yönetmeni aytaç ağırlar'ı beğendiğim ancak konusunu sıradan ve ucuz bulduğum filmdir. türk sinemasında konu bulma konusunda sıkıntı olmamasına rağmen demagoji içeren öyküler filme alınmaktadır. bu yönetmenin belli bir miktarda para kazandıktan sonra daha az popülist öykülere yönelmesi halinde her filmini izleyeceğimi söyleyebilirim. hayrola gencin notu: 6.43
doğruysa (aytaç beyin önce görüşmeye gittiği, hataların belirtilmesine rağmen bunları göz ardı ettiği), aytaç ağırlar sırf "duygusal olalım, damardan girelim, etkilesin bikbik" amacıyla bu filmi çekmiştir derim. "ama aidsli insanların gözünden.." diyenlere çok kızarım.
bir de söylemezsem çatlarım sahnesi var ki, benim bu duygusal sahneleri bok etme huyumla başa çıkamıyor:
kız hastane bahçesinde bankta otururken ölüverdiğinde, bir ayağı sallanmaya başlıyor.
na şu: http://kaktuscicegi.files.../2011/07/incir-receli.gif
bunu bir süre izledikten sonra, kamera çiftimizi gösteriyor. sallanan ayağa bakıyoruz hemen, aa, tekrar ölmeden önceki konumuna gelivermiş. üstelik bir ayak sallanmaya başladığında diğer ayak nasıl kazık gibi durabiliyor, orasını da merak ediyorum.
otobüs yolculuğunda bir heves izlediğim ve sonunda yarattığı duygusal çöküntüyü kendime mal ettiğim, duygusal (bkz: duygusal erkek) bozuklukları olanlara izletilesi bir film.
izlediğim en güzel türk filmlerinin başında şuan, modern sinema çerçevesinde yeni yapıtlar fazla saçma oluyor fakat bu film gerçekleri yansıtmış ekranlara.
her türk dram filminde olduğu gibi yalnız yaşayan bir erkek/kadın, barda içerken tanışma faslı, çok içtiği için eve götürmeler sonra aşık olmalar filan. evet duygusal, sözler güzel, olay kurgusu on numara, halil sezai'nin -oyunculuk- performansına diyecek yoktur zaten. ama izlerken tüm sahnelerini tahmin ettim abi bu mudur film anlayışı? bu mudur türk senaryosunun hayal gücü? ya da hayal gücümüz sadece aşk ve dram konularına yetmekte?