maraş göksun da bulunduğumuz zaman kapı komşumuzla bir su kenarında pikniğe gitmiştik. biz mangal ile ilgilenirken çocuklar akarsuyun kenarında oynuyordu, arada çalılar olduğu için onları göremiyorduk. sonra eşim birden çocuklar nerede diye sorunca hemen suyun kenarına koştuk. bir de ne görelim: komşunun oğlu suda debelenip duruyor. bizim oğlan da kenarda onu izliyor sadece. o zaman komşunun oğlu 4 bizimki 5 yaşlarında. neyse allah'tan çocuk boğulmadı, kurtardık. olayın telaşı hafifleyince bizim çocuğa kızdık, neden haber vermedin, yardım etmedin diye. O da şöyle dedi: "iyi ama 'imdat!' demedi ki." Çocuk aklıyla sadece imdat diyenler yardım istemiş oluyordu ona göre.
Burada konu benim kimsenin umurunda olmayacak hatıram değil elbette. Hayatta bir çok insan aslında boğuluyor. Bu bazen maddi sıkıntılar oluyor, bazen kız meselesi, bazen yalnızlık. bazen burada da başlıklarda görüyoruz: sarhoş olmak istemek, intihar etmek vs. aslında bunların hepsi bir imdat çığlığı. herkes 'boğuluyorum' diyemiyor bu hayatta ama bunu davranışları veya sözleri ile belli ediyor. Ama bizler maalesef bunu anlamıyor, ya da anlamamazlıktan geliyoruz çoğu kez. intihar vakalarının çoğu aslında bağıra bağıra geliyor. ne zamanki gerçekleşiyor, herkes ağız birliği etmişçesine "aslında hayat doluydu, nasıl oldu anlamadık" filan diyor.
bir insan toplumdan kaçıyorsa, sessizleşmişse, kendini sigara içki vs. kaptırmışsa bunu bir imdat çığlığı olarak görüp yardıma koşmak lazım. tabii burada imkansızlıklar da insanın elini kolunu bağlıyor bazen. mehmet akif'in de dediği gibi: "ya hamiyetsiz olsa idim, ya param olsa idi."
gecenin bu saatinde uyanık olmak bile aslında bir imdat çığlığı olabilir bazıları için.