ama biraz daha izledikten sonra filmin kalitesini ve ciddiyetini daha iyi anladım. matrix de izleyiciye düşündürülen varlık felsefesi bu filmde de düşündürülmüş. öyle düşündürüyorki filmi izledikten sonra bir iki saat etrafa rüyadaymış gibi bakıyorsunuz. hatta ''bu benim rüyamsa durakta bekleyen kız* şimdi dönüp bana bakacak'' gibi birşey bile dedim kendi kendime. kız da baktı gerçi ama o yakışıklı olduğumdan. yoksa rüya filan değil yaşadığımız hayat. yoksa rüya mı? ne bilim sözlük. eğer rüyaysa bile beni şimdi uyandırmayın.
sinemada tam uykuya dalıcam bu hatun cin gibi bişeyler yapıp uyandırıyor beni. neyseki sonunda filmi izlerken uyumuşum. uyandığımda filmi ayakta izleyen bir hatun vardı. arkamı döndüm baktığımda sevgililerin yiyiştiğini gördüm. sonra tekrar sağıma baktığımda ayakta filmi izleyen hatunun bana doğru geldiğini gördüm. ilk korktum ama sonra mis gibi kokusu geldi üzerime. tam beni öpmeye başladığında düşünmeye başladım: ''hayır! hayır..! orucum lan ben. dur kız! bak yaa gitti oruç...'' derken uyandım. rüyaymış lan sözlük!
sonra dönüp filme baktığımda son sahne vardı bu dönmeli bi alet dönüyor filan... ne bilim garip oldum. daha gitmem herhalde.
hobaaaa diyorum ve giriyorum söze. neydi abicim o film öyle. harika bi kurgu zekice tasarlanmış ortamlar. senaryo,efektler geçişler tavan yapmış. sonu da kalmalı bir film yani tadı damağında kalıyo uzunca bir süre de düşündürüyo ne oldu nasıl bitti diye. bay nolan a büyük büyük saygılar..imdbde de olması gereken yerdedir . fazla söze gerek var mıdır yoktur be sözlük.
filmi 3 sefer izledikten sonra buraya hakkında yorum yazmaya karar verdim açıkçası. yazarların yaptığı çoğu yorumuda okudum ve kendi adıma çok beğendiğimi söyleyebilirim.
--spoiler--
öncelikle bu film ne matrix ile karşılaştırılabilir ne de başka bir filmle. bir defa işlenen konu ve yapılan işlem bakımından çok farklı idi. ayrıca matrix filmi diye bahsettiğiniz film bir üçleme arkadaşlar. evet üç filmden oluşuyor yani, ve üçünün toplamında açıklanan şeyler bize dünya üzerindeki herşeyi programlardan oluştuğunu aslında bu dünyanın gerçek olmadığını söylüyor.
inception ise tamamen bambaşka bir yapıdadır. bu filmde çocuklarını özlemiş, karısının intiharından kendini sorumlu tutan, psikolojik problemli bir babanın hikayesini izliyoruz. bu babanın elinde ki para kazanmasını sağlayan tek mesleği ise milletin rüyalarında dolanması ve onların sırlarını çalıp başkalarına söylemesi. kendisinin dünyanın en iyi fikir çalıcısı olduğunu söylüyor filmin başında bizlere. ancak başarısız oluyor, * fakat bu başarısızlık dom cobb'a yeni bir iş olanağı sağlıyor ve bugüne kadar yaptığı şeyin tam tersi isteniyor ondan. fikir yerleştirme ya da fikir ekme siz nasıl söylerseniz. ve karşılığında da çocuklarına dönmek vaad ediliyor. daha sonra gelişen olayları hepimiz biliyoruz.
ilk olarak, bir kaç arkadaş "rüyaya girilen aleti açıklamadı bik bik" diye bişeyler söylemiş, madem ki anlamamışlar ben anlatayım o zaman, öncelikle o çantanın içinden çıkan kabloların ucunda iğne veya benzeri bir enjektör olduğunu hepimiz anladık sanırım? çantanın içine yatıştırıcı konulduğunu ve o büyük kırmızı düğmeye basıldığında çıkan fıss sesiyle o yatıştırıcının enjekte edildiğini de anladık değil mi film boyunca? peki hangi kısımları anlamadınız dostlar?
ikinci olarak söylemek istediğim şey, rüya içinde rüya olgusunun çok iyi işlenmiş olması. bilinçaltının yansımaları vs. olgularla kuvvetlendirilmiş olması daha da iyi olmuş. bu olayı anlamayanlar için cobb abimizin ariadne'yi kendi rüyasında gezdirişini tekrar izlemesini öneriyoruz, ne diyor cobb abim? mimarlar labirenti tasarlar, biz rüyasına girdiğimiz kişiyi o labirente getiririz *, ve onlar da labirenti bilinçaltıyla doldurur. rüya içinde rüya olgusunun fikir ekmekte özellikle gerekli olmasının sebebini ise eames abimiz işi planlarken bize anlatıyor. "birinci aşamada ben browning'in kılığına girip onu işi benim yaptırdığıma inandıracağım, ikinci aşamada ise zaten fischer'ın browning ile ilgili yansıması ona aynı şeyleri söyleyecektir. kendiliğinden böyle düşünmeli tek yolu bu." diyor. yani katman inmek zorunlu imiş.
üçüncü olarakta, bir arkadaş demiş ki, dom cobb, saito'nun limbosuna nasıl düştü? bunu da cobb abimiz, eames'in saito'yu öldürmesini engellediğinde ariadne sormuştu, "limbo mu? o da ne?" ve arthur abimiz ne dedi? "içinde sadece sınıflandırılmamış saf bilinçaltı bulunan ortak rüya paylaşım mekanı." yani limbo herkes için ortak mekan. mal ve dom orada 50 yıl sıkıştıkları için koca bir şehir kurmuşlar oraya. ancak onlardan önce hiçbir şey yoktu orada. dom cobb minibüsün içinde ölüp oraya düştüğünde, zaten yıllardır orada olan saito'yu daha önceden mal ve dom'un yarattığı yere yerleşmiş ve büyük bir krallık kurmuş olarak görüyoruz. ve dom oraya geldiğinde aralarında geçen konuşmada saito'ya yalvaran gözlerle bakıyor ve diyor ki : "come back, and we can be young men together again." daha sonra saito'nun eli silaha gidiyor ve muhtemelen ikisinide öldürüyor ve uçakta uyanıyorlar. yani diğerleri katmanlardan geçerek uyanırlarken saito ve cobb express geçişle uçağa kadar çıkıyorlar.
filmin sonunda ise topacın titreyerek, durmak ile durmamak arasında kalması ise tamamen christopher nolan'ın ibneliğinden kaynaklıdır. kesinlikle tırt bir son olduğu için biraz aksiyon koymak amaçlı değil, seyircinin anın gerçekliğini sorgulaması için yapılmıştır. kısaca, "yaşadığınız hayat ne kadar gerçek?" diyor bize ibne.
--spoiler--
sonuç olarak, güzel filmdi. yine olsa yine izlerim, yine etkilenirim. benim için kült filmler arasına girmiştir bu film. ve afişi evimin duvarını süsleyecek büyük ihtimalle.
kıçımdan uydurdugum bir senaryoya göre karısı atladıgı anda( izleyenler bilir ) gercek hayata donuyor ama bu salak karısı öldü sanıyor ama halbuki uyanamayan kendisi. karısı coktan uyandı.şizofren herif biton olaylara giriyo hepsi rüya.istihareye yatsa daha iyi.
sonunda ne oluyo be dedirtse de 2010 yılının kurgusu en orjinal, afişi en karizmatik, görüntüleri en fiyakalı film...
--spoiler--
sonunda o topaç dönmeseydi daha iyi olurdu sanki.
--spoiler--
filmi izleyenler okusun. en sonunda acaba yine mi rüyaydı diye ikilemde kalanlar, eğer rüya olsaydı çocuklarının yüzünü göremezdi. zaten topaçta yalpalamaya başladı tam düşecekken bitirdiler. yani mutlu sonla bitti rüya değil.
--spoiler--
sonunda totemin (topaçın) düşmesi gereken filmdir. filmin hepsi rüya olamaz çünkü arada biyerde cobb o mimar kızla ilk tanıştığı zamanlarda o totemi çeviriyor ve totem düşüyor.
bir diğer ihtimal ise; yusufun yerinin alt katında cobb'u uyuttuklarında cobb'un uyandığını sandığı yer aslında rüya, ve bu rüya filmin sonuna kadar sürüyo, hatta hatırladığım kadarıyla o sahnede cobb totemini tuvalette çeviremeden elinden düşürüyodu.
--spoiler--
shutter island ve matrix'i bir araya getirin işte ortaya cıkan film "inception". herkesin abarta abarta anlatmasına daha fazla dayanamadım ve dun izledim. pişman oldum mu ? hayır. film guzel ama başyapıt olarak degerlendirmek abartıdan baska bir sey olamaz. filmde deginilmesi gereken cok konu var detay olarak. bazı sahneler cok profesyonelce olsa da bazı sahneler cok basit kaçtı bu film icin. ben eminim ki filmi izleyenlerin %70 i diyaloglardan bi haber izledi filmi. bi noktadan sonra takip etmemek gerekiyor desek yeridir. devamlı olarak üst/alt geçişleri yapılması filme aksiyon degil sıkıcılık getirmis. uzunluk bakımından bakarsak film haddinden fazla uzun. saga sola baktımda millet üf püf yapmaya başladı bi noktadan sonra. filmin imdb den bu kadar yuksek bir oy alması yanlıs bence. hak etmiyor o kadar yuksek bir puanı. benden, 8/10.
(bkz: the dream is real or real is a dream)!
or dan öncesi filmin sloganı sonrası ise benim Nietzsche li sözden anımsama yaparak türettiğim devam sloganıdır.*
gelmiş geçmiş en overrated film olarak listemin başına geçmiş filmdir. bırakın rüyayı gerçeği asıl Christopher Nolan dünya sinemasını uykuda sikmiş haberimiz yok. filmin aksiyondan başka elle tutulur tek bi özelliği yok. imdb puanı da * çoğu kaliteli filme hakaret olmuş. hans zimmer'e de bi çift lafım olacak ama onu da hans zimmer başlığına yazacağım.
son yıllarda seyrettiğim en güzel film. aksiyon üst safhada, rüya içinde rüya derken nolan beynimizi uyuşturdu. filmi seyrederken acaba bizi de uyutup rüyamıza sızmış mıdır, diye düşünmeden edemiyorum. ayrıca serinin diğer filmlerini daha çok merak eder oldum. bunda beynimizi yorup bir kenara attıysa diğerlerini düşünemiyorum bile.
sakin kafayla tekrar seyretmenin yararlı olacağını düşünüyorum.