hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ilk eline aldığında... sonra eksildikçe içinden de bişiler eksililir. nerden gelip nereye gittiğini anlıyamadan da biteer gider. kapayınız efenm ağzınızı...
aileye, ailede de evin reisi babaya verilmesi gerekendir. nitekim öyle de oldu.
o adam ki dişine tırnağına takıp eğitimlerin en iyilerini aldırmaya çalışmış çabalamış gram sizden maddiyat kısmayıp gözünde sizi dünyanın en muhteşem varlığı yapmışsa, yaptığınız şu şey aslında bir hiç. hiç ki hiç.
almıyorlar. ailenizi çıkarttığınız yemekte bile kendilerini çok garip hissediyorlar. daha dün kıçında bezi ile dolanan bidilik büyümüş de para kazanmış da yemeklere çıkartıyo oluyor. baba da yediremiyor. erkekya. (yerim yer.)
not:
ilk maaşınız size yatırım aracı olaraktan geri dönüyor. ah şu babalar..
kendi paramla aldığım lamba, kendi paramla aldığım cd, kendi paramla aldığım saat... diye uzayan bir liste sayesinde ay ortasında ay sonunu düşündüren para.* olsun, ikinci maaşa yarım ay kaldı, bitmiş olsa bile birlikte geçen günlerimiz rüya gibiydi...
nasıl bittiğini anlamadığım, aklımda olan hiç bir şeyi yapamadığım, ama onca paranın acaba nereye gittiğini hesaplayamadığım,ona buna yemek ısmarladığım, planlarımı ertesi aylara ertelemek zorunda kaldığım, bak şimdi yine hatırlayınca üzüldüğüm, üzüldüğüm için cümleyi toplayasım gelmediği şey *
alındığı ilk gün ıslatılması gereken, hediyelere giden maaştır.
efenim okul sonrası bir şirkette arkadaşlarımdan çok daha iyi bir maaşa işe başladım. iş kolay, parası boldu ve staj hariç gerçek anlamda kazandığım ilk paraydı.
maaşımı aldığım gün kendimi mağazalara attım. kendime ve ailemin kalan 4 üyesine kıyafetler aldım ama öyle birer tane değil. resmen gardrop yeniledim. paketleri poşetleri zar zor taşıyarak eve gittim. herkes şaşkınlıkla bana bakıyor. kardeşlerim ve babam çok sevindi. hevesim kırılmasın diye de bir şey söylemedi. ama saolsun annem, naaptın sen diye söylendikten sonra babamın uyarısıyla hediyelerin tadını çıkardı. ben ondan sonra bir daha öyle alışveriş yapamadım sözlük.
belkide o ana kadar elinize geçen en değerli paradır, nasıl kazanıldığını bildiğiniz için harcamak istemezsiniz bir türlü. en azından benim için böyle olmuştur. 1999 yılının aralık ayında 68 milyon olarak hayati istatistiklerimde yerini almıştır.
aile ve arkadaşlara yemek ısmarlayarak biter ilk maaş.
ancak yemek ısmarladığınız arkadaşınız, daha sonra işe girdiğinde size ilk maaşıyla yemek ısmarlamadıysa çok fena moraliniz bozulur kendinizi enayi gibi hissedersiniz.
hayatta bir kez yaşanan hadiselerinden biridir. ve ele geçen o sıcak para ile ne yapacağınızı şaşırdığınız o anda her şeyi almak istersiniz ama yine de harcamaya da kıyamazsınız ne hikmekse. ama harcaması çok keyif vericidir. ne de olsa alın teri.
zaman geçip ilk aldığın maaşın 100 katı civarında maaş aldığın gün aklına gelen ve insana vay bee, nereden nereye dedirten kazanılan paradır, anlatmakla bitmez.
kendi ayakların üzerinde durmaya adım attığın, artık hayatı omuzlandığın, sorumluluk almaya başladığını hissettiğin zamanlar...
ilk maaşımı aldığımda annem babam yanımda değildi çok istemiştim o duyguyu onlarla paylaşmak oysa ama yoktular, uzaktılar. rahmetli anneannem büyütmüştü; koştura koştura gittim yanına anneanne anneanne baksana ne çok para kazandım diyerek aldığım tüm paraları savurmuştum havaya.
ayaklarımız titrediğinde yorulduğumuzda düşmemek için kendi yağımızda kavrulmayı öğrenmek üzere adılan ilk adımlardan bir tanesi; insanın artık kendi başına bir sorumluluğunun olduğunu hissettiren alınteri hissini yaşaması hoş bir duygu.
14 yaşında başladığım iş hayatında ilk aldığım 15 lira maaşımın bir kısmıyla benden 5 yaş küçük kardeşime paten alıp,onun mutluluğunu seyretmiştim ki paha biçilmez bir keyifti.