bir zamanlar benim de aynı duygulara sahip olduğum eylem.
lisedeyken bize ilkokulda yaşadıklarımızı tercüme eden, bizi uyandıran edebiyat hocasından sonra bir daha asla.
ama şimdi ikisini de sevmiyorum, hatta öğretmenleri sevmiyorum. onlar yerine çocukları seviyorum, aşığım..
Öğretmenine aşık olan çocuktur. Ne yapabilirsin ki çocukluk işte. Öğretmeni kadın ise annesinin yerine erkek ise babasının yerine koymak istemiştir. Annem döver de sever babam da döver de sever ilkesini benimsemiştir. Doğru mu yapmıştır, hayır yanlış yapmıştır.
şu gerçek ki eğer ortada haklı gerekçe varsa, dayaktan sonra öğretmen ve öğrenci arasında acayip bir yakınlaşma hatta dostluk oluyor. dayağın bir tür bağlayıcılık özelliği var.
"eti senin kemiği benim hatta kemiği de senin" sözünden çok etkilenen öğretmenin gazabına uğramış kurban.
o el nasıl kalkar ki o çocuğa. bu fikir nasıl düşer ki akla. hadi düştü. döverken düşünmez mi bu küçücük bedenin canı acımaz mı diye. gerçi düşünse dövmezdi. öyle ya. bu vahşi fikri bünyesinde nasıl taşır ki. bu fikre sahip bi insan olmanın verdiği acıyı hissetmez mi kalbinde. nasıl dolaşır sokaklarda insanların yüzlerine baka baka, vicdansız vicdanın rahatlığıyla. "yazık!!" demekten başka ne denir ki o öğretmene.
"yeni nesil sizin eseriniz olacaktır."
bıraktıkları eserlerin(!) iyi bir vatandaş, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir doktor, iyi bir polis, iyi bir öğretmen, iyi bir insan olacaklarını nasıl umarlar!! *
ilerde inşallah ben de öğretmen olacağım. böyle öğretmenlerin çocuklarından intikam mı alsam. yok yok, öyle bişi olmayacak. ben intikamımı iyi bir öğretmen olarak alacağım. öğretmen nasıl olunurmuş onlara göstererek. gözüne soka soka. hadi bakalım. yiğitler meydanı.
garip bir durumdur.hiç unutma ilk dayağımı birinci sınıfta b harfiyle p harfini karıştırmıştım diye yemiştim.çok içime oturmuştu ama ağlamamıştım.başka biri olsaydı hemen anne babasına söyler, ortalığı ayağa kaldırırdı.ama ben kimseye bu olaydan bahsetmemiştim.adam da pişman olmuştur zaten sonradan diye düşünüyorum şimdi.zaten şimdiye kadar ölmüştür bile.allah rahmet etsin.
matematikten nefret ederim. hiçbir zaman yıldızımız barışmadı kendisiyle. babamın kafası iyi çalışır matematiğe, çok zorlamıştır beni. ondan olsa gerek nefret ettim. ilkokulda matematik ödevlerimi yapmazdım. öğretmenimiz iki tane defter tutturuyordu. biri ders defteri biri alıştırma defteri. ödevlerimizi alıştırma defterine yapardık. öğretmenimiz ödev kontrolü yaparken şöyle bi çantama bakar, defterimi eller ve unutmuşum öğretmenim, derdim. bariz yalan söylerdim. ve sonuç hep aynıydı. sıra dayağı. tahtaya kalkar teker teker cetvelle ellerimize vururdu. ama ne vurmak. canım çok acırdı.
aynı şehirde olduğumuz sürece her bayramda, her öğretmenler gününde aradım onu. çok fazla sıra dayağı yedim belki ama çok da fazla sevildim onun tarafından. bunu her seferinde hissettirdi bana. önemli olan o cetveli neden yediğimi hep bildim.
20li yaşlarımın başında eğitim fakültesinde dayak yemedim belki ama yeri geldi ağır sözler işittim yeri geldi selam verdim yüzüme bakılmadı, evet bunu yapan öğretmendi. şimdi hangisini derinden hatırlayacağım dersiniz...
anneden çok öğretmenin görülmesinden kaynaklanan, bir nevi öğretmeni anne yerine koymak olan çocuk psikolojisinin bir ürünüdür. şu bir gerçek ki, ilkokul öğretmenleri(kalifiye olanlar) yeri geldiğinde anne-babadan çok daha iyi çocuk eğitmektedir. ben ilkokulda çok dayak yemedim ama yediğim dayağı iyi ki yemişim diyorum. keşke şimdi görebilsem öğretmenimi. lisedeki soytarıları görünce sövüp dövmek isteyen bir adamın ilkokul öğretmenini, kendisinden dayak yese bile sevip görmek istediğinden bahsediyoruz. garip iş vesselam.