bir insan evladının hayatındaki en önemli ilkidir. ilk aşk, ilk sevgili, ilk öpüşme vb... siktir edeceksin bunları. bir insanın en önemli "ilk"i ilk sarhoşluğudur. hazırlıksızsın kardeşim bir kere hemide kendini kaybetmeye hazırlıksızsın. var mı lan bunun daha ötesi. ama insanoğlu nankör kardeşim, ilk aşkını unutmaz ilk sarhoşluğunu unutuverir.
ben unutmam, istesemde unutamam zaten.
lisedeyken şehrimize gelen bir bale gösterisine müzik hocamız eşliğinde gitmiştik. hayatımın en sıkıcı, en boşa harcanmış saatlerinin ardınan eve gitme ümidi ile salondan çıkmışken bir de ne görelim adamlar gösteri sonrasına kokteyl koymuşlar. baleti balerini, karısı kızı ortam kaynıyor. filmlerde görüdümüz elinde içki tepsisi taşıyan garsonlardan bile var.
o güne kadar bir kaç alkol maceramız olmuştu ama tadımlıktı onlar. ilk kez sınırsız alkol kavramı ile karşı karşıyaydım. biz dört arkadaş başaladık hocadan gizli içmeye. ama ne içme, önümüze ne gelse içiyoruz. bira, şampanya, şarap derken bir saat boyunca elimize geleni içtik.
ve işte o an gelmişti. hayatımda ilk kez sarhoş olmuştum, diğer arkadaşlarımda bana çokdan katılmışlardı. ulan nasıl bir duygudur o, bugün bile hissedebiliyorum. başım dönüyor ama nasıl güzel dönüyor! böyle güzel bir dönüş olamaz. tabi acemi olduğumuz için biz içmeye devam ettik. derken baş dönmesinin yerini ani bir mide bulantısı aldı. kokteylin ota yerinde yere kustum. yanımdaki kokoş karının "ayyyyy" deyişi bugün bile kulaklarımda. ben kusunca yanımdaki öküz arkadaşda masalardan birisinin üzerine kustu. allahdan masa boştu dolu olsaydı ne olurdu bilemiyorum artık. biz gülmeye başladık bu olay üzerine, o an için çok komik gelmişti sanırım bize.
neyse koktey görevlileri bizim hocayı uyarmış o ara "sizin öğrenciler sapıttı" diye. yanımıza gelirkenki yüz ifadesini hiç unutamıyorum. neyse bizi hemen lavaboya gönderdi "yüzünüzü yıkayım hemen gidiyoruz" dedi. biz lavaboda halen gülüyoruz. yıkadık yüzümüzü çıktık. hoca diğer elemanları toplamaya gitmiş o arada, kapıya yöneldik bizde. hemen karşıdaki masanın üzerinde coca cola, fanta, sprite kutularını gördük, tepeleme şekilde dizilmişler. neyse biz hemen kazaklarımızı bohça yapıp koyabildiğimiz kadarını koyduk, hemen dışarı çıktık. karnımızda kutularla koşmaya başladık..bir on metre kadar koştuktan sonra arkadan "gelin lan buraya" şeklinde bir ses duyduk. meğer o kolalar ikram değilmiş. neyse biz durmadık tabi, salonun kantincisi arkada, biz önde koşmaya devam, bir yandan nasıl gülüyoruz anlatamam. onun arkadasındanda bizim müzik hocası koşarmış sonradan öğrendik. neyse bir yerden sonra baktık adam iyice yaklaştı attık büyün kutuları topukladık. izimizi kaybettirdiğimizde ilk bulduğumuz yere yattıp eşşekler gibi güldük. sonra gece yarısına kadar şehrin sokaklarında mal gibi turladık, bir kaç kere kustuk ama daha çok güldük. hatta bi ara "hadi lan müzikçinin evine gidelim kesin verir o karı" gibi bir muhabbeti bile hatırlıyorum.
eve zor atmıştım kendimi, direkt sızmışım zaten. sabah inanılmaz bir baş ağrısı ve mide sancısı ile uyandım tabi. dün akşamki olayları yavaş yavaş değerlendirmeye başladım kafamda. bir gün sonra okula geri gitmek zorunda olduğum hiç aklıma gelmemişti bir gece önce. neyse okulda müzik hocası bizi beklermiş zaten. sadece o beklese bir şey değil bütün hocalar dört gözle bizi beklerlermiş meğersem. neredeyse okuldaki bütün hocalardan azar yedim, aillelerimizi çağırdılar bir postada öyle azar yedik, müzik notları 2 geldi falan filan. müzik hocası bir daha hiçbirimizle değil konuşmak yüzümüze bile bakmadı, sözlü sırası bize geldiğinde bile es geçti bizi.
ama herşeye rağmen çok güzeldi, ne zaman buluşsak o arkadaşlarla bunun muhabbeti bir kere çevrilir.