor kahroluyor. işte böyle bir film. kurgu basit, her şey yavan. sanat aramayın bulamazsınız.
esas kız uuser olsa mesela oğlan da kızın entryleri yazıp yazıp assa duvara. romantik olabilir, hatta şükela olur değil mi? hem konu yavan kalmaz. * neyse böyle bir filmi ben yapar adına da kabak tatlısı koyarım. az daha bekleyin canlarım!
neden kabak tatlısı derseniz bizim evde reçellerden incir, tatlılardan da kabak eksik olmaz.