ilk

    2.
  1. ilk=beng demektir
    hatta antep yöresinde toplana ilk fıstığa beng fıstık denir.
    4 ...
  2. 10.
  3. Biri vardı, o ilk ağlamayı bulup
    Herkesi güldüren.
    Sonra da bunu unutup
    Ağlarcasına gülen.

    özdemir asaf
    2 ...
  4. 17.
  5. Sabahları aklınıza gelen ilk kişi ya sizi çok mutlu etmiştir ya da çok üzmüştür.
    2 ...
  6. 1.
  7. 9.
  8. en başta olan (zamansal-uzaysal). en sonda olan ile bazen eşitlenir, kullanılması dil yanlışı da olsa mümkündür.

    örneksiz olmaz;
    bir insanla ilk defa tanışmışsınızdır ve bu ikinci görüşmenizdir, ilk görüşme ile ilgili alıntı yaparken şunları diyebilirsiniz;
    - "sizinle en son görüşmemizde belirttiğim üzere...", ya da
    - "sizinle ilk görüşmemizde belirttiğim üzere...". ikisi de zamansal ve uzaysal olarak aynı noktayı işaret eder, ama ilk görüşme demek daha doğrudur.

    zaman süreçlerine t0,t1,...,tn dizisi dersek. to, ilk görüşmenin gerçekleştiği an ise t1 anı için t0, son görüşmedir. yani t0=t1, bu bir sene de olabilir bir gün de ve sadece t1 anında geçerlidir.

    en başta, ilk ile son eşittir. sonra zaman ilerledikçe araları açılır. birbirlerini görmez olurlar. en baştaki ilk her daim yerini korur, en son ise bilinmezler içindedir artık.

    ilk bilindiği için güzeldir, en son ise bilinmediğinden genelde sevilmez, nedense genelde ölüm, ayrılık gibi durumlara karşılık gelir. sevildikleri anlar da vardır;"en son sınav", "askerliğin son günü" gibi ama bunlar bilindiklerinden dolayı sevilirler.

    (bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
    1 ...
  9. 6.
  10. 5.
  11. divx sunum grubu. warez ile pek alakaları yok gibi, tabii yanılıyor da olabiliriz.
    genelde tek cd lik (700 mb) sunumlar yapar yerli filmlere, oldukça da kalitelidir işleri.
    1 ...
  12. 4.
  13. 3.
  14. bugün sol çerçevedeki başlıkların öznesi .
    1 ...
  15. 11.
  16. ilk

    akşamın kokusu teninde, tenin odayı doldurmuş
    masal dinleyen çocuklar gibi dizlerinde. zaman
    ilkbaharmış, çiçekler takarmış gözlerine. sözlerle
    anlatılamayan ne çok şey varmış. akşamüstü
    denize bakan odada, bir bakmışsın, saatler yanmış.

    bakılmaktan sararmış eski düğün resimlerinde kirli beyaz
    bir gelinlikmiş, hiç yakışmamış ilk gününde hüzün gözlerine.
    bilmem kaçta evlenmiş oleg ile viktorya gümüşsuyu
    palas'ta. seksenbeş kişi gelmiş düğüne. hatırla, bir sahafta
    bulmuştum, hediye etmiştim sana, eski bir davetiye.

    sözlerle anlatılmaz ne çok şey varmış. kar gecelerinde
    nasıl bir ateşmiş yanan gözlerinde. hatırla, biz hep sustuk;
    unutulduklarına ağlarken gramofonlar küf kokan odada.
    birden papatya dedim ben, sen menekşe. hatırla, nasıl
    yeşermişti bir gecede halının üstünde kurduğumuz hayali bahçe.

    sende, demiştim, antik çağlardan kalan bir şey var:
    keten bir tunik, keçi derisinden sandalet, defne tacı...
    ne şehirler yaktık bir gecede: sparta, troya, athena.
    ben hektor'dum, akhilleus vurdu bağrımdan.
    sen persephone, arada bir ışığa çıktın yorgan altından.

    sözlerle anlatılmayan ne çok şey varmış: gümüş bir kaşık,
    bordo vitrin, fitilsiz beyaz kadife ve gözlerin senin.

    selahattin yolgiden
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük