öğlen annemin okula bıraktığı, akşama almaya abim geldi diye hüngür hüngür ağladığım, sınıfın ter, toz karışımı kokusundan midemin bulandığı, annemi özledim diye dersin ortasında sınıftan çıkan çocuğa şaşırdığım ve hepsiyle beraber olan bitene hiçbir anlam veremediğim gün.
önlüğün gözyaşına ve salya sümüğe bulandığı gündür. şahsen deliler gibi ağlamıştım.seksenli yılların sonlarına doğru bir eylül sabahı ortalığı yıkmıştım. bir türlü sakinleştirilemiyordum. hırçın ve ağlamaktan sesi kısılmış bu çocuğu belediyenin boğa yakalama timleri uzun namlulu, sakinleştirici iğne atan tüfekleri ile yere sermişti.
meraklı bir sekilde okuluma gittim tabi tanımda annemde vardı, sınıfa yaklastıkca gordugum annelerine sarılan pancar gibi olmus ve salya sumuk aglayan cocuklar lan icerde noluyo adam mı kesiyolar sorusunun dogmasına sebep oldu ve bende ufak bir prison break misali kacma denemesi yaptım fakat annem tarafından yakalandım ve daha sonra olayı anlamak uzere etrafa mal gibi baka baka gunumu gecirdim.
etrafınızda onca annöeee gitmöee diye bağıran bebe varken, sizin de korktuğunuzu sanan ve gitmekte tereddüt eden babanıza , süt kuzusu gibi görünmekten çekinerek ve de tabii ki cesur yüreklilikle baba hadi git demekti benim için.
ayrıca ilk gün kalem kutumu çantama azıcık bakıp almadığımı düşünmüş, defterimin ilk sayfasının büyükçe bir kısmını sıra arkadaşımın kırmızı kalemiyle yazıp; son derslere doğru kalem kutumu bulmuştum.
o zamanlar küçük bir sahil kasabasında oturuyorduk.**zaten küçük bir yer olduğu için herkes birbirini tanırdı. bir de üstüne üstlük annem ve babam da öğretmen olunca beni tanımayan yoktu. hele ilkokul öğretmenimi doğduğumdan beri tanıyordum. ailecek görüşüyorduk falan. her neyse. evimizde okula çok yakındı. okulun yolu hemen evimizin önünden başlıyordu. zil çalınca sanki evin içinde çalıyormuş gibi duyulurdu. o kadar yakındı. uzatmayalım. okulun ilk günü ne annemle ne de babamla gittim. çantamı aldım elime, tek başıma okulun yolunu tuttum. " anneeee! beni bırakma! " gibi bağırış çağırışım hiç olmadı. paşa paşa gittim, sırama oturdum. millet salya sümük ağlarken, ben gayet sakin bir şekilde tek başıma oturduğum için tuhaf bakışlara maruz kalmadım değil tabi.*
bıyıklı ve yapılı, aynı zamanda sonradan anladığım kadarıyla komünist ilkokul öğretmenimi görünce bayıldığımı anımsar gibiyim, çok korkmuştum.
ilk günde palyaçolar falan vardı, hayvan şeklinde balon ve çikolata dağıtıyorlardı. bana verilen hayvanı asla unutmadım, yeşil renkte, aslında kedi olan ama bana ''leopar len o ne kedisi'' diye yutturulmuş bir leopardı. kediydi olm o
sonra ilk derse girdik, sınıfta birkaç veli, arkada ağlayanları sakinleştirmeye çalışan palyaçolar, öğretmen konuştu, konuştu, öğrenciler ağladı, veliler terledi...
ilk zil çaldığında sınıf tamamen salya sümüktü.
hiç kimse bana ''bugün 6 ders yapıcaanız haa, sakın ilk zil çalınca gelme'' dememişti.
an itibarıyla okuldan pek de korkmayan ve uslu bir bebe olduğumdan da annemler son ders saatinde gelmek üzere eve gitmişlerdi.
ben ilk zilde okul bitti sandım, red kit desenli çantamı ve pikaçu'lu beslenmemi de boynuma takıp evin yolunu tuttum.
eve geldiğim anda nooluyo lan edasıyla ahali ayaklandı, 5 dakikalık durum değerlendirmesinin ardından ağlayarak annemle birlikte okulun yolunu tuttum.
iyi de oldu lan, leoparımı okulda unutmuştum.
ilk gün başka neler mi oldu?
2 kişi altına işedi, 2 kişi çok ağlıyorlar diye eve gönderildi, birisinin velisi o gün ve yaklaşık 6 hafta boyunca her gün evladının yanında, sınıfta durdu, ders dinledi.
hayatımda en net hatırladığım günlerden biridir ilkokulun ilk günü, güzeldi be...
önce yaşlı gözlerle "annee,babaağ" deyip sonra,garip bir soğukkanlılıkla onları eve yolladığım gündür.birbirini tanımayan iki arkadaşını kaynaştırmak isteyen ortak arkadaş edasıyla herkesle muhabbet etmeye çalıştığımı hatırlıyorum.o küçük okul kocaman görünmüştü gözüme.her an kaybolacakmışım gibi..
okula ısınma günüdür. öğretmenler öğrencilerle muhabbet eder. kitap okunur, sorular sorulur, yeni arkadaşlıklar kurulur, hele ki ilk teneffüste erkekler 'şu kız beni bitirdi.', 'şu kızla bakışıyoruz.', 'ciddi düşünüyoruz abi.' gibilerinden sözlerin geçtiği gündür. eve gelindiğinde ailenin 'ilk günün nasıldı?' sorusunu sorduğu gündür.
yıl 1990. daha 5 yaşına girmemiş ben, ilkokulun ilk günü. sağdan sola doğru önce anasınıfları sonra birler,ikiler... boyum kısa kendim minyon olduğum için birlerin en önündeyim. tören bitince önce anasınıfları hemen arkasından biz okula giriyoruz. koridorun sonundaki kapı birlerin hemen solundaki anasınıflarının. iki sınıfında kapısı dışa doğru açılınca duvara değmeyip birbirine çarpıyor o derece yakınlar. o kargaşada ben anasınıflarının sonunda ilerlerken yanlışlıkla çocuklarla kendi sınıfıma değil onlarınkine girmişim. sınıfı çok beğenmiştim rengarenk duvarlar, her yerde resimler,çizgi film karakterleri... sonra yuvarlak masaların etrafına oturduk,bize oyun hamurları verdiler. oynamaya başladık ama nasıl mutluyum. hamur hiçbir yere yapışmıyor ama şekil verebiliyorum. derken kapı çaldı bir kadın gelip beni aldı, giderken hamuruda götürmek istedim ama vermediler. çok üzülmüştüm. öğretmenimde panik olmuş ben hamurlarla oynarken o da beni arıyormuş. sonra yan sınıfa geçtik ve okul hayatım böyle başladı işte.
okumaya küstüğüm gündür. abimlere özenip beni de yazdırın diye babama yalvarmıştım. ve beş yaşında okula başladım. sonra okul hayatıma hep lanet ettim hala ediyorum.
O günden aklımda kalan yere yatıp ayaklarını yere vurarak ağlayan sonradan kankam olan kara oğlanı hatırlıyorum. Tabi ilk gün ağlamayıp 2. Gün anneme gitme deyip ağladığımı hatırlıyorum.