Modern insanı- modern hayat içindeki insanı- anlamamızı yarayan modernist bir yazardır Kafka. Bir anlatı yazarıdır ve olayların dış yüzünü, iç yüzüne değinerek yazar. "babaya mektup" hikayesi okunması gereken önemli eserlerinden biridir. Ceza sömürgesi adlı bu hikayesi de diğer hikayeleri gibi tuhaf ve şoke edicidir. Özellikle bizim değer verdiğimiz insani olana ilişkin kavramlarımızı ters yüz eden bir hikaye; ayrıntıları ile anlatılmış bir işkence.
Ceza sömürgesinde mahkumların hapishaneden adalara gönderilmesi esnasında yaşanlar anlatılmaktadır. Hikaye dışarıdan bir yolcunun ceza sömürgesine ayak basmasıyla başlar. Bu kişi bir gözlemci olarak adada bulunduğunu söyler. hikayedeki kişilerimizden biri budur. diğeri ise tuhaf bir makinenin, kendi başına bir varoluş olduğu gibi bir gücünü göstermeye çalışan ve infaz olayını anlatan bir subay.
Adalet, suç ve ceza, otorite, güç, gelenek, inanç, hikayede su yüzüne çıkar ve geleneksel yasa ile modern yasa arasındaki çatışma baş gösterir. Subay geleneklere sıkı sıkıya bağlı biridir. Onun varoluşu bu gelenek içinde gerçekleşmiş ve bu gerçekleşme kendisi değil bir gelenek açısından belirlenmiştir.
Hikayede geleneksel yasanın ilahilikler bir ilgisi var. Makine ilahi bir yasanın temsilcisiymiş gibi gösteriliyor. Kuşkusuz buyruk gibi bir şey bu;burada beden bir araçtır. Bedensel bir acıyla ruhta bir arınma sağlanmaya çalışılmaktadır. Yasa aslında burada insanı olumsuzlamaktadır. Gücün akılsal hiçbir temellemesi yapılmamakta o sadece buyur edilmektedir.
Gezideki konuk yargılamada bir adalet olmadığını söyler. Burada yüce, mutlak, nesnel bir adaletten söz edilemez. Ceza eğilimi kime göre belirlenmekte ve kime dayanmaktadır? Burada hak otoriteye bağlanmaktadır. Çünkü otorite, otoriteliğini gücünden almaktadır. Bir ceza eğilimi söz konusu eylemin ahlaki karakterini belirler ve burada mahkum suçunu çektiği bedensel acı ile anlar.
Hikayede olayların gidişini değiştiren bir kopuş noktası vardır: dışarıdan gelen ve gözlemci diye adlandırılan kişinin yaptığı şey subayı kendi insafına çekebilmektir. Buna karşılık çok derin bir şüphesi vardır yolcunun. Yargılamada insan dışılık ve uygulamada adaletsizlik vardır, der. Hikayenin kırılma noktası gerçekten de burası. Burada olup biten ve subayın anladığı şey geleneğin artık yürüyemeyeceğini algılaması; onun temsil ettiği adalet ve yargı anlayışının bundan böyle yürüyemeyeceğini teyit etmesidir. Bu noktadan sonra subay tam da yapması gereken şeyi yapar: kendi adaletini sığınır( çünkü başka adalete inancı da yoktur). Kendisini makineye bağlar ve ne tür uygulama yapıyor ve yaptıysa aynısını kendisine de uygular. Kendi iç özgürlüğünü elde ederek ortadan kalkacak ve mutlu olacaktır, böyle düşünmektedir. Ancak makine bu infazı gerçekleştirmez. Hüküm, makinenin kendi kendisini olumsuzlaması haline gelecektir. Subayın infazını "adil ol" cümlesi ile özetleyebiliriz. Burada adalete adil olması söylenmektedir. Bu da bir çatışmanın olduğunu göstermektedir. Makine ise mekanizmasını paramparça çölün ortasına atmaya başlar ve bu da subayın feci bir şeklide ölüm şekline dönüşür.
Doğrusu eksiksiz bir işkence haline gelir! Artık eski zamanların ilahi adalet diye dile getirdiğimiz şey, açık bir şekilde ortadan kalkmış oluyor.
Faka öbür tarafa yani "yeni yasa belirtileri"ne bakacak olursak, buna örnek olarak da salınan mahkumu gösterebiliriz. Mahkumun tepkisi, ikinci yada öbür dünyada değil, bu dünyada kurtuluşun nasıl bir şey olduğunu bize gösterir. Daha ileri gittiğimizde ilginç bir şey olarak, hem bu dünyada kurtuluşa eren mahkumun hem de onunla hareket eden askerin kaçmak istediği görürüz. Dini düzen karşısında da bu insanların pek bir umudu yokmuş gibi görebilir ve böyle anlayabiliriz.
Subay bütün hayatını adil olmaya(!) adamıştır. Bütün hayatının boşa gitmesi demek, ona adaletsiz olduğunun söylenmesidir. Hem de temsilcisi olduğu makine tarafından!
Yolcunun Avrupalı olduğunu görürüz. Hikayeyi kırılma noktasına getiren şey O'dur eylem olarak herhangi bir şey yapmış olmasa dahi. kendisinde nesnellik hakim. Ancak ilahi yasaya bağlı olanda öznellik vardır. Sanki yolcu Avrupa'dan o nesnelliği getiriyor. Burada ilahi yasanın duramadığı şey vardır. Subay ,dışarıdan birisinin içeriye müdahale etmesi iyi mi kötü mü diye düşünür. Ve bunun da uygun olmadığını söyler kendi kendine. Tabii burada da belli bir yerde de evrenselliğe gönderme yapılıyor. Burada içsel olarak bir çözülme başlamış; ama son noktayı koyan şey de dıştan gelen etki. Bu dıştan gelen etki ise evrenselliği temsil eder. Bunu insan haklarını düşünerek somutlayabiliriz: Dışsal olarak gelen bir şey olarak buraya uzaksa da evrensel olarak bize yakın bir şeydir.
Yeni düzende mahkum ve askerin yer bulamayacaklarını düşünmüş olmaları bir yerde sıradan insanı temsil ediyor. Her şey onların başına geliyor ancak onlar hiçbir şey yapamıyorlar. Halk adını verdiğimiz şey de böyledir. Sürekli seyredendir.
Burada kadınların da bir pozisyonu var. Subay sürekli olarak olayları yumuşattığını düşünüyor. Burada insaniliği kadınların temsil etmekte görünmekte. 3 önemli nokta hikayede belirir: hükmün öznelliği, yasanın aşkınlığı, suçun içselliği. Her bireyde varoluşsal suç özneldir ve yasa hükmünü gerçekleştirebiliyor bu suretle.
Kafka modern insanın tradejisini anlatır. Yeni insani yasa tarafından özgür bırakılmış olanlar bile dehşete kapılmış haldedir. Eski düzen kurtuluş uğruna insanı kurban etmektedir; yeni düzen ise insan uğruna kurtuluşu kurban eder.
Eğer bütün insanlar suçlu ise dünya temelde suçludur. Böyle dünyada yapılması gereken şey ilahi yasaya bağlı kalmaktır, süre giden sükuneti yaşamaktır. Yeni düzenin ilkesi çalışmak ya da iştir. Sınırsız bir çalışma iş düzeni içinde herkesi herkesle savaşır hale dönüştürmüştür. Bu da bir anlamda insanlığın yok edilmesi anlamını taşır. Belki de bu yüzden yasa iki düzenin birbirine üstünlük verme iması olarak görülmemektedir.
başka bir yönüyle franz kafka, memuriyeti esnasında fabrikalardaki iş kazalarının azaltılmasına yönelik raporlar hazırlamaktaydı. in der strafkolonie'deki acımasız bıçak makinası ve ölüm tasviri, incelediği kazaların oldukça etkisindedir.
--spoiler--
iğnelerin uçları bedenine değdiğinde mahkumun tüyleri diken diken oldu; asker sağ eliyle uğraşırken, mahkum sol elini rastgele uzattı, ama gezginin durduğu yöndü bu...
--spoiler--
ceza sömürgesi:köhneleşmiş adalet sistemi
franz kafkanın unutulmaz eseri; bordo-siyah yayınlarının siyah kısmından çıkmıştır. bordo kısmı; türk klasikleri iken malum siyah kısmı; dünya klasikleridir.
kafka, ceza sömürgesi adlı eserde, subay kaşife genel bir kural olarak der ki, "suçtan asla kuşku duyulmaz". birinin suçunu yadsımaya çalışmak, dolayısıyla, onun günahına sadece dikkat çeker. bu prensip, yazarın ilk günah doktrini üzerine kendi özel yorumuyla bağdaşmaktadır. bir vecizesinde kafka tüm günahın temel örneğini, masumiyet iddialarının gerçekte kendisini ifşa etmiş bir günah keçisinin ardı arkası kesilmeyen melemelerine benzetir:
ilk günah, insan tarafından işlenmiş en eski hata, insanın yaptığı ve yapmayı asla kesmediği, kendisine bir yanlış yapıldığı, ilk günahın işlenmesinin onun üstüne kaldığı şikayeti içinde yer alır.