Tahir vardı. konuşamazdı hep heyecanlanırdı yüzü kıpkırmızı olurdu. herkesten korkardı. okulun serserileri hep onun yemeklerini alır kendilerinkini ona verirlerdi oda çıtını çıkartmazdı. 10 sene geçti hala öyleymiş heyecanlanıp konuşamıyormuş. ey gidi tahir..
bazen komiklikleriyle iyi günler hatırlatan bazen de insanın içini burkan unutulmaz tipler vardır.
üstünden çok geçmedi belki de ama hiç unutmayacağıma emin olduğum biri filiz. "kokulu filiz" . herkesin gülüp dalga geçtiği filiz. küçük yaşta babasını kaybetmişti filiz, buna bağlı olarak da aklını. annesi zaten akıl yoksunu bir tipti her zaman. cuma günü okul çıkışlarına gelir herkese yumruğunu gösterir giderdi, çok gülerdi(k) o zamanlar anlayamadığımız ana yüreğinin savunma içgüdüsüne. okulda filiz denince akla yaşıtlarının yanında sırığı anımsatan , hafif garip ve daima altına kaçıran kız gelirdi. (altına kaçırması fizyolojik nedenden değil de daha çok korku ve psikolojik diğer nedenlerle olurdu.) herkesin ıkış tıkış indiği okul merdivenleri olur ya filiz o sırada bile dışlanırdı, ona değenlerin de lanetlendiği düşünülür, kaçınılırdı.
zamanla değiştim belki de bilemem tabi ama 4. sınıftan sonra bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştım. filiz dışlanmamalıydı. çok da sevemedik belki ama her zaman destek olmaya çalıştık bu açılı kıza ben ve biricik dostum gizem. o zamanlar sevilirdik de okulda. nedeni bilinmez az çok da geçerdi sözümüz.(belki de bu yaptıklarımızdı biz iki cadıyı çekilebilir hale getiren) filizi biraz olsun topluma kazandırma düşüncesi bizi kendimizden almıştı belki de o zamanlar. filiz başlarda bize ısınamasa da zamanla sevdi bizi. sadece 3-5 kere birlikte dolaşma, sabahları günaydın akşamları iyi akşamlar demek ve arada bir gönlü olsun diye yanına oturmak. bizde artık içimizden gelerek yapıyorduk bunları yüzüne sinen açıyı dindirmek adına. okulun tepkisini düşünmek istemezsiniz, iyi sandığımız birçok insanın çirkefliğiyle de tanışmıştık artık. aradan zaman geçtikçe artık herkes kabullenmeye başladı filizi. en azından filiz geliyooooorr şeklinde kaçışmalar da sona ermişti. şimdi kendi adıma söylemeliyim ki filiz denilince aklıma o uzun, kokulu, kaçınılan değil de biraz ilgi görünce yüzü gülen yapmamız gerekip de geç olarak yaptığımız insanlığa minnettar olan kız geliyor. yüzü gülen ama içi hep ağlayan açılı kız.
sonradan b,r not: benim vicdanım bir nebze olsun daha rahat. umarım filiz 4. sınıfa kadar attığım kahkahaları gerçekten affedebilmiştir. umarım filiz bizi(ben ve gizemi) neden 8.sınıfa kadar gülmeseniz de yanıma gelmemiştiniz diye suçlamıyordur.
necati- çok psikopattı bu tip. az dayak yemedim kendisinden.
sevilay- kaşar olmuş diyorlar ama yinede günahını almayalım biz. iyi kızdı küçükken.*
burcu- hala muhabbetim olan memlekete gittimde arada sırada görüştüğümüz şeker şey.
taylan- adının verdiği güçle etrafında kızdan duvar örülen elemandır. taylan isminin verdiği yavşaklık ve cazibeyle düşürmediği hatun kalmamış memlekette piçin.
(bkz: adı taylan olanların esmerve yavşak olması)
ulvi- her zaman ön sırada uslu uslu oturan bu tip şimdilerde bakkalcı çırağı olup babasının tahtına konmuş. akşama kadar tezgahın başında facebooka giriyor.
barlascan- sandalyemi devirip kafamı duvara sebep olan bu yavşak şimdi içerde iyi olmuş piçe.
ebru- ilkokul aşkım bitanem sonradan izmire taşındı. faceden de bulamadım zaten. ama ufak tefek dişlek bişeydi hatırladığım.
evet sümüklü bi kız kaldı koskaca ilkokul yıllarımda. abicim kız 6 ayın 5 inde burnunu çekerdi. birde yeşil yeşil akardı burnu. hele o dişlek ağzı ile gülüşüne hiç unutmam. tam mala bağlamış bi yüz ifadesi vardı.
bir kere ismi garip. vurcan ne lan ? 'oy vurcanım vurcanım. kurbandır sana canum.' diye dalga geçerdi bizim ergen mallar.
türkçe derslerinde hep mi dayak yer bi insan. hep mi küfür işitir, amk. dayak yedin hadi, dayak yerken hep mi güler lan insan? bi de öğretmen küfür ederken sessizce, sadece dudaklarını kıpırdatıp işaret parmağıyla vurcan'ı işaret ettiğinde, hocanın gözünün içine bakaraktan taklidini yapmak da neyin nesi lan ? o ne özgüven amk. seni özledim vurcan.