safsata degil gerçektir.amentü duası buna delildir.iman esaslarını âmentü formülünde olduğu gibi topluca konu edinen bazı âyet ve hadislerde kadere imanın yer almayışı, onun ilim, irâde, kudret ve tekvin sıfatları içinde mütalaa edilebilen özelliğine bağlı olsa gerektir. Yoksa Mu'tezile'nin ve günümüzdeki bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi islâm'da kader inancının bulunmayışından dolayı değildir. Nitekim özellikle kader inancı üzerinde duran başka âyet ve hadisler de vardır. Aslında islâm literatüründe iman esasları Allah'a, peygambere ve âhiret gününe iman şeklinde önce üç (el-usûlü's-selâse). sonra kelime-i şehâdette belirtildiği üzere Allah'a ve Hz. Muhammed'in peygamberliğine iman şeklinde iki, son olarak da Allah'a iman şeklinde (aslü'l-usûl) tek bir esasta özetlenmiştir. Bu son yaklaşıma göre Peygamber'e iman, Allah'a imana ulaşmanın yolu, âhiret de Allah'ın fiillerinden biri olduğundan Allah'a iman edilince ötekiler kendiliğinden benimsenmiş olur. işte Hz. Peygamber (sav) imanı,Allah'tan başka ilâh olmadığını tasdik etmektir diye tarif ederken ve Allah'tan başka ilâh yoktur, diyen cennete girer müjdesini verirken bu gerçeği ifade etmiştir.