kendisi o derece çirkin benzetmeler kullanmıştır ki bırakınız veli falan olduklarını, müslüman olduklarına inanılacak bir delil bile bulamayacağınız ifadeler kullanmaktan hiç utanmamışlardır.
''Kamil ve herkesi kemale kavuşturan, vilayet derecelerine ulaşmış, nihayeti başlangıca yerleştirmiş olan yolda gidenlerin önderi, Allah-u Teala'nın beğendiği dinin kuvvetlendiricisi.. Şeyhimiz ve imamımız Şeyh Muhammed Baki Nakşibendi ve ahrari (K.S.) hazretlerine kölelerinin en aşağısı olan Ahmet'den en yüksek makama dilekçedir.
Kıymetli emirlerinize uyarak bu mektubu yüzümün karasıyla yazıyorum. Dağınık , bozuk olan hallerimi titreyerek arzediyorum. Bu yolda ilerlerken, Allahü Teala'nın ism-i zahirleri o kadar çok tecelli etti ki, her şeyde ayrı ayrı göründü.
--spoiler--
Hatta nisa şeklinde, onların organları halinde ayrı ayrı zahir oldu.
--spoiler--
Bu taifeye o kadar bağlandım ki, nasıl bildireyim, kendimi tutamıyorum. Onların şeklindeki zuhur başka hiçbir şeyde yoktu. Alem-i emrdeki latifelerin halleri ve acaip güzellikler bu şekilde göründüğü kadar başka hiçbir şeyde görülmüyordu. Onların yanında eriyordum. Yanıp kül oluyordum. Bunun gibi her yiyecekte, her içecekte ve her cisimde ayrı ayrı tecelliler oldu.''
adam o kadar azmış ki allah'ın zahiri sıfatlarını kadında tecelli ettiğini söyleyebilecek kadar harman kalmış.
ayıp yahu.
zahire biraz daha dikkat etmeli değil mi? maneviyatta hissetiklerini bu şekilde ifşa etmek ne derece doğru olabilir?
ama hayır... bunu sözüm ona evliya olarak etiketlenmiş bir kişi söylerse elbetteki bir çok batıni manalar ve tevillerle açıklanabilir...
sayın okucu,
size zahmet bir de bu kimsenin veli olduğunu bu insanların nereden biliğini araştırınız, sorgulayınız.
allah'ın mutlak bir kemaliyyet listesi vardı da bize mi verilmedi?
Mektubat ta der ki;
--spoiler--
...Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticâret eşyasından ve çayırda otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tâm veya yaklaşık olarak ancak, kırkta birini fakirlere vermeyi emir buyurmuştur. birkaç şeyi haram edip, çok şeyi mubâh etmiş, izin vermiştir.
o hâlde, yirmidört saatte bir saat tutmayan bir zamanı, allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini müslümanların fakirlerine vermemek ve sayılamıyacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, haram ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insâfsızlık olur....
--spoiler-- *
ekber şahın kelime-i şahadete şahadet ederim ki ekber allahın halifesidir ibaresini ekleyip hinduizmle islamı birleştiren yeni dininin yayılmaması için mücadele etmiş.hapisteyken oğlunu müridi yapmış alimdir.
'' Bir câhil bu büyüklere dil uzatırsa,
Cevâb vermeğe değmez dersem iyi olur.
Hep aslanlar, bu zincire bağlanmışlardır,
Kurnaz tilki bu zinciri nasıl koparır? ''
imam-ı Rabbani Müceddid-i elf-i sani Şeyh Ahmed-i Faruki Serhendi'dir. Hz. Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendi denilmiştir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı islamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir.