resmi çizen çocuk hakkında çok şey anlatır. pencerelerinin olması, dışarı açılan bir kapısının olması, bacasında duman tütmesi, sağlıklı ayrıntılardır. bütün çocuklar ilkokulda, bizim hep sandığımız gibi, ev diye bu şablonu ortaya koymuyor aslında. kimisi, anahatları çizdikten sonra, evin köşesine küçücük bir kare yapıyor mesela. bu ne deyince, benim odam diyor. bazısı, upuzun bir gökdelen çiziyor, pencerelerden birisi onun odası ve orada yangın çıkmış oluyor. kimisi, ne penceresi, ne kapısı olmayan bir kare çizip ona çatı yapıyor. ev, sanki, dilsiz ve kör bir insana benziyor. duvarına kocaman bir çatlak çiziyor kimisi. onun için bunun anlamı, depremden gerçekten zarar görmüş bir evde yaşaması ve sadece bu durumu yansıtması olabileceği gibi, belki de daha derin bir korkuya,sıkıntıya işaret ediyor olabilir. ilkokul çağlarında çizdiğimiz, çoğu zaman bahçesinde ip atlayan top oynayan çocuklarla aynı boylarda olan, o çiçekli perdeli, tokmaklı kapılı, dumanlı bacalı, kiremitli çatılı evler, aslında, normal ve mutlu çocuklar olduğumuzun önemli bir göstergesiydi belki de.
Bacası vardır. Önünde bir kaç ağaç olur. Birkaç metre ilerisinden dere geçer. Derenin üzerindeki köprünün bir ucu eve yol alır diğer ucu bilinmezliğe. Arkada genellikle sıralı iki tepe bulunur. Tepenin tam ortasında güneş. Birkaç poncik bulut. en alamsız olanı da martılar. Ulan dağın tepesinde uçuşan martının ne işi var. Bazılarında evin bacasından duman yükselir. Yüzü hep gülen cin alileri de unutmamak lazım.
Üçgen bir çatısı, iki penceresi ve tam ortada küçük bir kapısı olan evdir, işin ilgin yanı çocukken bende aynını çizmeme ragmen bu evin birebir aynısını gerçek hayatta hemen hiç göremiş olmamdır.
Bir bahçe içerisinde yer alırdı o ev. Bacasından mutlaka duman tüterdi. en az 1 tane elma ağacı olurdu o bahçede. Benimkinde elma ağacı olurdu hep. Çatı katında bir tane cam olurdu evin çocuğunun hep orada yaşadığını hayal ederdim.