inançlıların yalan söyleme ve çarpıtma mecburiyeti

entry1 galeri0
    1.
  1. iman sahiplerinin adeta vazgeçilmez bir görev gibi üstlendikleri garip misyonlarıdır. bunların "yalan söylemeyin" dedikleri aslında karşıtlarından talep ettikleri bir beklentidir, yoksa kendilerine de uygulamak zorunda oldukları bir ahlak gereği falan değil. bir teori, bir pratik olarak gideceğiz:

    teorik olarak müslümanların yalan söyleyebileceği durumlar, yani yalanın caiz olabileceği alanlar temel olarak üç tanedir:

    "Müslim'deki bir hadiste "Insanların arasını bulan ve hayır söz taşıyan yalancı değildir" buyurulur. Hemen bunun yanı başında Ibn Sihab şöyle der: "Insanların söylediklerinden hiç birinde yalana ruhsat verildiğini duymadım. Ancak üç şey müstesna: Harpte, insanların arasını bulmakta, kocanın karısına, karının kocasına söylediklerinde".(Müslim, Birr 27) Tirmizî'de de Müslim'dekine benzer şu hadisler vardır: "Yalan sadece üç yerde helâl olur: Kişinin karısını memnun etmesi konusunda, harpte, insanların arasını bulmakta", "Insanların arasını bulmak için hayır söyleyen ya da hayır söz taşıyan yalancı değildir".(Tirmizî, Birr 26)" (alıntı: http://fikih.ihya.org/isl...ugu-yerler-var-midir.html )

    hepsi tek tek enteresan olsa da, özellikle bir tanesi çarpıcıdır: harpte yalan söylemenin caizliği. biliyoruz ki, din-kafalar kendilerinden saymadıkları herkesle her daim "harp" içindedir. dolayısıyla dinlerini kurtarmak, kendilerini aklamak, veya adeta karşıtlarını şaşırtmak için yalan söylemekle mükelleftirler, bunda kendilerine bir günah olduğunu düşünmez, adeta görev bellerler. hal böyle olunca, bu elemanlar ile oturup "samimi" olarak bir konuyu paylaşabileceğini, tartışabileceğini, akıl ve mantık muhakemesi yapabileceğini zanneden enayilere sadece enayiliklerine doymamak düşer. islam'a inanmayan bir şahsın bir müslümandan bir konu hakkında doğruyu veya ne düşündüğünü söyleyeceğini beklemek abesle iştigal etmektir. böyle bir beklenti içinde olan ahmaklığına doymasın.

    pratik bir örnek olarak, ilahiyatçı abdülaziz bayındır'ın "darwin, din ve bilim" konulu siyaset meydanı programında ettiği bir lafı hatırlamak öğretici olur: zat'ı muhterem "varlık ispatlanır, yokluk ispatlanmaz" diyor. yanlış okumadınız; "yokluk ispatlanmaz" diyor, hem de programın birden çok bölümünde. inanmayan, merak eden dinlesin, izlesin: http://www.youtube.com/watch?v=zALMPfp0C6I . şimdi aynı adama "allah yoktur" desen, bu kez de hiç sıkılmadan "ispatla yokluğunu" diyecektir ve biraz önce söylediğini de inkar edecektir. bunlarla tartışırken bu çarpıtmalar karşısında şaşırıp kalan insanlar ancak "saf" diye tabir edebileceğimiz zavallılardır, zira müslümanın yalan söylemesi ibadeti ve dini gereğidir. kendinden olmayanı insan bile saymayıp sadece kafalarında var ettikleri masala tapan bu arlanmaz tayfadan başka türlüsünü beklemek zır deli olmayı gerektirir.

    demek ki neymiş, müslümana yalan söyleyene günah varmış, yalan söyleyen müslümana ise sevap varmış. hay ben iman sahibine laf anlatmaya çalışan beyinlerinize sıçayım sizin...

    (bkz: dincilerle adam gibi konuşulamamasının nedenleri)
    (bkz: herkesi herkesten daha iyi bilen dinciler)
    (bkz: kafirden saygı bekleyen imanlı)
    (bkz: dinlerin yasaklanması)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük