genelkurmay 26. başkanı orgeneral ilker başbuğ, habertürk tv’de tartışmalı kanal istanbul projesiyle ilgili askeri ve uluslararası hukuk konusundaki çekincelerini söylediği uyarısıdır.
--- spoiler ---
ilker Başbuğ: Kanal istanbul olursa Trakya ikiye bölünüyor, düşman ilk önce oraları tahrip edecek, nereden geçeceğiz?
• montrö’yü nasıl riske eder? montrö’nün son iki maddesi 28 ve 29. maddesi. 28. maddesi montrö’nün tamamen ortadan kaldırılması ve durdurulmasıyla ilgili. bazı maddelerin değiştirilmesiyle ilgili de 29. madde. uluslararası hukukta bir kural var, koşullarda değişiklik olması.
• siz kanal istanbul’u yaptığınız zaman koşullarda bir değişiklik yaratıyorsunuz. montrö’nün dışında ayrı bir yapılanma. koşullarda değişiklik olması durumunda taraflar bu anlaşmaya son verme ya da uygulamayı durdurma hakkına sahip. ilgili yerlere müracat edecekler. diyecekler ki, ‘kanal istanbul koşullarda değişiklik yarattı’. o zaman montrö’ye kaldıralım, yeni bir sistem belki. o zaman haydi yeni bir konferans. daha kötüsünü de yaratabilir. koşullarda önemli bir değişiklik oluyor.
• türkiye’ye olacak bir saldırı. ben devlet adamı olarak olabilecek gibi düşünmem lazım. olabileceğine yönelik senaryoları hazırlamam lazım. bir saldırı olursa ben trakya’yı nereden savunacağım? mümkün olduğu kadar en ileriden savunacağım.
• kanal istanbul olursa trakya ikiye bölünüyor. bu trakya’yı en ileride savunma yapacak birlikleri olumsuz etkiler yapar. anadolu’dan gelecek veya kanal’ın doğusundan gelecek lojistik akışlar. takviye kuvvetleri. ankara’daki birliği gerekirse trakya’ya getireceksiniz. trakya’da nereden geçeceğiz? bunlar düşman atışlara, tahriplere hassas mı? düşman ilk önce oraları tahrip edecek, sizin lojistik akışınızı engellemeye çalışacak. biz trakya’yı en ileriden savunacağız. kanal istanbul’la trakya’yı bölüyorsunuz. geriden gelecek hareketleri engelliyorsunuz. bu doğru bir şey değil.
--- spoiler --- https://tr.sputniknews.co...a-trakya-ikiye-bolunuyor/
endişe edilecek konulardan biri olan askeri lojistik konusunda haklı olarak dile getirilmiştir. bu projenin bilim, uluslararası siyaset, askeri strateji ve daha aklıma gelmeyen bir çok konuda önemi vardır. yapılan bir anlaşmanın geçersiz kılınması ya da geçiş yapan gemilerden para alınamaması bu kanalın inşasını haklı çıkarmaya benim zihnimde yetmiyor. çünkü bilim bunu "yapma" diyor. ekolojiyi yok eder diyor, jeolojik açıdan tehlikeli diyor, siyasi anlamda kaos diyor, ekonomik olarak kaynak yok, asker anlamda lojistik yok diyor. diyor da diyor ama anlayan yok işte.
bir projeyi hayata geçirmek kahramanlık olmadığı gibi bunu yapmamak da korkaklık değildir. yeni açılan hava limanı örneği olduğu gibi yapılan eser sadece birilerini zengin etmiştir. onun dışında halkına maliyet, yolculara işkence, işletmeciye ise işletilemeyecek bir yük bırakmıştır. o büyüklükte olup, uluslararası uçuş güvenliği sertifikasını henüz alamamış ve uluslararası uçuşların bir kısmı Sabiha gökçenden yapılmaktadır. bilim o projeye de yapma demiştir.
karşı çıkanlara bakınca bile yapılması gereken bir proje olduğunu düşündürtüyor.
(img:#46782)
(img:#211816)
bu herif genelkurmay başkanı oldu. Allâh Azze ve Celle vatanımızı muhâfaza ediyor; içinde bu kadar düşman olan ve bunların çoğu baş köşeleri kapmış bir ülkenin hala işgal olmaması manevî yardımsız açıklanamaz.
Oo yılların kadrolu şakirdi de geldiğine göre tamamdır paşa kesin sağlam basmış kuyruğa...
Legend kardeş senin yıllarca öve öve bitiremediğin hocaefendin kimlerle iş tutuyor biliyorsun değil mi? Biliyorsun tabi zamanında az savunmadın cansiperane...
O entrylerini sözlükten sildirdin de hafızalardan sildiremezsin...seni bilmeyenlere yap bu namelerini biz seni iyi biliyoruz yemeyiz.
Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829): 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalandı. Savaş sırasında, Yunanistan'ın bağımsızlığını isteyen ingiltere, Fransa ve Rusya, 20 Ekim 1927'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı. Ruslar, 1829 Ağustos'unda Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz'ı işgal etti. Savaş sonunda Rus gemileri istanbul Boğazı'na saldırırken, Ege'deki bir filo da Çanakkale Boğazı'nı abluka etti. 16 maddelik Edirne Antlaşması'na göre Yunanistan bağımsız oldu. Osmanlı Rusya'ya 137 milyon Frank savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Tuna'nın kolları arasındaki Yılan (Serpents) Adaları Ruslar'a bırakıldı. Ayrıca Tuna'nın sol sahiline yakın adalarla Müslümanlar’ın oturdukları yerler Eflak-Boğdan'a bırakıldı. Daha sonraki 1832 düzenlemesiyle Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege’nin ikinci büyük adası Eğribos dâhil yüzlerce ada Yunanistan’a bırakıldı.
Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912): 1911 Eylül sonunda italya Trablusgarp'a saldırdı. Osmanlı hazırlıksız yakalandı. II. Abdülhamit döneminde donanmanın Haliç'te çürütülmesinden dolayı Osmanlı şimdi çok zor durumda kalmıştı. Osmanlı Donanması’nın zayıflığından yararlanan italya, 12 Adalar’a saldırıp işgal etti. italyan donanması Çanakkale'yi geçmeyi bile denedi, ancak başarısız oldu. italya'nın bu saldırılarından cesaret alan Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. iki cepheden kuşatılan Osmanlı, italya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar italya'ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile italya'nın karşı karşıya gelmesiyle adalar italya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıktı. Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi bu filli durumun kabulünden başka bir anlamı yoktu. italya 12 Ada'yı II. Dünya Savaşı'ndan sonra Şubat 1947'deki Paris Barışı ile Yunanistan'a bıraktı.
Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913): Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. işte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı. II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla da Ege Adaları’nın geleceğinin yine “büyük devletlerce belirlenmesine” karar verildi.
Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914): Ege Adaları Yunanistan'ın elindeydi ama Osmanlı Devleti, 22-23 Aralık 1913'te büyük devletlere, Anadolu kıyılarına yakın Midilli ve Sakız gibi adaları Yunanistan'a bırakmak istemediğini bildirdi. Ancak büyük devletler, buna karşı çıkınca Osmanlı geri adım attı. Sonuçta Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı. Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis Adası hariç 12 Ada italya'ya, imroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün Ege Adaları Yunanistan'a verildi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyerek 15 Şubat 1914'te büyük devletlere bir nota gönderdi. Ancak bir sonuç alamadı. Bu sırada I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Ege Adaları fiilen Yunanistan'da ve italya'da kaldı. Türkiye'nin elinde ise fiilen Gökçeada, Bozcaada ve Meis vardı.
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi parçalayıp paylaşmak için Osmanlı'ya imzalatılan Sevr Antlaşması'nın 84. Maddesi’ne göre Türkiye, Gökçeada (imroz), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları Londra, Atina ve Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan'a verecekti. Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi’ne göre Türkiye, italyan işgali altında bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, incirli, Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, istanköy adaları ile bunlara bağlı adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından, sıfatlarından vazgeçecekti.
Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923): Türkiye emperyalizme karşı savaş meydanlarında kazandığı askeri zaferi, siyasi bir zaferle taçlandırmak istiyordu. Türkiye'nin öncelikli amacı Misak-ı Milli'yi kabul ettirmekti. Misak-ı Milli'de adalar yoktu. Lozan'a giden ismet Paşa heyetine TBMM'nin verdiği 14 talimattan
4. talimat “Ege Adaları”yla ilgiliydi. Orada, “Müzakereler sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu.
Lozan görüşmelerinde “adalar” konusu 25 Kasım'da “Toprak ve Asker Komisyonu”nun 6. oturumunda gündeme geldi. ismet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları istedi, diğer adaların ise askerden arındırılmasını talep etti. ismet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemişti.
Venizolos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfus yaşadığını belirtip bu isteğe karşı çıktı. Onu Lord Curzon destekleyince ismet Paşa, müttefiklerin çifte standartlarını gözler önüne sererek; “Bu kadar önemli bir konuda etnik özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne geçemez” dedi.
ismet Paşa, daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek’in Türkiye’ye bırakılmasını, Yunanistan’a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi.
Sonuçta Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden, silahtan arındırılmasını sağladı. Türkiye Lozan'da fiilen kendisinde olan adalardan Meis'i kaybetti. (Lozan, Madde: 12, 13, 15, ek XV). Lozan'daki Türk heyeti, daha önceki antlaşmalarla italya'ya veya Yunanistan'a bırakılmamış olan Meis Adası’nı bırakmamak için çok mücadele etti. Meis için alt komisyonda Montagna ile Rıza Nur arasında şiddetli tartışmalar oldu. Ancak Müttefikler bir blok halinde italya'ya destek oldu. unun üzerine ismet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli toplantıda Meis'in aslında Türkiye'nin olması gerektiğini anlattıktan sonra “Sırf dünya barışı için çok ağır fedakarlığa razı olarak” Meis konusundaki isteğinden vazgeçti.
Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923): Türkiye emperyalizme karşı savaş meydanlarında kazandığı askeri zaferi, siyasi bir zaferle taçlandırmak istiyordu. Türkiye'nin öncelikli amacı Misak-ı Milli'yi kabul ettirmekti. Misak-ı Milli'de adalar yoktu. Lozan'a giden ismet Paşa heyetine TBMM'nin verdiği 14 talimattan
4. talimat “Ege Adaları”yla ilgiliydi. Orada, “Müzakereler sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu.
Lozan görüşmelerinde “adalar” konusu 25 Kasım'da “Toprak ve Asker Komisyonu”nun 6. oturumunda gündeme geldi. ismet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları istedi, diğer adaların ise askerden arındırılmasını talep etti. ismet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemişti.
Venizolos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfus yaşadığını belirtip bu isteğe karşı çıktı. Onu Lord Curzon destekleyince ismet Paşa, müttefiklerin çifte standartlarını gözler önüne sererek; “Bu kadar önemli bir konuda etnik özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne geçemez” dedi.
ismet Paşa, daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek’in Türkiye’ye bırakılmasını, Yunanistan’a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi.
Sonuçta Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden, silahtan arındırılmasını sağladı. Türkiye Lozan'da fiilen kendisinde olan adalardan Meis'i kaybetti. (Lozan, Madde: 12, 13, 15, ek XV). Lozan'daki Türk heyeti, daha önceki antlaşmalarla italya'ya veya Yunanistan'a bırakılmamış olan Meis Adası’nı bırakmamak için çok mücadele etti. Meis için alt komisyonda Montagna ile Rıza Nur arasında şiddetli tartışmalar oldu. Ancak Müttefikler bir blok halinde italya'ya destek oldu. unun üzerine ismet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli toplantıda Meis'in aslında Türkiye'nin olması gerektiğini anlattıktan sonra “Sırf dünya barışı için çok ağır fedakarlığa razı olarak” Meis konusundaki isteğinden vazgeçti.
Demem o ki; Ege Adaları, 12 Ada 1912, 1913, 1914 yıllarında fillen zaten kaybedilmişti. Sevr Antlaşması'na göre tüm Ege adaları Yunanistan'a, 12 Ada ise italya'ya bırakılıyordu. Lozan Antlaşması'nda ise Türkiye, daha önce elinde kalan Meis adası dışında önemli bir ada kaybetmedi.
Lozan'da sadece meis adası kaybedilmiştir.
geri kalanları yukarıda yazdık. adalar nasıl kaybedildi merak edenler, donanmayı 30 yıl haliçte kim bekletmiş ona baksın.
yemin ederim 28 gün bedelli yaptım bu ilker gibi 10 tane generali savaş meydanında üzerim.
lan sanki Amazon nehri geçirecekler Trakyanın ortasından. bu millet yaya at sırtında merihten Nil'in ötesine kadar düşman sikmiş bir millet kanal istanbul'u günün teknolojisiyle geçemeyeceğini düşünmek nasıl bir aymazlıktır.
bu uyarıları montroyu tehlikeyi akp lilerde biliyor en azından rte biliyor ama bunabrağmen yapacak katar a yandaşa rant sağlamak ve amerika istediği için.