1997 yılıydı; bir pazar günü dersaneye gitmek için dolmuşa bindim, bir sonraki durakta sarışın bir oğlan çocuğu bindi. çok şekerdi. o zamanlar gönlümüz kuş gibi bir onu bir bunu beğenirdi. sonra kısa yolculuk bitti. ben indim. o durak kalktı. bir daha o çocuğu görmedim. ama aklıma gelir bazen. insan birini bir kez görüp aşık olur mu diye. saçmadır bu. aşık olsan ne olcak. bir daha asla görmeyeceksen. yüzünü bile hatırlamazsın yıllar sonra. sonra aşk vurur kıyına gerçek aşk. o işte gitmez böyle. nem gibi yıkar duvarlarını. yıllarca görme,sesini duyma unut san. ama yok unutulmaz.
tanım: bir gençlik düşüdür. akıl başa gelince hayaller şeker gibi erir. yağmurda dolaşmayacaksın.
kişinen başına gelen acı verici olaydır. tam hayatının aşkıyla karşılaşmışken araya uzun bir tren girmesi aşkın ne kadar acı veren bir olay olduğunu gösterir.
platonik aşkın dip noktasıdır .genellikle arkadaş ortamı vasıtası veya başka bir şekilde görülüp sohbet edilen kişiye duyulan aşktır. tıpkı soğuk algınlığı gibi ilk önce ne oldugunu anlayamazsın. sonra yavaş yavaş seni sardığını anlarsın ve o kişiyi görmek istersin. fakat buna bir vesile gereklidir. o vesile de genellikle bulunamaz. ne diyeceksindir ki? ben hani geçen gün şu kafede konuştuğunuz mehmet in arkadaşı ahmetim, size aşık oldum. hayır; olmaz. taşak oğlanı olma riski yüksek bir durumdur. bu durumda en iyi çözüm işi zamana bırakmak gibi görünür. ne yazıktır ki; her yarayı ilerledikçe saran zaman kalp yarasını, tam tersine daha da kanatır.