Tehâfütü’l-felâsife’nin temel iddiası, ilâhiyyât meselelerinin çözümünde aklın yetersizliğinden dolayı bir Müslüman için en doğru tutumun bu meselelerin çözümünde dinî açıklamaları kabul etmenin gerekli olduğudur.
Bu noktadan hareketle, filozofların başlıca ilâhiyyât meselelerinin çözümüne dair ileri sürdükleri spekülatif iddiaların kesin ve ikna edici kanıtlara dayanmadığını yine onların kullandığı yöntemlerle ortaya koyan Gazzâlî, rasyonel delillerle kanıtlanması mümkün olmadığı halde başlangıçsız evren ve başlangıçsız zaman fikrini savunmakla islâm’ın hür ve yaratıcı Tanrı inancından saptıklarını; Tanrı’nın ilmini beşerî bilgiyle karıştırarak değişken varlıklar hakkındaki bilgilerin değişmesinin onu bilende de değişiklik meydana getireceği öncülünden hareketle Tanrı’nın yalnız kendisinin bilincinde olduğunu (Aristo) veya tümelleri yahut bütün eşyayı tümel bir bilgiyle bildiğini (ibn Sînâ) iddia etmek suretiyle Allah’ın bilgisini sınırladıklarını; Eflatun’dan beri devam eden nefsin basitliği ve gayri maddîliği şeklindeki iddiaya dayanarak âhiret hayatının sadece ruhanî bir hayat, âhiret mutluluğunun da aklî ve spritüel doyumlardan ibaret olduğu şeklindeki fikirleriyle cismanî dirilişi reddettiklerini, duyu hazları veya elemleriyle ilgili Kur’ân tasvirlerini halkın ahlâkî terbiyesini amaçlayan semboller olarak değerlendirdiklerini düşünür.
Sonuç olarak Gazzâlî, bütün bu fikirleri Kur’ân’da yer alan sarih açıklamalara ters düştüğü ve peygamberleri yalanlama anlamı taşıdığı için filozofların tekfir edilmesi gerektiği kanaatine varmış; bu meselelerin dışında kalan dinî konuların islâm mezhepleri arasında da tartışmalı olduğunu dikkate alarak filozofların bunlarla ilgili görüşlerinin bid’at sayılmasının uygun olacağını ileri sürmüştür. (Tehâfütü’l-felâsife, s. 254; el-Münkız, 26-27)
Gazzâlî filozofların Allah’ın varlığı, birliği, cisim olmadığı, nefsin ruhanî bir cevher olduğu gibi konularda islâmî bakımdan benimsenmesi gerekli olan veya benimsenmesinde sakınca bulunmayan görüşleri de bulunduğunu kabul etmekle birlikte onların kullandıkları yöntemlerle bu kabullerden hiçbirini kanıtlamanın mümkün olmadığını ısrarla vurgular.
Önemle belirtilmesi gereken bir nokta da onun, yine Tehâfütü’l-felâsife’deki çeşitli vurgularıyla Kur’ân’ın ilâhiyyâta dair açıklamalarını benimsemekte rasyonel bakımdan hiçbir sakınca görmediğini ifade etmesidir. Zira bu açıklamaları aklî yöntemlerle kanıtlama imkânının bulunmaması onların akla aykırı olduğu anlamına gelmez. Böylece Gazzâlî akıl üstü olmakla akla aykırı olmak arasında kesin bir ayırım yapar. (bk. DiA Gazzali, Tehafüt, ibn Sina, ibn Rüşd md.)
Gazalinin empoze ettiği islami yaşayabilmek için kendinizi tamamen toplumdan soyutlayip, dünyada dünya dışı garip bir varlık gibi davranmanız gerekir. inanmıyorsanız gidin okuyun dört ciltlik ihya_i ulumiddini.
imam gazzali, ibni sinayı tekfir ettiği kayıtlarda yazılırdır.
Gazzali’ye göre, Aristo’nun ve ona tabi olmuş Farabî ile ibn Sina’nın tekfiri üç husustan ötürüdür:
a. "Haşir cismanî değildir. insanlar cesetleriyle değil, yalnız ruhlarıyla haşr olunur." demeleri. Bu bütün Müslümanların inancına ters bir düşüncedir.
b. "Allah külli şeyleri bilir, fakat cüzî şeyleri bilmez." demeleri. Bu açık bir küfürdür.
c. "Alemin kadim/ezeli olduğunu"
söylemeleri. Bu üç düşüne islam akidesine, Müslümanların düşüncesine aykırı olup tekfir edilmesi gerekir.
günümüz tarikatçılarının mürted ilan ettiği islam alimi. dinin, ahlak ile normatif ilişkisine temel arayan gazali ile yobazları herhalde ki kıyaslamayacağım. günümüze bile ışık tutan çıkarımlar sunan bu bilim insanı ile dini "hangi akraba ile kaç yaşından sonra cinsel ilişki kurulabilir?" sorusuna indirgeyenlerle bir gören aptalların gözümde bademciler kadar değeri yoktur.
imam Gazali, ibni Sina ile farabi'nin kafir olduğunu söylemiş. Sebebi ise ibni Sina ve farabi'nin ruhlar ve Uzayın (güneş, yıldızlar, gök cisimleri) yaratılmış olduklarını değil de ezelden beri var olduklarını söylemeleri, düşünmeleri imiş.
Sözkonusu faturada elbette hatırı sayılır bir payı vardır ama abartmamak lazım. Asıl sebep bambaşkaydı.
Refere ettiğim entry dizisinde açıklamaya çalıştım. Sözlükte yazdığım son uzun entari dizisi o oldu. Baktım ki üç kuruşluk bilgisi olmayan, sağdan soldan duydukları, binlerce kere tekrar edilmiş kısa "açıklamaları" (!), kendinden pek emin cümlelerle (bkz: Dunning Kruger sendromu) bilgidir diye satmaya çalışan cahil cüheladan başka insan yok sözlükte, orada bıraktım.
imam gazzali(r.h.)'yi anlamak için öncelikle ehli sünnet kelamını(eşari-maturidi) anlamak gerekiyor. gazzali'yi eleştirenlerin çoğunluğu bu kelam yorumunu anlamadıkları için eleştiriyorlar.
şimdi en başta bir ehli sünnet kelamcısı için her şey islam'a hizmet için bir araçtır. örneğin bilim bir araçtır bununla sünnetullah'ı anlarsınız, akıl bir araçtır bununla ayetlerde de anlatıldığı gibi mahlukatı inceleyip üzerinde düşünüp iman edersiniz. temyiz gücü dediğimiz iyiyi ve kötüyü akıl ile ayırt edersiniz bunun için gazzali'nin (eşari)de içinde bulunduğu ehli sünnet kelamcıları için akıl çok önemlidir.
işte bazı insanların anlamadığı nokta burada başlıyor. madem aklı bu kadar önemli görüyorlar o zaman neden bazen aklı kullanıyorlar bazı yerde ise aklı hiç önemsemiyorlar gibi eleştiriler geliyor.
aslında mesele tam öyle değil evet ehli sünnet kelamcıları için akıl çok önemli fakat kısıtlıdır. örneğin ne kadar akıl yürütürseniz yürütün gayba(akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı) dair bilgileri akıl ile elde edemezsiniz. insan nasıl elinden, dilinden, gözünden imtihandaysa aklından da imtihandadır insanın aklının çözemeyeceği şeylerin bulunması imtihan gereğidir.Her şeyi akıl çözebilecek olsa imtihana ve vahye gerek kalmaz. yani ehli sünnet kelamcısı aklı iman etmekte kullanır fakat iman ederken aklının kısıtlı olduğunu kabul ederek iman eder. vahyi en tepeye koyar diğer her şeyi ona hizmetkar yapar. zaten aksi bir müslüman için küfürdür. hiçbir şey vahyin önüne geçemez islamda.