Yüzlerce sene evvel çok güzel bir kız varmış.
Ayağına kapanıp bütün gençler yalvarmış
Bu eşi bulunmayan güzeli almak için.
Erimişler aşk denen alevden için için,
Güneşin sızağıyla eriyen karlar gibi;
Hepsinin bu sevdadan hicran olmuş nasibi...
Böyle yaşıyorlarken dünyalarına küskün,
Güzel kız davet etmiş aşıklarını bir gün.
Demiş:"Elbet veremem gönlümü hepinize,
Fakat bir müsabaka açıyorum ben size:
En güzel en kıymetli inciyi bana her kim
Getirirse onunla artık evleneceğim..."
Aşıklar mallarını feda edip satmışlar,
Dört taraftan en büyük inciyi aratmışlar.
Yüzlerce sene evvel bir saz şairi varmış;
Bu gencin de gönlünü o kızın aşkı sarmış.
Aklını alıvermiş gök ela renkli gözler;
Her dakika biricik sevgilisini özler,
Her dakika ağlarmış, sızlarmış, ah edermiş;
perişanmış, mahzunmuş, derbedermiş..
Duymuş müsabakayı bu aşık da nihayet,
"inci nedir" diyerek o anda etmiş hayret.
Çünkü o ana kadar inciyi bilmiyormuş.
"inci nasıl şey?" diye bir ihtiyara sormuş:
"Ben onu hiç görmedim gezdim de diyar diyar."
Demiş ki zavallıya gülümseyip ihtiyar:
"Güzel bir taştır inci, kadınların süsüdür;
Durduğu yer onların açık, beyaz göğsüdür.
Denizden çıktığından pahalıdır gayetle..
Bu sözleri duyunca aşık bakar hayretle,
Der ki:"Ben deniz nedir, onu da bilmiyorum."
ihtiyar denizi de anlatır: "Dinle yavrum,
Bu öyle bir susur ki ufuğa kadar açık,
Bazen dalgalar kıyısında ufacık;
Bazen fırtına çıkar, hava olunca lodos,
Deniz birden kudurup kayalara vurur tos.
Sen karada gezmişsin belli bu yaşa kadar.
Bu dağların ardında çok uzak bir deniz var.
Pek merak ediyorsan yürü, memleketler aş."
Saz şairi, bu sözler bitince, yavaş yavaş
Denizi bulmak için seyahate koyulur;
Uzun yollar üstünde harap olur, yorulur.
Nihayet gök toprağa ışığını dökerken
Bir sahile yaklaşır, henüz şafak sökerken....
Aradan bir yıl geçip nihayet mühlet bitmiş,
Aşıklar akın akın kızın yanına gitmiş.
Hepsi de dizilmişler önüne birer birer;
Ellerinin üstünde donuk, beyaz inciler.
Güzel kız seyre dalmış,oturarak yerine;
ipek elbisesinin uzun eteklerine
Bütün delikanlılar koymuş hediyesini!
Gözlerini açarak herkes kesmiş sesini:
"Acaba hangisini kabul edecek ?"diye.
Dışardan bir gürültü duyulmuş o saniye:
"Bırakın muradıma ben bugün ereceğim,
Bırakın sevgilime inciler vereceğim..."
"O da getirsin" diye güzel kız vermiş izin,
Şair içeri girmiş tereddüt etmeksizin.
Anlatmış kalbindeki sızlayan bir yarayı,
Anlatmış uzun uzun bütün bu mecarayı.
"Ben bir şair aşıkım, elimde bir kırık saz,
Yapyalnız yaşıyorum, derdim çok, sevincim az.
O güzel gözlerine bir pınar gibi gönlüm
Yıllarca aka aka tükendi tahammülüm.
Fakat seni unutmak gelmiyordu elimden.
Ve bir gün işittim ki inci istemişsin sen.
Ama bu ana kadar görmemiştim ben onu,
Öğrendim bu incinin denizde olduğunu.
Deniz nerde diyerek arıyordum bu sefer;
Aşkının kuvvetiyle aştım dağlar tepeler.
Nice ülkeler gezdim nice dağlar dolaştım,
Bir sabah sonu gelmez bir denize ulaştım:
Güneş içinden doğup içinden batıyordu;
Sular arzın üstüne yaslanmış yatıyordu.
Rüzgar yavaş esiyor,engin sessiz, durgundu;
Vücudum aylar süren yolculuktan yorgundu.
indim büyük denizin o büyük sahiline
incileri topladım ,uğraşıp didinerek."
Aşıkın sözlerini dinlerken kadın erkek;
Şair omuzundaki bir torbayı uzatmış,
Yere bağını çözüp, incileri boşaltmış.
Fakat o anda herkes kahkahalarla gülmüş:
Çünkü inci yerine çakıl taşı dökülmüş.
Güzel kız genç aşıka demiş: "Bunu iyi bil:
Bu, parayla alınan incilere mukabil,
Senin çakıl taşların pek değerlidir elbet;
Şair! Yaşayacağım seninle ilelebet.."
bir keresinde baya bildiğimiz sokakta satılan tezgahların birinden aldığım midyelerin içinden bir tanesinden çıkmıştır. önce tabi şaka mı bu ya olamaz herhalde falan diye düşündüm fakat baya minicik sert boncuk gibi bir şey. ben de anlamam böyle şeylerden bilebilecek birkaç kişiye sordum onlarda onayladılar minicik inci bas baya bu diye. tabi öyle dediler ya ama nasıl özendim böyle süslü püslü bir kutunun içine koydum. sanırsınız kutunun içinde servet saklıyorum. halbuki minicik karınca kadar bir boncuk. ama olsun diyorum bu benim uğurum of nasıl şanslıyım kime çıkar ki böyle falan diye düşünüyorum bir de böyle salak salak. sonra internette biraz araştırdım ki çıkmayan kimse yokmuş neredeyse. ama yinede böyle eve gelenlere falan kutuyla birlikte götürüp gösteriyorum falan baya havalı oluyor.
sıradan salı günü, seni görünce oldu hesaplaşma günü
aşk baltaları çıktı yine yerinden
iki çocuk anası olmuştu ama hala güzeldi inci
hemen gittim "ne haber" dedim
bir çay içtik, dertleştik, konuştuk uzunca
o da özlemiş, sevinmiş beni görünce
iki çocuk anası, bende eski anısı, liseli inci
inci, inci, inci;
aşkta meşkte hep birinciydi inci
ah baba bilsen
ben bu kızın yüzünden oldum hep sonuncu
ah be inci, ah be!
yaktın beni sen be, ah be!
kaçsak kurtulsak mı, ah şeytana uysak mı
aşk bize yasak mı, hiç bir şey takmasak mı
senin ki de çok çok kıskanç mı
ah be inci, ah be, yaktın beni sen be!
beni sorarsan eğer, derler ya orta halliden eh iyice
bir kız arkadaşım var şimdi boyluca
iki çocuk anası olmuştu ama hala meraklı inci
sordu "güzel mi bari", "bilirim" dedi "seversin sen güzel yari"
"zaten biz de bu yüzden ayrılmadık mı"
iki çocuk anası olmuştu ama hala kıskançtı inci...