Bir türlü gidemediğim mekanlardan birisidir orası o sebeple deneyimim olmadı. Çok ürkünçmüş gibi geliyor içeri girince "- hahaha pis ezik sen ne geldin buraya" diyeceklermiş gibi geliyor hep.
kafa karıştırıcıdır. fazla lüks gelebilir. bir yanda entellektüeller, bir yanda ders çalışan öğrenciler. kahve alma kısmını geçtim de, öğrenci olarak gidiyorsan evde bulamadığın lükstür burası.
bir de ben genellikle yalnız otururum nero da falan da. böyle yerlerde sürekli sipariş verme derdi de olmadığı için insan rahatça bir şeyler okuyabiliyor veya karalayabiliyor.
ilk gittiğimde menü listesine bakıp lan ne seçsem durumu olmuştu. şans eseri bir tane seçeyim dedim ama bu sefer telafuzu var.yanlış söylersem ya biri duyup gülerse diyerekten acayip bir tedirginlik olmuştu.
ayrıca,nasıl bir günmüş ki hepimizin aklında kalmış. *
yıllar önceydi istanbul avrupa yakasından anadolu yakasına taşınmıştık. ne yalan söyliyeyim kapalı bir hayat yaşamıştım eh çocukluk dönemi ergenlik dönemi kapalı mahalle sokak hayatı. en büyük sosyal aktivitemiz halı saha maçı yapmak. neyse üniversite için kadıköy de bir dershane ile anlaşıldı. dershane başladı ilk günlerin ardından kaynaştık bir ders sonu hadi starbucks a gidelim dendi. ben starbucks ı bir cafe sanıyorum tabi dünyadan o derece soyutlanmışım. neyse 6 kişi üç kız üç erkek girdik mekana;
- merhaba hoşgeldiniz
- hoşbulduk
- siparişinizi alayım
- şeyyy ( o dönem kahve ile aram hiç yok tek bildiğim içeceği söyledim) sıcak çikolata
- nasıl olsun sıcak çikolatanız
- hııı (sıcak olsun ne bileyim nasıl der gibi boş boş baktım)
- (görevli kız anlamış olacak büyük orta küçük diye açıklama yaptı)
- orta olsun orta(terler akıyor)
- isim alayım?
- (pardon sıcak çikolata istedim nüfus sayımı yapmıyoruz) boş boş baktım tabi yeniden
- görevli kız sertçe tekrar etti isim alayım (benim dağdan geldiğimi düşündü heralde)
- üç hilal üç hilal dedim kekeleyerek
sonra ismim okundu ve aldım çikolatayı. en utandığım en zorlandığım sıcak çikolatayı böyle aldım işte dostlarım....
kafada fazlaca kurulması. kutsal bir mekanna gidiliyor gibi davranılması. metafizik şeyler beklentisi. evet bu kadar abartilmiş bir durum. ürünler başarılıdır ayrı bir konu. ama olduğunuz gibi olmak en huzurlu olandır.
özentilikten başka bişi değildir. Ergenler şimdilerde sırf fotoğraf çektirmek için starbucksa gidiyor.
Bu sebepten çoğu kişinin yaşamak istemediği deneyim.
kaliteli kahve içmek için değil hala anlayamadığım sebeplerden ötürü ''starbuks'a gitmeyi içindeki tuhaf kompleksleri tatmin etme aracı'' olarak gören insanın, yaşadıklarıdır..
yani nedir ? ne yaşayacaksın orada ? gideceksin kahveni alıp içeceksin..
bu kadar aşağılık kompleksine sahip olmanın bir anlamı yok..
sanki uzaya astronot çıkıyor..
ben türk milleti kadar da amerikan özentisi bir millet görmedim..onu da söyleyim..kimse bana maval okumasın..
vay vay vay vay gardaş ki ne vay. ilk starbucks tecrübesi...
sanırsın ki bu starbaks denen yer ingiliz kraliyet ailesinin oturma odası. sanırsın ki eskiden dede korkut hikayelerinden hatırlayacağınız, erkeklerin isimlerini kazandığı er meydanı, cihad alanı... sanırsın ki şeref kürsüsü.
sonradan görme hikayeleri olarak okunması gereken tecrübelerdir.
durun lan kıskandım. ben de anlatayım da adet yerini bulsun bari.
bir gün gittim oturdum starbaksa. işte garson geldi ne içersiniz dedi. ben de en pahalı içkinizi getirin dedim. garip bi şey getirdi. hiç beğenmedim, hesabı istedim. 400 lira bahşiş bıraktım masaya bastım gittim.
kız arkadaşım böyle yerlere aşina bir tipti, bende anadolu'dan gelmiş starbucks görmemiş adam. arkadaşları vardı yanlarına oturduk muhabbet edip, gülüyorduk. saat 1 falandı, ankara bahçelievler'deki starbucks. neyse elemanlar dışarıda ki masaları topluyordu. elemana seslendim.
- ya bakmayacak mısınız arkadaşım?
ben hariç herkes güldü. adam da güldü. sonra bende güldüm. böyle de bir anı. bilipte gidin.
krakerinden bana vermeyen bir erkek arkadaşımın yanımda iki kız arkadaşım da olduğu halde starbucksta yolunmasını sağlayarak ondan intikamımı aldığım, yaşatılmış tecrübedir.
tam kahve almak için harekete geçilirken benim ki karamelli makiyato grande olsun dedi. aptal aptal yüzüne baktım. çünkü anlamamıştım, daha doğrusu bilmiyordum ondan anlamamıştım. altı üstü kahve lan diye düşünmüştüm ama grandeli bir cevap almıştım! neyse anlamadım neli kahve diye soramadım da. akılda kalan karamel, japonca kırması mako ve italyancadan araklanmış grandeyi unutmamak için garsona koşup hocam devrik kelimeleri sen tamamla da yap ondan rezil etme beni diye panik halde bekledim. neyse garson aynen kızın dediğini dedi. "karamelli makiyato grande" heh çok yaşa ondan işte dedim sırıtarak. siz ne içmek istersiniz diye sordu kahve dedim masumca. neli olsun dedi içinden bu kahvenin de ne çok türevi varmış amk! diye iç geçirirken evet bekliyorum beyefendi dedi garson. ya şefin tercihi var mı deyince çok şakacısınız dedi gülerek. lan altı üstü bir kahve rolünü bu kadar büyütme ver işte kahveye benzer bişey dedim ama tabi kibarlaştırarak. bir de adınız neydi bölümü var. demek ki içtenliğimden etkilendi diye düşündüm ilk. halbuki o kahve içilen kartona yazıyormuş. yani siz siz olun değişik bir ülke kültürünün deplasmanına ilk önce tek başınıza gidin ve önce keşfedin, ki sıkıntılı durumlara düşmeyin.
ilk gidişte içeri girdikten sonra bir heycan basar çünkü hayatında hiç duymadığın kahve isimleri vardır. içecek listesinde cafe of the days yazısını okuduktan sonra
-buyrun ne alırdınız.
+ (ııı ııı bir cafe of the days alabilirmiyim),
- (pardon ? ne alırdınız anlamadım),
+ gayet aksanlı bir şekilde ( cafe of the days istiyorum yani ) kendinden emin ancak.
- peki efendim anladım ozmn ben size bir filitre kahve verim.
+ teşekkürler.
yada arkadaşın aldığından almaya kalkışırsın ve söylediği ismi telafüz edemessin
- bende bir tane wayt çaklıt moka javajipli lütfen.
not: halbuki kasmayı gerektiren bir şey yok ( ne tavsiye edersiniz demek en garantidir).