toplumun dengelerinin statüko yönünde işlemesine, insanların rahatsız olduğu, haksızlığa uğradığı, sömürüldüğü noktalarda bir karşı duruş sergileyememesine, özgürlük kavramının da temel taşı olan birey olamamasına, kul olup ümmet kalmasına konmuş tepkidir alıp da verilemeyen. din denen kavramın bu toplumu nasıl yozlaştırdığı, nasıl insanların ümmet haline getirilip üç kuruşluk kömüre iki kuruşluk beze oylarını satmak zorunda kaldığı, en kötüsü de bundan gocunmaz hale geldiğini gördükçe dine ve onun her türlü hakimiyet aracı olarak kullanılmasına doğal olarak bir tepki duyuyoruz.
nedense bunun ifadesi ifade özgürlüğüne girmiyor. neye giriyor biliyor musunuz? kutsal değerlere dil uzatmaya giriyor. neymiş efendim saygı duyacakmışız inanmasak bile. neden ulan? basit bir soru soruyorum sen kimin kutsal değerlerine saygı duydun ki şimdi saygı adı altında bu konformizmi bu şahsiyetsizliği bize dayatma hakkını kendinde görüyorsun. bu ülkede inek eti yendiği sürece kimse bana inançlara saygıdan bahsetmesin. * çünkü onun adına saygı demezler güzel arkadaşlarım. ona şahsiyetsizlik derler. ikiyüzlülük derler. çoğunluğun diktası derler. toplum baskısı derler. bu ülkenin yüzde doksan dokuzu müslüman diyen ağzınıza tüküreyim. biraz karakter sahibi olsanız sırf siz tapıyorsunuz diye bir şeylerin eleştirilemez, dokunulmaz kalacağına inanmaz insanları da inanmak zorunda bırakmazdınız.
bu ülkede hala ramazanda sokakta yemek yediği için döner bıçağıyla insanlar doğranıyorsa demek ki sizde de dininizde de eleştirilecek çok nokta var daha. öyle çakma liberal saman altından muhafazakar dolmalarınızı yemiyoruz artık.
* kısır döngü olarak devam eden tartışmadır. inanan biri olarak, inanmayanlara saygım vardır. istisnaları saymazsak bu karşılığı onlardan genelde göremediğimi üzülerek söyleyebilirim. her iki tarafta birbirini etiketleme derdinde olmaz ise bu karşılıklı atışma aşılabilecek bir durumdur. *
sizin dininiz size bizim dinimiz bizedir dememize rağmen bizim dinimize dil uzatanlara verilen basit ve doğal bir tepkidir. hayır inamıyorsanız inanmayın. bizim inancımızda cennet de var cehennem de. hangisine gitmeye gayret ederseniz allah'ın izniyle elbet eninde sonunda hedefnize varırsınız. hem inançsızlığınızı bile adam gibi yaşayamıyorsanız ikide bir ianaçlarımıza dil uzatıyorsanız bu nasıl eziklik duygusudur böyle diye sormazlar mı adama?
not: inanç ticareti masalını yutmuyoruz. adam gibi derdinizi söyleyemeyip minareye kılıf arama gayretiniz beyhudedir. siz inançlılara saldırarak hangi kazancı hedefliyorsunuz onu kendi dilinizle açık edin de yormayın bizi.
bazen insanların kısır konuşmalar yapası gelir. öyle konuşmalar yapmak isterler ki iki tarafın da düşünceleri kendi geliştiği sistemde doğrudur ve asla kesin doğru diye bir şey yoktur ve öyle konuşmalardır ki bunlar iki taraf da diğerine kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalışır ama şimdiye kadar böyle konuşmalarla düşünce kabul edilmişliği nerdeyse hiç yoktur.
işte böyle konuşmalara insanoğlu dini alet eder. bu esnada dışardan iki kişi din tartışıyoormuş gibi gözükür ancak gerçek iki tarafında kısır konuşma isteğini tatmin ediyor olmasıdır.
herhangi bir first mover onun yarattığı diğer şeyler ve yaratıcı olduktan sonra da yaşamı düzenlemek için gönderdiği kurallar şeklinde bir doktrine inanmayan kişinin inanan ile dalga geçmesi, aşağılamasıdır.
aslen elbette doğru olan bir yanı olmayan davranıştır.
öte yandan bir din, insanların birbirleri olan ilişkilerini düzenlemeye çabalar her zaman ve öncelikle. bir dinde başka insanlarla ve başka toplumlarla olacak/yapılacak ilişkilere dair tanımlamalar ve ortaya çıkabilecek farklı ilişki türleri için yapılması gereken davranışlar vardır.
bu sebeple özellikle tek tanrılı dinlerde, inanan kişiler iman denen yapı içerisinde ve sonucu olarak, inanmayan ya da başka bir dine inanan ama sayıları daha az olan diğer insanlar üzerinde kurgusal bir retorikle hareket ederek belirli belirsiz bir baskı uygularlar.
bu noktada toplumun herhangi bir kesimi kadar ya da belki de daha çok birşeyler vermiş, ödemiş, katmış ama ortak dine inanmayan bir bireyin yaşamına toplum tarafından zamanla, alakasız şekilde ve belirli belirsiz hafifte olsa bir tehdit yönelmeye başladığında o birey de doğal olarak bir tepki verir. belki dalga geçer. belki kendisinin inanmama şemasını anlatmaya çalışır. belki bulduğu gördüğü çelişkileri anlatır. belki dine inananların yoz yobaz vahşi oluşlarından bahseder. belki cidden çok açmaz ve çelişkili bir şekilde onların kutsal addeddikleri şeylerle ilgili dalga geçer.
ama çıkışı kalmayınca yapar bunu. kendi düşünce tarzına hayat algısına ve yaşam arzularına yönelik tehdit arttığı için hiç istemese de, bu yola çıkar. her yazdığı yazıdan sonra onlara benzemiş olduğu için kendinden nefret eder. ama koruması gereken bir own space i vardır. nasıl koruyacağını bilemediği. yaşamaında o güne kadar az çok kendi kurallarını kendisinin koyup kendisinin oynadığı oyunları olan bu birey farketmiştir ki son bir kaç yıldır kendi yaşam tarzına büyüyerek gelen bir tehdit var. askerliğini yaptığı vergisini ödediği, şehidine üzüldüğü, bayramında büyüklerinin yanına onlara saygı gösterdiği, depreminde oturup ağladığı toplum onun kendi oyunlarının kurallarını koymasını istemiyor artık. üzülür. yalnız kalır. sıkılır. en sonunda onlar gibi davranmak zorunda kalır. en kişisel olan inanca saldırmak zorunda kalır. beni yaratan sizlersiniz diye kendi içinde acı acı ağlasa da.
belki de bir alıp veremedikleri yoktur. belki de herkes böyle huzurlu mutlu yaşıyordur.
inanmayanlar kelimesi başta yazılıp girilen başlığın nedense inanan biri tarafından, inanalar kelimesi başta yazılıp girilen başlığın da nedense inanmayanlar tarafından yazıldıgını düşündüğüm ve olmayan kaygılar oluşturma çabası hissettiğim muhabbettir.
(bkz: eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek)
ben biliyor musunuz bu muhabbetten cok sıkıldım. çünkü boku çıktı bilen de konuşuyor bilmeyen de, en aptalça kelamları kişiler ediyor. evladım, canım evladım, bu inanışınızı ortaya lanse etmeniz kime ne faydasi var. hele ki borazancı başı görevini içra etmeniz. inanlar olarak zındık adedilen kesimin, yahut inanmayanlar olarak şabalakların ettiği borazancılık ve goygoy ne inananı inanmaz eder, ne de inanmayanı inanir eder. varsa yoksa -kusura bakmayın ama- otuzbir çekmekten başka bir işe yaramaz. iş bu suretle inanan kesime allah (c.c) inanmayan kesime kadir inanır akıl versin der. bu konu hakkında haybeye ve tiksinti verici entryimi bitiyorum ve yoğurtsuz bakla yemeği bu pilavdan daha iyidir hatta bağkurlu olmak da.
"inanmayanlar" adı altında basitleştirilmiş farklı inançlara sahip insanların* allah inancı olan "inananlar" tarafından çektiği işkencedir alıp veremedikleri şey. şöyle ki, her ortamda sorgulamadan inandığı için başkalarının görüşlerini körü körüne kabul etmiş "yobaz" diye adlandırdığımız insan modelleri mevcuttur. bu modellerin baskısı altında ezilen "inanmayanlar" isyan eder bu baskıya.**
inanmayan, açıkça bunu dile getirme hürriyetine her zaman sahiptir, çünkü inanmadığı şeyleri sorgular, ileride birgün inanmasının tek yolu da budur. ama inananların inandıklarını dile getirmelerine gerek yoktur, çünkü inandığın şey bir ideoloji, savunulması gereken bir bilgi veya kanıtlanabilecek bir durum değildir. eğer şeriat istiyorsan (bir yönetim biçimi olduğundan)bunu tartışabiliriz, komunistsen bunu tartışabiliriz, faşistsen bunu tartışabiliriz, istanbul a 3. köprünün yapılması gerektiğine inanıyorsan bunu tartışabiliriz, hükümete inanıyorsan bunu tartışabiliriz, dolayısıyla bunlara inandığını tabii ki herkese söylersin. ama eğer müslümansan, islamiyete inanıyorsan, allah a inanıyorsan, budistsen, hıristiyansan veya museviysen bunu tartışamayız, dolayısıyla inandığını kimsenin bilmesine gerek yoktur, e o zaman kimse inandığını bilmezse bir sorun da olmayacaktır. ama eğer misyoner faaliyetler nedeniyle inancını yaymaya çalışırsan, tabii ki insanlar tepki gösterebilir, hatta nasıl ortak allah inancına rağmen müslümanlar hıristiyanlara, hıristiyanlar musevilere tepki gösteriyorsa, ortak kitaba rağmen şiiler sünnilere, hanefiler alevilere tepki gösteriyorsa. inanıyorsan kendine sakla, böylece kimse tepki göstermez. kimse de sormaz nedenini. ama etrafındaki insanları değiştirmeye çalışırsan, gösterilen tepkiye kızma hakkın olmaz. şunu söyleyebiliriz sanırım " hiç bilenle bilmeyen bir olur mu"