belli olgulardan kendimizi kurtadığımızda objektifçe açık olan sonucunu bulabileceğimiz gerçek.
charles darwin'in ortaya koyduğu evrim teorisi her şeyi harfiyen kanıtlamış olsa da bir takım örümcek kafalıların hala takılıp kaldığı, bilim çağına geçemediklerinin göstergesi olan ve inanmadıkları gerçek. ayrıntılı bilgi için charles darwin- türlerin kökeni'ni okuyabilirsiniz. daha da meraklıysanız seksual seçme'yi öneririm.
ertesi gün editi; ulen ne yazıyo ki bu entryde, dünden beri paso eksilenmiş. tamam sen babanın ,dedenin maymun olduğunu düşünebilirsin. belki de aynaya bakınca anneni suçluyorsundur ,"o kadar insanoğlu varken ben niye maymundan oldum anne,o kadar mı azgınsın" şeklinde....
ben maymundan gelmedim, bu sittimin teorisi de her türlü çürütülmüştür. darvin'in ne bok olduğu zaten belli. ille de soyun maymundan geliyorsa o senin sorunun.
ben insan oğlu insanım, atalarımın arasında maymun,şebek,orangutan, v.s. hayvan yok.
edit 2; ulen DNA die bişey duymadın mı sen? ya da kazılarda çıkan fosilleri? milleti cahillikle, bilimsellikten uzak kalmakla suçlayacağına git sağda solda azıcık araştırma yap. bakalım modern bilim ne diyor senin maymun ataların için.
edit 3; ayrıca evrim teorisini ortaya koyan darwin değildir. sadece ortada zaten mevcut olan fikirleri sistematik bir hale getirmiştir. m.ö. 6.yy dan bu yana başta thales olmak üzere Anaximander,heraklitos ve aristo bu konu üzerinde fikir beyan etmişlerdir. hatta canılıları ilk sınıflandıran da aristonun kendisidir. yakın tarihte ise lamarc ve darwin bu konuyu bilimsel bir hipotez haline getirmişlerdir. *
kendi teorisini bile tam olarak açıklayamayan biri olan darwin'e olan bu sadakati de anlamış değilim. bahsedilen kitapta denir ki; "ilk başta kimi ördekler perdeli kimisi perdesiz ayaklara sahipti, ama sebebi bilinmiyor ancak bu ilerde açıklanabilir." yani sırf lamarc'la sidik yarıştıracam diye ördeğin ayağında ki perdeyi kaldırıyor ama bunu bile kanıtlamaktan aciz birisi bu darwin abi.
içinde bulunduğumuz yüzyılda DNA'nın bulunuşuyla Darwin'in teorisinde revizyona gidilmeye ihtiyaç duyulmuş ve daha sonra sentetik evrim teorisi denen bir sik ortaya atılmıştır. bilim de demokrasi gibi "çareler tükenmiyor".
bu teori fındık fıstık satışlarının azlığından dolayı ortaya atılmıştır. kimse maymundan gelmemiştir fisko birliğinde işin içinde olduğu sanılmaktadır. sanıldığı gibi fındık fıstık satışları bu teoriye inanan insanların azlığından dolayı artmamıştır. *
bilimsel açıdan hiçbir anlamı olmayan dini kitaplarda yazılanları antitez olarak göstermek ve "haha, maymundan gelmedik işte, göt ettim çars'ı" demek ne kadar anlamsızsa, tamamen doğru olmadığı kanıtlanmış bir teoriyi kanıksayarak, ilk maymundan çıkmış gibi "gerçek bu işte" demek de saçmadır.
çoğu gariban, bilim adamlarından duyduğu herşeyi mutlak doğru zanneder. Bu bilim adamımsı yaratıkların birtakım felsefe ya da ideolojik önyargı ve saplantılara kapılmış olabileceğini gözardı eder. Oysa bazı bilim adamımsılar sahip oldukları ideoloji, fikir ya da felsefi saplantıları bilimselmişçesine insanlara aşılarlar. Misalen; tesadüf sonucu oluşan şeylerin bi boka yaramadığını ya da belli bir düzenek ortaya çıkarmayacağını bildikleri halde , kainattaki kusursuz düzeneğin tesadüfen ortaya çıktığını savunurlar. bu saçmalıklarını ve saplantılarını da bilimle bağdaştırırlar, bazıları da bu tip saçmalıklara inanabilirler, tabi ki isteyen istediğine inanabilir.
(bkz: allah hidayet versin)
maymun charlie ile irtibata geçip ünlü olmak isteyen bireyin iddia ettiği gerçek.
saçma teorilerin bilim adı altında haklı çıkarılmasını öngören palavralar bütünü.
tabii ki maymundan geldiğini düşünenler, maymundan gelmiş olabilirler.
bu, ortaya atılan iddianın gerçek olduğu anlamına gelmez.
çünkü insan, görmek istediğini görür, bozacının şahidi şıracı misali.
(bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
edit-ül zort: tarafsızlık, bilim adamlarında olması gereken ilkelerden biridir. maymunlarla ilişki yaşayan her beyaz önlüklünün kanıtlamaya çalıştığı şey, bilim değildir, olmamalıdır.
bir kısım insanın çürüttüğü teoridir çünkü bu bir kısım insan öküzden gelmiştir. Hala da ilk evrenin kalıntılarını taşımaktadırlar.
(bkz: bazı insanların öküzden geldiği gerçeği)
termodinamiğin ikinci kanunu; evrende kendi haline, doğal şartlarda bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. canlı, cansız herşey zaman içinde aşınır, bozulur, çürür, parçalanır ve dağılır. bu gerçek hepimizin yaşam içinde görerek, tecrübeyle de sabitlediği bir gerçektir. evrim teorisi saçmalığı da bilimle ve bilimsellikle tamamen çelişen götten uydurma bir senaryodur. bu saçmalığa bu kadar sıkı sıkıya bağlanılmasının sebebi darwinin materyalist felsefeyi doğa bilimlerine uygulayan kişi olmasıdır, başta marksistler olmak üzere bu felsefenin savunucuları her ne olursa olsun darwinizmi savunmaya devam etmek konusunda ısrarcıdırlar. bilim her ne kadar olmadığını açıklasa da o gözlerin yanındaki gözlükler çıkmadan hiçbir bok olmaz.
maymun kelimesi yerine ortak ata ifadesi kullanılsa idi elimizdeki mevcut veriler ışığında doğru diyebileceğimiz ve bilim camiasında büyük oranda kabul görmüş teori. aslında çok da üzerinde durmak istemezdim bu başlığın ama "hala neden hala maymunlar var", "termodinamiğin ikinci yasasına aykırı" gibi sığ yorumlarla karşı çıkılması, hala bunlar söyleyebilenlerin olması inanın yüreğimi dağladı. bu sorulara cevap verileli bir asırdan fazla oldu efendiler, ya okuyun biraz ya da cehaletinizi her yerde sergilemeyin böyle.
Son dönemde değiştirilmiş teoridir. Evrim teorisi ortaya atıldığı dönemin aksine şu anda insanların maymunlardan evrimleşerek geldiğini değil, aynı ortak ataya sahip olduğunu iddia eder. Şaşırtıcı olan maymunların insanlarla olan benzerliği değil, bazı insanların maymunca hareket etmeleridir.
Evrim, canlılığın zaman içerisindeki değişiminin göstergesidir. Dünya üzerinde yaşamış olan türlerden %99'unun, günümüzde soylarının tükendiği düşünülmektedir. Soyların tükenmesi, canlılığın evrimleşmesinin bir yoludur. Evrimin temel bileşenlerinden birisi olan "doğal seçilim", ortam şartlarına uyum sağlayamayan veya diğer türler arasında başarısız kalan türlerin, doğa tarafından seçilime uğrayarak sayılarının azalmasını ve sonunda da ortadan kalkmalarını gerektirir.
Canlıların sahip oldukları kalıtım maddesi (DNA), canlılar arasındaki akrabalık derecesinin temel göstergesidir. Kural olarak, yakın akraba olan türlerin veya aynı atasal canlıdan evrimleşerek bugünkü halini almış olan türlerin, DNA'larındaki baz dizilimleri birbirlerine benzerdir. DNA benzerlik derecesi, türlerin birbirlerine ne denli yakın akraba olduklarının en önemli ve tartışmasız kanıtıdır. Örneğin; goriller ile aynı ortak atadan evrimleşmiş olan insanların (lütfen dikkat ediniz, gorillerden evrimleşmiş değil!!) DNA'ları, birbirlerine çarpıcı şekilde benzerlik gösterir. Bilim adamları tarafından, canlı gruplarının gen frekansları ve protein yapıları üzerinde yapılan araştırmalarda, zaman içerisinde meydana gelen evrimsel değişiklikler ortaya çıkarılmaktadır.
Evrim teorisine göre, dünya üzerindeki tüm yaşam formları, ortak bir atadan gelmektedir ve birbiri ile akrabadır. Evrimin en önemli iki kanıtı olarak fosilleri ve "homoloji"yi sayabiliriz.
Fosiller, bize günümüz öncesinde yaşamış olan canlı formları hakkında bilgiler verir ve canlılar arasındaki akrabalık derecelerinin tanımlanmasına yardımcı olur. Homoloji ise, ortak kökenlerden gelişen yapıları inceler. Sucul memeliler olan balinalarda, yürüme işlevleri olmamasına rağmen kalça kemerlerinin kalıntıları bulunur. Çok büyük bir ihtimalle bu canlılar, karasal yaşama uyum yapmış olan yürüyen memeliler ile ortak bir atadan evrimleşmiştir. Paleontologlar tarafından, daha gelişmiş arka üyelere sahip olan fosil bir balina formu (Pakicetus) bulunmuştur. Bu da, balinaların yürüyen memelilerden evrimleşmiş olmalarını teorisini doğrulayan bir kanıttır. Çünkü bu teoriye göre, eskiden yaşamış olan balinalar, atalarına daha fazla benzerlik göstermelidir.
Diğer bir ilginç fosil, tıpkı kuşlar gibi tüylü kanatları olan bir dinozora aittir: Archaeopteryx. Kuşlara benzer kanatları olan bu dinozorun, kuşların aksine dişlerinin olması oldukça ilginçtir. Bu durum, kuşlar ve dinozorların ortak bir atadan evrimleştiği ve kuşların, dinozorlardan arta kalan son gelişmiş örnekler olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Analoji ve homoloji kavramlarını birbiriyle karıştırmamak gerekir. Analog iki organ, aynı işleve sahip olabilir ancak kökenleri farklıdır. Homolog organların ise kökenleri aynıdır. Örneğin böceklerin kanatları ile kuşların kanatları, aynı görevi görmelerine rağmen farklı kökenlerden gelişmiştir. Bu nedenle de homolog değil, analog organlardır ve kuşlar ile böcekler yakın akrabalar değillerdir. Birbiriyle yakın akraba olan türlerde, homolog organlar bulunur. Homolog organların işlevleri her zaman aynı olmayabilir. Örneğin; balinaların ön üyeleri (yüzgeçleri), yarasaların kanatları ve insanların elleri homologdur, ancak bu farklı memeli gruplarında, farklı işlevlere sahiptirler. Kuşların ve yarasaların kanatları da homologdur. Her ikisinde de bir üst kol kemiği (humerus), alt kol kemikleri (radius ve ulna), bilek kemikleri ve parmak kemikleri bulunur. Yani, aynı genetik plandan çıkmışlardır. **
ilk gördüğümde hiç umursamadığım safsata bir teorinin başlığıdır.
fakat görüyorum ki, birçok yazar gerçek diye algılıyor. sebebi basit; insanın neci olduğunu, bu dünyaya neden geldiğini, nereye gideceğini düşünmemesi için uydurulmuş ve başarılmış bir yalan zinciridir. bilim söylüyormuş. bilim hiçbirşey söylemez. Alim söyler, teori olur. ispatlanırsa, bilim olur. bunu söyleyen darwindir. nitekim kendisi de bu teorinin çıkmazda olan bir teori olduğunu, Darwinizm'in bilim karşısındaki 3 temel yenilgisini,
1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamak
2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları" , gerçekte hiç bir evrimleştirici etkiye sahip olmamak
3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.
dediğim gibi sebebi basittir; dinsizliğin başlangıcı, dinsiz yaşamak isteyenlerin en büyük sığınağıdır. *
Ünlü bir doktor ve aynı zamanda da amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, ingiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu. Bu örneklere "Piltdown Adamı" adı verildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi ve çeşitli müzelerde insan evrimine kesin bir delil olarak sergilendi. 40 yılı aşkın bir süre, üzerine birçok bilimsel makaleler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı.1 Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da 1935'te British Museum'u ziyaretinde, "doğa sürprizlerle dolu; bu, insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş" diyordu.2
1949'da ise British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme metodu olan "flor testi" metodunu, eski bazı fosiller üzerinde denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Yapılan testte Piltdown Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu, çene kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıllık olmalıydı. Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı.3 Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekarlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti! Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu. Sahtekarlığı ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark "dişler üzerinde yıpranma izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki, nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir?" diyerek şaşkınlığını gizleyemiyordu.4 Tüm bunların üzerine "Piltdown Adamı", 40 yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.
1. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids, Eerdmans, 1980, p. 59
2. Stephen Jay Gould, "Smith Woodward's Folly", New Scientist, 5 Nisan 1979, s. 44.
3. Kenneth Oakley, William Le Gros Clark & J. S, "Piltdown", Meydan Larousse, Cilt 10, s. 133.
4. Stephen Jay Gould, "Smith Woodward's Folly", New Scientist, 5 Nisan 1979, s. 44. *
bazılarını sinirlendiren gerçek. açıkça dillendirilmediği halde, kutsal kitapçılarla bilimciler arasında süregelen tartışma.
burada yaman bir çelişki ortaya çıkar; bu ''bazıları'', düşünceleri ve inançları ile mantığa ve bilime ters düştükleri halde, bu durumdan mantıklı ve ilmi konuşmaya çabalayarak* çıkmaya çalışırlar.
gerçek : darwin teorisi, birçok diğer bilimsel çalışma gibi, insanların bu dünyaya neden geldiğini ve nereye gittiklerini düşünmeleri, ve bunu kurcalamaları sebebiyle ortaya çıkmıştır. hurafe : ilk insanların maymundan geldiği gerçeği, insanların bu dünyaya neden geldiğini, nereye gideceğini düşünmemesi için uydurulmuş ve başarılmış bir yalan zinciridir. sonuç : din dogma'dır. sorgulatmaz, öğretir. ilk insan konusunu işlemiştir, laboratuvarda maymunu insana çevirsen kabul etmez.