evlat acısı tabirinin küçük bir çocukken bizlerdeki yansımasıdır. ne biçim bir üzüntüdür o. örneğin, arka bahçede yan sınıfla maç yapılırken, sınıfın en uyuz kızı, elinde zil ile merdivenlerin üzerinde gözükür. tüm millet o salak kıza bakıp öldürmek ister. o ise, uyuz uyuz zili çalıp içeri kaçar.
işte, o anda onlarca baba yiğit, üzgün üzgün sınıflara doğru yollanır. herkesin sümüğü akmaktadır. üzeri tozlu. o uyuz kız ise yerine geçmiş, parmak kaldırmak için öğretmenin soru sormasını beklemektedir.
öyle bir andır ki o an, zili eve götürdüğümüz günü bile bilirim. ama, o uyuz kız ıslık çalarak zilin çaldığını belli etmişti. evet. yanlış duymadınız ıslık çalmıştı. ben hala çalamam orası ayrı konu. *
içeri geçildikten sonra, sınıfın en haşarı erkekleri kalem açma bahanesi ile çöpün yanına gidip o uyuz kızı dövme planları yapardık. gel gör ki hiçbirini yapamazdık. hatta, kızı dövmeyi geçtim, içimizden salağın biri o uyuz kıza aşık olurdu.
emre aydın ın ve gülümse şimdi parçasının sonunda da belirtiği kursakta kalma olayının güzel bir örneği. " oyunun en güzel yerinde zil çalınca üzülürdük ya, öyleyim. "