çocuğu -sıra örtüsü yıkatmayı çok mühim bir mevzuymuş gibi- zorlayan aptal öğretmenlerin icadıdır.
gerizekalı bir eğitim mensubunun icat ettiği, insanları zora soktuğu bir icraattir bu.
ulan şerefsiz öğretmen bozuntusu! sen bu örtüyü bana haftasonu zorla verdin, anan! yıkasın pazartesi getir dedin.
iyi de, belki benim annem hasta, belki hafta sonu başka çamaşırı yok kadının, senin öküz kafandaki sorumluluk verme egon yüzünden o kadın buz gibi havada buz gibi suyla o örtüyü yıkıyor!
sen bilmezsin tabi, haftasonu götünü devirip yatarsın, millet evde s.kik mas örtüsünü yıkamakla uğraşsın!
soğuk sınıf ortamını bir anda sıcak bir atmosfere sokan örtülerdir. o çocuk aklıyla okula öcü gibi bakmamamızı sağlamıştır. ha bir de aklımda hep şu detay vardır: masa örtüsünü yıkamaya götüren arkadaş, pazartesi günü örtüyü getirmeyi unutmuştur ve herkes o mis kokulu örtülerini sererken siz çıplak tahta sırada oturmanın utancını yaşardınız. güzel günlerdi vesselam.
tüm sınıfın örtüsünü yıkayan şahıs, bir sonraki hafta sınıfın perdesini de yıkayacaktır.
bok kadar boyumla nasıl taşıyayım ben onu şerefsiz kadın! veli toplantısında 3-5 kuruş para toplar, deterjan alırdık, siz de yıkardınız. arabanız var lan bir de. getir götür sorunu da olmazdı hani.
götünüze girsin o örtüler... hiçbir boka yaramıyordu zaten.
hiçbir zaman yıkamadığım örtüdür yanımda inek bir kız oturuyordu çok iyi hatırlarım hep ona kitlerdim hesabı.
edit:sanırım o eksileyen perdeyi kitediğim inek.
fakirliğin gözü kör olsun.
masa örtüsüne sahip olamadık biz hiç.
perdelerimiz vardı, sınıfta böyle up uzun, bembeyaz. gelinlik yapmaya kalksan en az 10 gelini mutlu edeceğin cinsten. o perdeler yıkanırdı bizde. öğretmen sorardı 15 günde bir yıkamak isteyenleri.
çocukken hiç parmak kaldıramazdım perdeleri yıkamak için. annem bir şey de dememişti ama bence biz fakirdik o yıllar. yıkayamazdık. elin vardı bilmem kaç devirli, ön yıkama programlı son model çamaşır makineleri. anamın çeyiz yadigarı merdaneli makinesi kesin yırtardı perdeyi. hep korkardım istemeye. öğretmen de sormazdı zaten bana.
hep, gül diye bir kız vardı o alırdı. gül de sarışındı. sarışınlar zengin olurdu benim aklıma göre. fakirin çocuğu ben gibi olurdu böyle kara kuru. şimdi olsa var ya kesin isterdim. yıkar takardım bile yerine. öğretmenim biz de yıkıyoruz, bizim de makinemiz var demek isterdim. tevekkeli değil daha lise 2'ye giderken yazları çalışıp eve buz dolabı almıştım. no frost, derin donduruculu hem de.
bir de tavuk almıştım, bu bütün tavuk oluyor ya dönüyor fırında ondan. ya ben harbiden safmışım la. şimdi kalkıp perdeleri yıkayasım var.
bir zamanlar sendin, bendim, hepimizdik.
pazartesi günleri mis gibi yumuşatıcı kokusunu içimize çekip, tertemiz masalarda açardık defter ve kitabı.
küme sistemini de benimsemişlerdir aynı zamanda, ne kutlu nesildir.
cuma günleri koltuk altlarına sıkıştırmış şekilde dağılmışlardır okul bahçesinden. yardımsever arkadaşları fazla poşetini paylaşmıştır kimi zaman. anneleri tarafından örtünün ucuna isminin baş harflerini nakış ettiren nesildir.
sorunlu bir sıra arkadaşına sahip olup, eziyeti katmerlenen bir üyesiyim bu neslin. bu yavşağın annesi ilgili bi kadındı, fakat çocuk örtüyü almamak için kırk takla atardı. hatta bi keresinde sırası geldiğinde ''geçen hafta ben götürmüştüm* bu hafta sen alacaksın'' diye zırvalayıp, boyumdan büyük bir sinir krizi geçirmeme sebep olmuştu. her sabah ser her akşam topla kısmına girmiyorum bile! bu şartlar altında efsanevi bi nesil olamamamız normal...