ilkokulda herkesin kıskandığı öğrenci olmak

entry8 galeri1
    1.
  1. “Naber lan?” serisiyle bir dede korkut tandansı yakaladığımı itiraf etmek istiyorum. Anlıyorum iletişim kurmak istiyorsunuz. Lakin lütfen 90’larda doğmuş kızlar mesaj atmasın; vicdanın ve libidonun aynı bünyede buluşmasını nurcu abi kıvamına gelerek ödüyorum bu mesajlarla. Kendimi lise 3’e giden bir kıza her şeyin yoluna gireceğini söylerken bulduğumda ürperiyorum. Lütfen.

    Sokağa salınmakta bi sakınca görülmediğim yaş 4’tü. Şirin ve güvenli bir mahallede oturuyorduk ama tek akranım kuzenimdi sokakta. Mahallenin delisi bile vardı, onunla taşak geçebilecek medeni cesaret henüz yoktu. Sokağa çıkanlar en azından okula başlamışlardı. Top oynuyorduk ve uzaktan uzaktan futbolcu kartlarıyla oynayan abilere bakıyorduk. Çok eğleniyorlardı. Kepmek ve kepilmek, işte bütün mesele buydu. Bir gün Onları yakından izledim ve vücudumda ilk adrenalin salgılanmıştı. Daha fazlası için oynamak gerekiyordu. Ama kart nerden bulacaktık?

    kuzenin abisinde vardı ve biraz çalıp sokağa çıktık. Oyuna başladığımda, okuma bilmemenin bu oyunda dezavantaj teşkil ettiğini fark edene kadar kepildim. Şu hayattaki ilk mağlubiyetimdi. biraz önce hileyle de olsa benim olan kartlar artık yoktu. Ağlamaklı oldum. Bi çıkış?

    kartların üstünde yazılı şeyleri okuyabilmem lazımdı. Kuzenin abisi farketmişti hırsızlığımızı ve çok kızmıştı. Ama asıl kızdığı rakiplerine kaptırmamızdı kartları. Bi daha onlarla oynamazsak kartlarını bizle paylaşacağını söyledi, söz verdik. Bir miktar kart verdi ve kuzenle beraber kartların üzerinde neler yazdığını çözmeye adadık kendimizi. Kuzenle saatlerce hem oynuyor hem de okumayı öğreniyorduk.

    Maçların ertesi günü gazetenin spor sayfasını açıp bildiğim isimleri yakalamayı başarıyordum. Zamanla okumayı ciddi ilerlettim. O gün bunu tam olarak nasıl bir yöntemle yaptığımı hatırlayamıyorum. Ama takıldığım noktalar da vardı. Mesela prekazi’nin hep yanlış yazıldığını düşünüyordum. Aslı “pırekazi” olmalıydı. P harfinden pı sesi çıkıyorsa yanında onun öyle olmasını sağlayacak bi işaret olmalıydı. Nitekim bi gün konuyu babama açmaya karar verdim. Üzerine “pırekazi” yazmayı başardığım kağıt ve gazeteyi alıp yanına gittim:

    - baba pırekazinin böyle olması lazım diğ mi, gastedeki yannış mı?
    - Cevat onun adı. Cevat prekazi. Arnavut o.

    Ben içine düştüğüm çıkmazdan kurtulmaya çalışırken babam kafamda yeni kara delikler açmayı başarmıştı. Madem adı Cevat neden prekazi yazıyordu her yerde? Veya benimkisi tam anlamıyla gerçek bir soru değil miydi? Hadi onu geçtim 5 yaşında kendi kendine okumayı sökmüş çocuğun bunu nasıl başardığını bir sor hele. Bugün ben o kafayı çözsem, evrenin sırrını da aynı yöntemle çözebilirdim belki de.

    Mahalleye yeni bir okul yapılıyordu ve ebeveyn beni okula yazdırma kararı aldı. 5 buçuk yaşında okula başlayacaktım. Herkesin 7 yaşında yazıldığı okula 5 buçuk yaşında başlamak bazı sorunlar doğuracaktı. Milli eğitim bakanlığı benim okula başlamamı, siyah önlükten maviye geçerek kutlama kararı aldı. Kuzenle aynı sınıfta olmak tedirginliğimi dizginliyordu.

    okula gittik, öğretmen yoktu. Müdür vardı tek. Biraz bizle ilgilendikten sonra ailelere geri teslim etti. Yolu öğrendiğimize göre ertesi gün kendimiz gidebilirdik okula kuzenle. Öyle de oldu. Okula girdik. Bizim olduğunu düşündüğümüz sınıfın kapısını açtık. Şaşırdık. Çünkü yanlış sınıfa gelmiştik ve geldiğimiz yerde sıra, tahta, öğretmen, öğrenci hiçbir şey yoktu. Boya kutuları vardı, fırça vardı. ilk gün sınıfta hiçbir şey yapmadığımız için okulda tam olarak ne yapıldığını bilmiyorduk. Belki de boya yapmak içindi okul. Bu da kuzenle bizim sınavımızdı?

    Daha bir ay önce babam evde badana yapmıştı. Nasıl yapıldığını gayet tabii biliyordum. Ve bu sınıfta sanırım badana yapacak birini bulamamışlardı. O yüzden buraya sıra ve tahta koyamıyorlardı. “hadi boyayalım burayı zeki.” Zeki’yi ikna etmek kadar bu dünyada kolay bişey yok. Çantalarımızı kenara bırakıp boya kutularını açmaya başladık. ilk fırça darbesini vurduğumda kalbimin atış sekansı, ilk milli oluşumdakine benzer bir ritimdeydi.

    Ortaya son derece sürreel bi çalışma çıkıyordu. Değişik renklerin birbirleri arasında hiçbir zaman yakalayamacakları bir ilişkiden bahsedebiliriz bu çalışmada. Fakat açtığım o son boya kutusundaki kırmızı o kadar canlıydı ki onu duvardaki renklere vererek heba edemezdim. Benim bi parçam olmalıydı o kırmızı. O kırmızıyla ayakkabılarımı boyamaya karar verdim. Soldakini boyadım, nefisti. Sağdakini boyamaya başladığımda kapı açıldı.

    insan buz gibi soğuk suyun altında dayak yerken belli bir süre sonra acı çekmiyor arkadaşlar. Ben bunu tecrübe ettiğimde 5 buçuk yaşındaydım. Boyanması gereken bir yeri boyamaya çalıştığım için ağır bedel ödemiştim.

    Ertesi gün okula gittiğimde kuzenle beni ayrı sıralara oturtma fikri, kofi annan’ın bile aklına gelmeyecek kadar dahiyane bir fikirdi. Öğretmen nihayet işbaşı yapmıştı. Adı asuman’dı. Tasvir etmem gerekirse, 1.70 boylarında, siyah saçlı, siyah gözlü, beyaz tenliydi. Tabii bunları etüt edebilecek yaşta olmadığından benim aklımda kalan, bana çok güzel baktığıydı.

    Boya olayını öğrendikten sonra bir gün ödevime yıldız atarken “boyacılar gelmiş, yan sınıfı boyuyorlar şu anda” dedi ve gülümsedi. Çok heyecanlandım bunu duyunca. Tam olarak heyecanın sebebi neydi bilemiyorum ama hissettiğim şey güzeldi. Belki de ilk kez yaptığım şey için biri beni yargılamıyordu. Anlamaya çalışıyordu, anlıyordu belki de ve gülümsüyordu. Yerli malı haftasında onu çok sevdiğimi söyledim, bana sarıldı. Bana boyama kitabı hediye etti. velime benimle ilgili mektuplar yazıyordu ara sıra. bana kızdığını hiç hatırlamıyorum. bu özel ilişkimiz annemi bile kıskandırıyordu bazen. onun için bu kadar özel olmamı sağlayan şeyi herkes merak ediyordu...

    - - - - -

    Yıllar sonra prekazi’yle tanıştığımda ona “Cevat” diye hitap ettim. Asuman hoca’yı, mahalleden taşındığımız için o seneden sonra bir daha görmedim. Babam şu an yanımda, çay içiyor.
    4 ...
  2. 2.
  3. Annenizin o okulda öğretmen olmasıyla meydana gelen durumdur. Kantinde kenardan girip deftere yazdırırsınız okula arabayla gidip gelirsiniz falan.
    0 ...
  4. 3.
  5. 4.
  6. -tahsin gel la buraya
    +evet hakan,cem noldu?
    -bak terbiyesize abi diyeceksin kırarım kafanı
    --zaten hocanın yalakasısın
    +iyi de aynı sınıftayız.
    -yok abisi kaşındı bu
    --yüz makyajına başlayalım...
    0 ...
  7. 5.
  8. Öğretmenin en sevdiği öğrenci olmaktır.
    0 ...
  9. 6.
  10. öğretmenin çocuğu olmaktır.
    0 ...
  11. 7.
  12. kavgada,dersde ve arkadas iliskilerinde aranan adamdim. lise ye kadar hep takdir aldim. ama gel gelelim liseye basladiimdan beri ne arkadasim var ne derslerim iyi. ha kavgada iyiyim hala ama kavga edecek birileri de yok. uzun lafin kisasi eski ilkokul arladaslariniz sizden daha kotu iken daha iyi olmalari koyuyor sozluk.
    1 ...
  13. 8.
  14. evet o benim. okulda en torpilli bendim. çok efendi, sessiz, saygılı biri olduğum için öğretmenler, müdür yardımcısı ve müdür çok sevmişlerdi beni. hatta saçlarım uzun olduğu halde birşey demiyorlardı okulda. sınıftaki arkadaşlar beni öğretmenlere şikayet ederdi öğretmenim bize saçımızı kesmemizi söylüyorsunuz ama x arkadaşımızın saçı çok uzun ona niye birşey demiyorsunuz derlerdi. o sırada öğretmenler sesini çıkarmıyordu. benim yüzümden öğretmencağızlarım sus pus oluveriyorlardı öğrenci arkadaşlarımın bu soruları üzerine.
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük