Tamamıyla kurgu mu gerçek mi emin değilim aklıma takılan bir yer olsa da tamamıyla uydurma olmadığına eminim. Bence bu kadar hisli bir şekilde yaşamayan anlatamaz.
Aklıma takılan ise erdinç isimli askerin çok sevdiği kaçırmak istediği bir kız vardı. Kızın ismi ilk olarak "fahriye" daha sonra gece asteğmenlerle yaptığı muhabbet sırasında "suna" olarak geçiyor. Düşündürücü...
Manyak gibi oturdum 2.günde bitirdim hikayeyi cidden sarıyor mu sarıyor kurgu veya kurgu değil olayına girmek istemiyorum çok öyle büyük bir edebi eser mi belki ama kesinlikle bazı Duyguları hissediyorsun önemli olanda bu zaten.
severek okumuştum yarısına kadar, sonra ev taşımak zorunda kaldığım için mecburen ara verdim. zaten günde birkaç sayfa okuyup ertesi gün devam ediyordum. güzel gidiyordu ama yarım kaldı. şimdi de devam etmek gelmiyor içimden. muhtemelen okumayacağım. ah. işte hayat, sen ne ananın gözüsün.
kurgudur, kurgu olduğu sanılanın aksine detaylardaki keskinlikten anlaşılabilir ama kurgu bile olsa gerçekçidir çünkü onunla aynı dönemde ve o bölgede askerlik yapan herkesden benzerleri dinlenebilir.
bu hikayenin etkileyiciliği dilindeki yalınlık ve sözlükte yazdığı için interaktif bir havasının oluşması, bu havanın da okuyucuyu bir kitaptan çok daha fazla sarması ve en önemlisi konunun doğal olarak aşırı duygu yoğunluklu olmasıdır.
bu hikaye bir editörün elinden geçip kitaplaştırıldıktan sonra aynı etkiyi yaratması çok zordur çünkü hikayeye doğallık katan yazım yanlışlıkları ve en önemlisi interaktif etki olmayacak.
aslında yeni bir edebi tür açısından olaya bakılırsa çığır açıcı etkisi olacağı kesindir ve tabii ki bu hikayeyi kurgulayan yazarın da edebi ve kurgusal yeteneğini küçümsememek gerekir.
50 sayfa olduğundan okunur mu lan bu amk dediğim fakat okuduğum kadarıyla sa sayfası gayet akıcı olan hüzünlü hikaye.
kızın rizeli olması da beni ayrı bi tribe sokmuştur tabi.
okuyunca farklı duygular hissettiğim,resmen yaşadığım ve samimice yazıldığı için hepimizi oralara sürükleyen güzel bi hikaye. kitap yapılmalı edebi kaygılar düşünülmeden şu haliyle.
abim hakkaride askerlik yaptı 1994 yılında. komandoydu. hala ağzından askerlikle ilgili bir kelime dahi çıkmadı. hala anlatamıyo. şunu hatırlıyorum, ilk geldiği zaman psikolojisi berbattı. gece en ufak bi seste yataktan fırlar tüfeğini arardı. bazen durduk yere eli falan titrerdi.
sivil hayatında her asker gördüğünde istemsizce 'allah' der kendi kendine.
arada da ağlarken yakaladım. tek dediği şey 'çok arkadaşım öldü lan'. ben askere gitmeden önce adam sabahlara kadar dua etmiş ben doğuda yaptım kardeşim yapmasın allahım diye. ben çektim o çekmesin diye.
bazen yolculuk yaparken uzaklara dalıp gidiyo. üzerinden 19 sene geçti. ama hala unutamadığına adım gibi eminim. askerden önce gayet sakin bi adamdı. ama geldikten sonra askerden ayarsız oldu. yani ayarsız derken hiç kızılmıcak şeylere bağırır, tam tersine konularda gülerdi.
keşke abim batıda askerlik yapsaydı da ben doğuda yapsaydım.
bir kaç ay önce izmirdeydim. dükkanına gittim. canı çok sıkkında. 'abi gel biraz dolaşalım' dedim. normalde bu adam deniz kenarına falan gidip, çay sigara içen bi adamdı. yani askerlikten önce. çıktık dükkandan. şehirden çıkıp tepelere doğru gittik. arabanın gidebileceği en son noktaya gittik. arabadan indik. 5-10 dakika hafif yamaç olan tepede tırmandık. sonra koca bi kayanın tepesine çıktık. sigara falan içtik. rahatladı biraz. sonra söyledi 'yüksek yerlerde rahat hissediyorum'. gözleri falan doldu. işte burda dedi bana çok arkadaşım öldü lan askerde diye. bazen gelirmiş buraya. askerlikten sonra keşfetmiş burayı.
yıllar sonra bile doğuda görev yapan abimle ilgili yeni yeni şeyler keşfediyorum. adam rahatlamak için dağın tepesine çıkıyo iyi mi?
gerçekten okunması gereken bir hikaye. ve gerçekliğinden de kesinlikle şüphem yok. hakikatten insanı etkiliyor. ve okurken yazana da baya saygı duyuyorsun. karşında olsa önünde eğilirsin aq öyle bir şey. o an kendini orada hissedebiliyorsun hikayenin gidişatına göre sen de değişik ruh hallerine bürünüyorsun. sonra o zorluklar yaşanmış o kadar can yanmışken bu terörist ipnelere verilen tavizleri anımsıyorsun. çıldırıyorsun.
sabah iş yerinde başlayıp an itibarı ile bitirdiğim, yer yer güldüren, çoğu zaman ağlatan asker hikayesi. kitabı çıksa alır, etrafımdaki lerede aldırırım. ilk önce gözüm korktu 50 sayfa deyince ama inanın bana, başlayan bırakmıyor bırakamıyor. diyorum bütün gün bir dakika çalışmadım, sadece okudum. diğer sözlükler bu hikaye ile çalkalanıyor adeta. bir türlü etkisinden kurtulamıyorsunuz, sanki daha yeni yaşanmış gibi üzülüyor, anlatılanları adeta yaşıyorsunuz.
hiç görmediğim, tanımadığım barış asteğmenime, bahoya selam. ayrıca yağmur ablanın da mekanı cennet olsun.