oldukça güzel bir filmdi. çıkıtğımda beynimin ısındığını farkettim. Fakat son sahnede o topaç düşüyor mu? yoksa dönmeye devam mı ediyor? benim için bu önemlidir. yani görevi halledip geri mi döndüler? yoksa bu da mı bir rüyaydı? Arkadaşlarla tartıştık orta yol bulamadık. Bence o topaç dönmeye devam ediyor.
izledim. güzel bir filmdi.filmin başlarında bay coob karısına mal diye sslenince karısına hakaret ediyor diye düşünmüştüm ama kadının gerçekten adı mal mış. film 3 saat sürüyor. resmen betin amcıklaması gecirtiyor.
Gerek Leonardo di Caprio'nun başrolü oynamasından kaynaklansın, gerek Christopher Nolan'ın yönetmenliğinden, kurgusu ve olay örgüsüyle tamamen kusursuz, mantığa uygun fakat bir o kadar da mantığı zorlayan muhteşem bir film.
+120 iq ile bile zor anlaşılacak filmdir. zaten 3 saat. beyin amcıklaması denilen şey var ya. a-ha işte ondan oluyor. anlamak için kafa yoruyorsun + 3 saat. başın ağrıyor doğal olarak. bir de grip salgını var bu aralar. sinüziti olanlar gitmesin. *
konusunun anlaşılması zor olmasından kurgusunda uzatmalar olan film. 4. dereceden gelecek olan hatun kişi uyanana kadar yarım saat geçiyor. yok asansör yok hastane yok araba filan derken uzamış da uzamış. kanımca herkes anlasın diye yapılmış ama gereksiz yer kaplamış sahneler. ama film iyiydi, en azından konusu.
--spoiler--
bir de leo'nun en başta yaşlı adamın masasındayken gözleri acayip garipti.
--spoiler--
sene 2000. lisedeyim o zamanlar, istanbul'a gittik. 6. his vizyonda, gitmek için ölüyorum. kuzen gitmiş olmasına rağmen benimle yine gitti. neyse uzatmayayım film bitti. ben vay anasını modundayım. arkalardan bi hatun ''dördüncü gelişim yine anlamadım yhaaaa'' diye haykırdı. tabi biz hönkürdük ve ben 10 senedir her dakka bu olayı anlatır kızı ölümsüzleştirmeye devam ederim.
sene 2010. yine gitmek için sabırsızlandığım bir film. bu sefer izmir'deyim. film başladı. çok heyecanlıyım. gözümü kırpmadan ve nefes almadan izliyorum. leonardo'yu görüp vay be jack nerden nereye diye iç geçiriyorum. derken ikinci seans başladı ama ters giden bişiler var. benim kablolar yanmaya başlamış ve tırnaklarımı yarıya kadar yemişim. son 10 dakkaya girdiğimde '' 6. his'teki hatuna mı bağlıyorum yoksa lan '' diye kendime sorular sorarken birden beynimde patlayan havai fişeklerle aydınlandım.
***film süperdi. izlenmeli. (bi daha senle dalga geçersem iki olsun sayın bayan.)
geç izlediğim ama beğendiğim bi film. 16 tllik sinema biletine değmiş olan film. ilk dakikalarında neden bişi anlayamıyorum ben mongol muyum dediğim film. leonardo babanın yaşlandığını farkettiğim film. buraya nasıl geldik gibi harika bir repliğe sahip olan film. arabaya kafasını çarpan adamdan bildiğin tak sesi gelmesinden hoşnut kaldığım bi film. fransa'daki her sahnesi ölüm olan bi film.mal adlı bi kadının var olduğu film. hafiften de olsa büyük bir aşkın yattığı film. dağdaki sahneleri call of duty'i anımsatan film.bi babanın çocukları için herşeyi yapabileceğini gösteren film. sonunda topaçımsı nesnenin düşüp düşmediğini merak ettiğim film. gizemli bi film. iyi oyunculuklara sahip bi film. the dark knight'tan daha iyi bi film diyebiliriz. tek kelimeyle izlenmesi gereken tek film.
--spoiler--
kick(dürtme) olayını absürd buldum biraz. her rüya seviyesinde biri kalıyordu. birincil seviyeli rüyalarda düşer gibi olduğunda uyanıyorlardı. rüyanın derinliği arttıkça kick'e abanıyorlar deyim yerindeyse. ikinci seviyeden daha derin rüyalarda da olay farklı cereyan ediyor. ariadne, cobb'un evinden atlayıp kick yiyor askeri üstte uyanıyordu. araba nehire uçarken (ki bir türlü uçamadı) o arada kaç level atladılar. askeri üs patlatılıyo, asansörde uyanıyorlar. asansör patlıyoo, arabada uyanıyoolar. ama bu karmaşa güzeldi.
kadının ismi çok mal'dı. evet bildiğin mal. ismi bu. cobb ise, dom. dom & mal. araf olayı çok güzeldi. kendi dünyan var ve kimse yok. paradoks güzeldi. yolun ortasından geçen tren sahnesinde dumur oldum. ariadne, böyle tasarladım napayummm diyor o arada. film sırasında uyudum.yorgundum biraz. 3-4 dakika. acaba gerçekten rüya mı görüyorum dedim kendi kendime. uyandığımda 10-15 m önümde bir beyin savaşı hala devam ediyordu.
cobb'un yavrucaklarından kaçması da kendince bir suçluluk duygusuydu. mal'a acayip tav oldum. bir kere hiç romantik bir kadın değil. bundan anne falan olmaz. cobb, ölürsen uyanamazsın demesine rağmen attı kendini. filmin efektleri gerçekten bir emek ürünü. nolan ben buradayım diyor yani. hans zimmer'in filmde soundtrack olan kullanılan müziği çok hoşuma gitti bu film için. hatta az önce bir kez daha dinledim.
son sahne ise, cobb'un umrunda olacağını sanmıyorum. o topaç düşse ne düşmese ne? ama iyiydi, güzel bir sondu, ezdi diyebilirim. cobb çocuklarının yüzünü gördü. filme salt sarkastik düşünceyle bakmak biraz jakoben kaçar, benim şahsi fikrim. ortada ciddi bir emek var. ama abartılmaması taraftarıyım ben. hehe. sonuçta nolan, fikir ekmek, düşünce, rüya, paradoks, gerçeklik arasında bir şerit sunuyor önümüze. seyir zevki yüksek, heyecanlı, negzel bir şey bu...
o değil de kendime acilen bir totem bulmalıyım. ahah...
--spoiler--
--spoiler--
film boyunca çocukların yüzünde ne var ki bi arkalarını döndürmediler diye sorduğum sonunda normal iki çocuk çıkmasıyla hayal kırıklığına uğradığım film
--spoiler--
--spoiler--
baş adamın çocuklarına olan bağlılığı dışında pek de marjinal bir numarası bulunmayan, fakat uzun zamandır izlediğim nadir "2 saat boyunca koltuğa çivileyebilen" filmlerden..
--spoiler--
beğendim. olmuş bu.
hayat üzerine oturup saatlerce felsefe yapanlar izlememeli, garibin kafası karışıyor sonra iyice.
--spoiler--
film bittikten sonra hala nasıl kadını cadı görenler var anlayamıyorum. kadını o hale getiren, şüpheyi içine düşüren adammış zaten. suçluluk duygusunu çekmekte haklıymış hatta az bile çekmiş. sonunun da muallakta kalması 'yok artık' ve 'hadi canım' seslerinin duyulmasına neden olmuştur.
--spoiler--
film bitince başınız hafif ağrıyor ama mükemmel film.
mevzuyu aylar evvel rüyalardaki bilinçaltı sorunsalı başlığında incelediğim için benim için pek de bir numarası yok bu filmin. o yüzden filmle ilgili "abi konusu çok orjinal" yorumu yapanların ilköğretimin kıravat takılabilen evresinde olduğu çok açık. en azından zihinsel olarak.
filmin, imdb'de 9'un üstünde puanı olmasının verdiği sürü psikolojisi harici neden bu kadar sevildiğine gelirsek; christopher nolan ince görmüş. filmin ilk 10-15 dakikasında öylesine bir karmaşa var ki hiçbiriniz bir bok anlamıyor ve dolayısıyla kendinizi salak/gerizekalı hissediyorsunuz.
yönetmenin yavaş yavaş mevzuyu çaktırmaya başlamasıyla son derece normal ve sıradan olaylar bir anda çözmesi zeka gerektiren denklemlermiş gibi algılanıyor. bunda, baştaki salaklığınız ve göt verecekmiş gibi teslim olmanızın etkisiyle bu salaklığınızı farkedememenizin etkisi çok yüksek. hadi amerika'da zeka seviyesi çok düşük de sizin o salakların etkisine kapılıp filme sayfalarca övgü düzmeniz utanç verici.
hele o "abi topaç dönmeye devam ediyo mu yoksa duruyo mu?" sorusuna bel bağlayıp, cevabını bulamadığınızda filmle ilgili olumlu da olsa yorum yapamamanız çok tatlı bir davranış biçimi.
kelimenin tam anlamıyla overrated bir film. 6/10. o da marion ve yusuf'un hatrına.
güzel filmdi, hatta izlediğim en iyi filmlerden biriydi ama bu filmi matrix'le kıyaslayan kitlenin de bizzat aklına sokmak isterim, o kadar da değil. dövüş sahneleri, enteresan çekimler açısından matrix'in izinden giden bir film ama felsefi açıdan matrix kadar derinliği olmadığı aşikar.
tam olarak anlamak için üçleme yapmayı düşündüğüm filmdir.* film harika ama filmden kavramaya yönelik sorularla çıkmamanız olanaksız gibi.filmin iki yerinde sahne tekrarlarının olması can sıkmıştır bu arada.hareketler farklı olabilirdi en azından.şiddetle tavsiye etmezsek ayıp olur.