büyük bir geçiş dönemi yaşamışdım. sene 91 ve ben birinci sınıfda iken silgim yok diye çok utanmışdım. peh.
ve faber castellin uçlu kalemleri abi her zengin veledin kalemliğinde olurdu.
okulun kendisi. sen çakıl taşları dolu bahçede futbol oynamaya çalışıp akşamları pis pantolonunun hesabını nasıl vereceğim diye düşünürken bir mahalle ötende kolejin spor salonunda yapılan turnuvaların ta kendisidir statü farkı. gezilerde sen anca belediyenin müzelerini gezmeye gidersin. yine de okuyabildik mi okuduk. şu anda ise aramızdaki fark onlar baba parasını çatır çatır yedi. biz aylak olduk.
takılan çantadan giyilen ayakkabıya , kullanılan kalemden beslenme çantasındaki yiyeceklere... düşününce şimdikiyle aynı neredeyse. ilkokul diye ayırmak pek doğru olmamış
arkaları püsküllü kalemler.
sınıftaki kızların statü farkını ortaya sererdi. biz de bu kızların yanına giderdik hep. şimdiyse tam tersi bir herif olduk çıktık, kişiliği oturtmak çok şeye kadir.
nesne değil ama, sarı saç ve yeşil göz
şırınga şeklindeki uçlu kalemler
içi küçük parçalardan oluşan kalemler ve silgiler (biten bir küçük parçayı çıkarıp kalemin arka tarafına takınca önden yenisi gelirdi)
parçalı uçlu kalem. nasıl desem ki. içinde bölmeleri var. bir bölmenin ucu bitince kalemin arkasına takıyorsun, yeni uçlu bir bölme geliyor.
isim olarak aklımda değil ama farkı ortaya koyardı resmen.
bizim zamanımızda spalding, voit veya nike basketbol topunun olması, 36'lı* faber castell, crayola veya monami pastel boya seti, üstündeki düğmelere basınca silgi gözüdür, cetveldir, bilimum gerekli, gereksiz gözün açıldığı kalem kutuları ama en önemlisi oyuncak gününe getirilen oyuncaklardı bu statü farkını yaratanlar. şimdilerde kaç yaşında cep telefonu alındığı, ilk cep telefonunun iphone mu, yoksa diğerleri mi olduğu, laptop, ipad, tablet bilgisayar türevlerine sahip olunup olunmadığı yapıyor bu görevi.