üstüne birde televizyonda en az 15-20 kişilik ailenin bütün yemeklerini sütaş yoğurda bulayp yediği klasik ramazan reklamlarından çıkarsa insanı intihara sürükleyebilecek durum.
sofra hazırlama keyfinden yoksun kalmaktır, tek başına o sofraya oturduğunda yediğin yemekten tad alamamaktır. bir "allah kabul etsin" diyeninin olmamasıdır.
bir kutu garnitür ve bir küçük kavanoz mayonez alıp pilastik tabakta karıştırarak rus salatası yapmaktır. yanına konserve pilaki ve patlıcan kızartması almaktır. bir küçük kap yoğurt , normal ekmek (yurdun kantininde pide mi olacaktı...) ve bir litre su. sonra bunları kaldığın o yurt odasındaki dandik çalışma masasının üstüne özenle yerleştirirsin. o tüm hazır yemekleri pilastik tabaklara aktarırsın. sanki evde yapılmış da sıcak sıcak tabağa konmuş gibi. gene pilastik bardağına suyunu koyarsın. pilastik çatal ve kaşığını da gene pilastik tabagının yanına iliştirip, tabağının altına da selpak peçeteni serersin böyle üçgen şeklinde. ve oturursun demir sandalyeye. beklersin imamı. bu sırada annenler arar. onlara 'eee ne yiyorsunuz bu akşam ? ' dersin. tabi telefonda annenin sesi dışında birsürü kalabalık gürültü. belli tüm aile toplanmış iftar için. annen ıkına sıkıla yiyecekleri yemekleri saymaya çalışır. pişirdiği onca yemeği sırf kızının canı çekmesin diye kötüleyerek. için gider orda olmak için. yemekler değildir sıkıntı sonuçta sende paşalar gibi kurmuşsundur sofranı(!). neyse daha fazla dayanamaz kaparsın telefonu. ve akabinde ezan okunur. suyundan bir yudum içersin ama ezanla beraber sende başlarsın ağlamaya. ağlaya ağlaya yersin o yemeği.
sonra kamera yukarı doğru çıkmaya başlar. önce koca yurtta tek bir nokta , sonra koca şehirde tek bir nokta ve sonrada şu dünyada tek bir noktadan ibaret olduğunu hissedersin. yalnızsındır ulan.
hayırlı ramazanlar...
bir de üstüne ramazanın ilk günü oruçlu olmamanız eklenince çekilmez bir hal alır.
sanki oruçluymuş gibi ezanı beklerken, neden heyecanlandığınıza anlam veremezsiniz. ve ezan okunur. cama çıkar, ezanı dinlerken diğer evlerdeki ışıklara bakarsınız. silüetler belirir tülün arkasında, çünkü güneş batmak üzeredir. kalabalık evler. derin nefesler alıp, ciğerlerinizde tutarsınız, hiç vermek istemezsiniz ama yaşamak bu ya mecbursunuzdur. ezan biter. mutfağa gider, bir bardak su doldurursunuz kendinize. tutamadığınız orucu açabilmek için. bismillah der üç yudum içersiniz sudan, bardak elinizde, mutfakta öylece beklersiniz. ve sonra hkayede anlatılan denize sıfır yalnızlıkınıza geri dönersiniz. deniz dibinizde, üç yudumluk su hala boğazınızda.
ailemin bodrum da olmasından dolayı ramazanın tamamında yalnızım. sahura hep annem kaldırırdı. şimdi kendim kalkıyorum, iftar da yapayalnız olmak öyle çok koyuyor ki abartmıyorum zaten duygusalım bu ara, akşam oturdum hüngür hüngür ağladım. kimse de iftara çağırmıyor. ne biçim birşey bu yalnızlık. Allah göstermesin.