ilk görüşte aşk

entry492 galeri11 video1
    100.
  1. göze çarpar çarpmaz, aslında göz değil kalp çarpılır. onun her kıvrımı sanki sizin hoşunuza gitsin diye yaratılmıştır. o konuşurken, tebessüm ederken, gözü gözünüze değerken kalbiniz sızlamaya başlar. o da beni benim onu gördüğüm gibi görüyor mudur acaba düşüncesi bir yandan rahatsız eder diğer yandan umut ateşler bütün benliğinizi. mecburi o zamanki ayrılık anı geldğinde gönlünüz kopar kırılır bir tarafı onunla gider. külkedisi masalı oluverir kısa hatıralar. en ufak detaydan ona ulaşma yolları aranır. saatlerce uzaktaki şehirde de olsa onun benzersiz sihirli halleri yüreğinizi ısıtır. an gelir tekrar karşılaşırsak o şöyle derse ben de şunu derim planları dünyanın en önemli planları olur. o sihir bulutu sizi hayata bağlayan görünmez bağ olur... tıpkı ulaşamayacağımız diğer bütün hayallerin umudunun bizi hayata bağladığı gibi...
    1 ...
  2. 101.
  3. erkek sizi ilk gördüğü an 8 saniyeden fazla bakarsa oluşan durum.
    2 ...
  4. 102.
  5. ilk görüşte aşk yoktur. Aşk bir bütünsellik hadisesidir. Beden, ruh, duygusallık, mantık, akıl...
    ilk gördüğün kişinin sadece kısıtlı özelliklerini görürsün.
    O da fiziki özellikleridir.
    O da geçicidir.
    3 ...
  6. 103.
  7. 104.
  8. omrunuzun sonuna kadar unutamayacaginiz ask.
    2 ...
  9. 105.
  10. aşk belli bir " şey " değildir. aşk bir tanım değildir. beden + ruh + mantık + ... değildir aşk. ha sorsan bana "ne lan o zaman aşk" diye. Yok olm işte. şu yada bu değil aşk. başka türlü bişey. ilk görüşte aşk olur bence. olmuştur olacaktır ama asıl önemli olan son görüşte aşık olduğunuz, olacağınız kişidir.
    0 ...
  11. 106.
  12. görselliğe, beğeniye dayanan aşktır. platonik kaldığı sürece, uzun süre devam edebilir. ama kesinlikle platonik kaldığı sürece.
    2 ...
  13. 107.
  14. son zamanlarda yaşanılabilecek tek aşk türü.zaten ilk görüşte aşık oldun oldun,olamadın ikinci bakışta karşıdakinin ne mal olduğunu anladığın için bi esprisi kalmıyo olayın.
    2 ...
  15. 108.
  16. ilk görüşte aşık olunan kişi:

    ilk görüşte olduğu için muhtemelen kişinin oturuşu kalkışı, ağır tavırları veya sempatikliği, cana yakınlığı, konuşması, içten davranışları veya rahat oluşu, bir insanda göze çarpan ilk belirtiler beğenilir.

    zamanla tanıyarak aşık olunan kişi:

    annesi babası ne iş yapar'dan ziyade tabi ki kişinin tekrar kendine yönelildiği kısımdır. zira kızın/erkeğin annesinin babasının işiyle aşk yaşanmayacaktır. kişinin nelerden hoşlandığı, nelerle ilgili olduğu nelerden uzak durduğu, olaylar karşısındaki tepkisi gibi ayrıntı durumlar iyice bilinir, bu sürede siz de kapalı kutu vazifesi görmeyeceğiniz için kendinizle karşılaştırma yapma isteği duyarsınız. uygunluk durumu kişilerce belirlenir ve zaman alsa da böyle de aşık olunur evet, gayet de güzel olunur.

    aşk ilk görüşten ziyade zamana dağıtıldığında daha az riskli olur. çünkü birine ilk görüşte aşık olursunuz, sonra kendinize uygun olmadığını hatta "bu muydu be arkadaş" dediğiniz yapıda birini beğendiğinizi sonradan anladığınızda hüsran ve sinir bozukluğu akabinde gelir. aşk gibi kutsal birşeyin saniyesinde tanınmayan birine adanacak kadar basitleşeceğini sanmıyorum. her şey zamanla güzelleşir. beklenip tartılması gereken bir duygudur aşk. nasıl ilk günden arkadaşınızla borç verecek kadar samimi olunamayacaksa, aşk gibi zor ama güzel bir duygu da bol keseden ilk görülene dağıtılmaz.

    (bkz: arkamızdan kovalayan mı var)
    0 ...
  17. 109.
  18. garip bir kipirti ile baslayan olum gelip cani alincaya kadar kipirtinin hic bitmeyecegini tescilleyen ask.
    1 ...
  19. 110.
  20. kişi şizofren ise sanrılarındaki birine aşık olabilir ilk görüşte.
    genelde insanların aşırı hoşlanmayı aşk sandığı durum.
    0 ...
  21. 111.
  22. geçen sabah çok fazla uyuyamadan uyandım. gece geç ve aç karnına uyumuşum, bu yüzden miğdemin gurultusu sabah sabah çalar saat vazifesi gördü adeta. odanın içine bakındım biraz. yatağın içinde beş saniye kadar gerindim, sonra orta parmağımla kafamı kaşıyıp yataktan kalktım. hızlı kalkmışım, gözlerim karardı. zaten karnım da aç... mecburen yatağımın ucuna oturdum. biraz gözlerimi ovuşturup tekrar ayaklandım. ayaklanınca fark ettim ki çok çişim gelmiş. tuvalete gitmeye karar verdim. girdiğim gibi ayaklarımın üşümesiyle irkilmişim. önce terlik aradım biraz etrafta ama sonra tuvalet terliklerini tam bir hafta önce gece yarısı evi terk eden eski sevgilimi kafasından vurmak için pencereden fırlattığımı hatırladım. onu vuramamış olmamın yanısıra arabanın birini vurup alarmını çalıştırmam komşuların da terlikle benim kafamı vurmaya çalışması ve sokağın renk renk terliklerle dolmasına sebep oluşum geldi gözlerimin önüne. komşular arasında pek sevilmeyen bir adam olduğumu düşündüm.
    bir an çişimin etkisiyle irkildim ve tuvalete giriş amacımı hatırladım. çok geçmeden tuvaletteki görevimi tamamlamıştım.

    tuvaletten çıkımamla mutfağa geçmem bir oldu. ne kadar kolaçan etsem de evde doğru dürüst yiyecek bir şey bulamadım. bir haftadır eve yemek için hiç birşey almamıştım. sürekli dışarıda yiyordum. eski sevgilim pek temiz bir kız değildi, güzel yemek yapardı ama mutfağı -çok afedersiniz- bok içinde bırakırdı. beni terk ettiğinden beri mutfakta yemek yapılmadığından, geçmişte böceklerle dolu olan bu yerde böcek falan kalmamış hepsi aç kalıp yemek bulmak için başka diyarlara göç etmişlerdi. dolayısıyla yemeklik bir şeyler almak için bakkala gitmeye karar verdim.

    binadan çıktığım gibi mahallenin veletlerinin top oynadıklarını gördüm. onları öyle futbol topunun peşinde koşuşurken görünce birden yine düşünce bulutumun içinde boğulmaya başlamıştım...
    futbol izlemeyi pek sevmem ama sevgilimin muhabbeti beni çok baydığı için onu evden kaçırmayı planlayarak hafta sonu televizyonda hiç tanımadığım avrupa liglerinden futbol maçı açıp elin blackburn'lüsüne, nothingam forest'lısına küfür ederdim. o da dayanamaz, diğer odaya gidip kitap okur ya da internette king gibi, briç gibi entel oyunları oynardı. o odayı terk edince ben de televizyonda magazin programlarını izler, bu sefer de ünlülere küfrederdim. o da küfürleri duydukça odaya yaklaşmaz, ben de kendimle başbaşa, huzurlu ve küfürlü dakikalarımın zevkin çıkarırdım.
    tam ben çocuklara bakakalmış bunları düşünürken, yolun karşısından çok güzel bir kızın geçtiğini farkettim. o nasıl bir güzellikti öyle ya'rabbi... en çok o mükemmel şekilli dudakları ve bakana cenneti anlatan bakışları beni benden almıştı. kalp ritmim birden çok hızlandı. hiç bir şey düşünmeden kızın orasına burasına hayran hayran bakan, içi kıpır kıpır bir adam olmuştum ki tam da o sırada çocukların en büyüğünün (ebat olarak) çektiği şut suratımda patladı. kız, yüzüme alaycı ve aşağılayan küçük bir bakış atarak uzaklaştı.
    çocuğa biraz küfür ettim ve yoluma devam ettim. çünkü açtım! on metre yürüdükten sonra birden birşey gördüm ve etrafımdaki herşey sanki birden farklılaşmaya başladı. gördüğüm şey; karşı kaldırımdan gözlerimin içine dik dik bakan büyük bir sokak köpeğiydi. onu öyle öfkeli görünce çok garip hissetim. birden yine düşünce bulutumun içinde boğulmaya başlamıştım.
    her hafta sonu eski sevgilimle sahile iner ve onun sürekli gülümsediği, benimse "bitse de eve gidip, bir bira açıp -çok afedersiniz- osura, osura biraz kestirsem." diye düşündüğüm yürüyüşler yapardık. yine böyle bir haftasonunda sahilde sevgilimle sakin sakin yürürken birdenbire azgın bir köpek üzerimize doğru koşmaya başladı. ben korkup hemen eski sevgilimin arkasına geçip kollarından tutmuş, onu köpeğe doğru siper etmiştim. o da fütusuzca çığlıklar atarak ortalığı ayağa kaldırmış köpeği de korkutup kaçırmıştı. köpeğe acımıştım o gün. şimdiyse kendime acıyordum. çünkü açtım!
    bunları düşünürken karşımdan çok güzel bir kızın geldiğini farkettim. "aman allahım!" dedim, "galiba aşık oluyorum!". o nasıl bir güzellikti öyle. saçları harika dalgalarla beline kadar uzanan bir nehir gibiydi. incecik beli göğüs kıvrımlarının ve kalça kemiklerinin mükemmel görünmesini sağlıyordu. bense; harika bir sanat eserinde kendi hayatını bulmuş, esere dalıp giden, eserin içinde kaybolan bir sanat sever gibi kızın güzelliğinde kaybolmuştum ki karşı kaldırımdaki köpek üzerime doğru, havlayarak koşmaya başladı. ben de korkup bakkala doğru koşmaya başladım. allahtan köpek caddenin karşısına geçmedi de paçayı kurtardım. o hızla, o korkuyla, bakkala kadar koşmuşum. muhtemelen kız arkamdan alaycı bir şekilde gülmüştür.
    bakkala geldiğimde önce ekmek almak için ekmek dolabını açtım. en iyi ekmeği seçmeye çalışırken bakkal, "alcaksan al! hepsini elleme ekmeklerin abdesini kaçırma!" dedi. ne demek istediğini anlamadım, pek de önemsemedim, ellemeye devam ettim. arkamda pofurdayan bakkalın bakışları eşliğinde ağzıma layık iyi pişmiş taze bir ekmek buldum ve alıp dükkana girdim. ekmekle birlikte yemek için bakkaldan zeytin istedim. yeşil zeytinden yedi tane yedikten sonra az ekşi olduğu için almamaya karar verdim. sonra bakkalın "ya sabır" çekişini dinlerken siyah zeytinden de yedi tane yedim ve onu da çok tuzlu olduğu için almadım, "neyse kaptan sen bana 250gr beyaz peynir ver." dedim. bakkala neden "kaptan" dedim ben de bilmiyorum ama kaptan bana, "o kadar zeytin yedin peyniri mi beğendin?! töbe, töbe..." diye çıkıştı. bense kaptanı takıntılı olduğum için bir iki tane zeytin yiyemediğim, yedi ve yedinin katları kadar zeytin yersem ancak rahat edebildiğim konusunda aydınlatmak istemedim ve peyniri tartması için susup sadece bekledim. peyniri tartan bakkal bir türlü 250 gr'ı denk getiremiyor her seferinde 250gr'dan ya fazla ya da az olan peyniri paketleyip bana kaktırmaya çalışıyordu ama ben takıntılı bir insan olduğum için tekrar tartıp 250 gr'a denk bir peynir vermesi konusunda ısrarcı oluyordum. ısrarlarım sonucu çileden çıkmış bir bakkalla karşılaştım. bana sürekli defolup gitmemi söylüyor, bense peynirimi almadan gitmeyeceğimi söylüyordum. bana defolup gitmemi söylüyor, bense dalgın ve sabit bakışlarımla onun yüzünde belirsiz bir yerlere bakıyordum. bana defolup gitmemi söylüyor ve tezgahın altından haydarı* çıkarıyor, bense düşünce bulutumun içinde boğulmaya başlıyordum.
    sevgilimle en son kavga ettiğimizde ben de ona git, defol git diye bağırmıştım. ilişkide suçlu taraf yoktur aslında iki taraf da suçludur. ben de ilişkim içersinde hep böyle düşündüm. kavgalarımızda onu suçlamak yerine hep evden kovmayı tercih etmiştim. o ise yüzsüzlük edip bir odaya kapanıyor ve ağlıyordu. ama sonuncuda nasıl olduysa çekip gitmişti. ben de, şaşkınlıktan olsa gerek, pencereden kafasına terlik fırlatmıştım.
    terlikleri düşünürken birden dükkana bir kız girdiğini gördüm ve terlikler o anda aklımdan silindi. o nasıl bir konuşmaydı öyle, o nasıl bir sesti öyle? kızın, "n'oldu bakkal efendi, neye kızdın?" diye sorusu sanki cennette ibadet eden meleklerin benim için dua eden güzel sesleri gibi gelmişti bana, ki bana bir melek ancak beddua eder diye düşünürüm. işte öyle bir sesi vardı. öyle bir sesti ki bu, çıktığı vücudu da sanki tınısı kadar güzelleştirmişti. ancak böyle güzel yüzlü, böyle güzel göğüslü, böyle harika bacaklara sahip bir dişiden böyle bir ses çıkabilirdi. tam da, yıllardır aradığı melodiyi bulmuş, mükemmel bir kulağa sahip, çok seçici bir dinleyicinin ruhu gibi kızın etkisiyle sarılmıştı ki vücudum, beynim; o anda haydarı ensemde hissetmemle sarsıldı. çok acı çekiyordum. çünkü açtım!
    birden peyniri almam gerektiğini düşündüm. peyniri kaptığım gibi ekmeğin olduğu poşedin içine attım. o gazla ve hızla bir avuç da zeytini ekledim poşete. kızın yanından sıyrılıp bakkaldan kaçarken bana nefretle ve alaycı bir gülümsemeyle baktığını farkettim. bakkaldan koşarak uzaklaşırken bir an arkama baktım ve bakkalın üç, dört adım arkamda, elinde haydarla koşturmaya başladığını gördüm. peşimi bıraksın diye korku içinde cebimdeki 10tl'yi havaya doğru fırlattım. neyse ki bu onu durdurmaya yetmişti.
    beş dakika içinde binamızın dış kapısına gelmiştim.
    evime girdiğimde önce elimdeki poşetin içine bir baktım, sonra da boş odaya... az önce karşılaştığım, gördüğüm kızlar aklıma geldi ve kendi kendime dedim ki, "ilk görüşte aşk yalanmış!". bana hep acı verdiğini, başka da bir işe yaramadığını düşündüm. yine elimdeki poşedin içine bir göz attım ve içimdeki sızıya dayanamayıp eski sevgilimi aradım. "gel! lütfen gel!" dedim, "sana çok ama çok ihtiyacım var.". o da ağlayarak, "benim de sana çok ihtiyacım var aşkım, seni çok özledim hemen geliyorum!" dedi. hemen telefonu kapattık.

    düşündüm... o bana ilk görüşte aşık olmuştu ve bu yüzden benden vazgeçemiyordu, bense sadece çok açtım!..
    1 ...
  23. 112.
  24. ilk karşılaşılan an... birisinden hoşlanıp hoşlanmadığımızı belirleyen çok fazla etken mevcut, evde hasta yatarken, rengi sararıp solmuş, saçım başı dağılmış, bir pijama, silinmekten kızarmış bir palyaço burnu ve içe çökmüş gözlerle, ne kadar çekici görünür ki insan? öyle salya sümük yatarken kapı çalınsa ve yan komşuyu arayan, güzel giyimli, yakışıklı, güzel uzun boylu bir adam/bir kadın kapıda duruyor olsa, aşkın yaşanması zor gibidir... farklı bir açıdan bakacak olursak Akşam bir davete gitmek üzere hazırlanılmış, Elbise, saçı, makyaj, ayakkabılar, her şeyin tamam olduğu, kapıdan çıkmak üzereyken, aynı kadın/adam kapıyı çalarsa, ilk görüşte aşık olma ihtimali daha yüksektir elbette... ilk görüşte aşkın belirleyicileri Görüntü, kıyafet, güzellik, koku, beden dili, davranış biçimleri, ses tonu, konuşma tarzı bütün görsel işitsel faktörler bu konuda önemli rol oynuyor.

    kalabalık bir davette kadın/adam girer içeri, elektrik çarpmış gibi Kalp hızla atmaya başlar, nadir görülebilecek yakışıklılık - güzellik ve karizmaya, çekiciliğe sahip... Seksi, bakımlı, hoş bir insan... Herkesle tokalaşıp, ayaküstü sohbet ederken aşık olanın yanına ulaşması zaman aldı, daha sonra yanına gitti elini uzattı, Adını söyledi, diğeri adını söyledi Tanıştığına memnun olduğunu anlatan bir cümleyle başlayan diyalog, adamın-kadının gözündeki tüm imajını yerle bir etti. Hani bazı insanlarla karşılaşır ve çok hoş bulursunuz. Ancak konuşmaya başladığı anda, bütün güzelliği kaybolur ya, Sanki balon patlar... O ana kadar aklın ve kalbin verdiği bütün tepkiler, hiç yaşanmamış gibi yok oldular. Sihir bozulana kadar devam eden o süreç işte ilk görüşte aşk... yaşanılan ilk görüş hislerinin genel adı, çekimdir aslında ve Gözün gördüğü an oluşan çekim, eğer doğru kişiye denk gelmişse, ilişki halini aldığında aşka dönüşebilir belki. Aynı şekilde hissedip, o kişiyle bir daha hiç karşılaşmayanların içinde sürekli kalan duygu ise, platoniklik oluyor. Belki de birlikte olmaya başlasalar, ikinci gün ayrılacaklar. Ancak bunu tecrübe etmeden, sadece gözümüzü boyayan büyüye aldanıyoruz. ilk görüşte aşk, renkli bir halüsinasyondur. Güzel tarafı ise, rüyalar ve hayaller gibi, gerçeğe dönüşebilme ihtimali olmasıdır.
    1 ...
  25. 113.
  26. vardir, adi asktir, bu sudan icen pusttur. akli selim olmali, xanax almis gibi hissettirir. sevgilisi olanlarin pek begendigidir, doyumsuzlarin pek begendigidir, guzeldir, filmlerdeki gibi degildir bence. siz bilirsiniz!
    0 ...
  27. 114.
  28. sıcak bir temmuz günüydü. taksim istikametine gitmek için otobüse binmiştim... çok sıradan bir giriş oldu farkındayım. ama hikayem giriş kadar sıradan değil. keşke yaşadığım aşk da sıradan olabilse, keşke sıradan biri olabilsem... allah'ım neden ben? neyse, devam ediyorum...

    basın sitesinden otobüse binip en arka köşeye oturmuştum. elimde uykusuzdergisi vardı. ben tembelçizer memo'yu okuyup kıkırdıyordum. hayretle ve hayranlıkla aklımdan "memo, bu hafta neler yapmışsın" diye geçiriyordum ki o sırada önce ince zarif bir gölge dikkatimi çekti. ben aldırmadan dergiyi okuyup kıkırdamaya devam ettim. bir yandan da yanımdaki boş koltuğun dolacağı ve rahatımın biraz bozulacağı düşüncesi canımı sıkmıştı. gölge gittikçe yaklaşıyordu. tam yanıma oturacakken otobüs hareket etti. gölge dengesini kaybetti ve dergimin üzerine doğru düşer gibi oldu. eliyle dergimden destek alarak doğruldu. bir anlık sinirle "napiyosun lan!" diyecektim ama utangaç bakışlar atan bir çift okyanus mavisi gözle karşılaştım. sanki cennetten gelen bir ses "özür dilerim." dedi.

    ben görüntüye kilitlendiğim için 10 saniye kadar bir şey söyleyemedim. sanki hd yayında sony markalı plazma televizyonda adriana lima'ya bakıyormuş gibi aptal bir ifadeyle bakakaldım. uydu yayını değil de gerçek olduğunu fark ettiğimde "önemli değil" diyebildim. masumane bir şekilde tebessüm etti. daha sonra dikkatini çekmiş olacak ki o da dergiye baktı ve "uykusuz mu o? ben de çok severim" dedi. ben konuşmaya çalıştım ama rüyada bir şeyden kaçarken kendinle cebelleşip kitlenip konuşamaz ve hareket edemezsin ya, işte o vaziyetteydim. çünkü bildiğin memo tembelçizer okuyordum ve hurinin insan versiyonu bunu görmüştü. kıpkırmızı kesildim. utandım bozardım. 10 dakka sonra rengim düzelince "istersen okuyabilirsin" dedim.
    burda paylaşımcı karakterimi ortaya çıkaracaktım. lakin tenezzül etmedi. "ben okudum evde ilk sayısından elindekine kadar hepsi var" dedi. ayıptır söylemesi şey gibi kaldım. mükemmel bir kızla tanıştığımı düşündüm. hem güzel hem de mizahla içli dışlı... çok mutluydum trafiğin sıkışmasını ilk kez istedim. lakin kalleş istanbul trafiği beni arkamdan vurdu. otobüs yolda yağ gibi kayıyordu yemin ediyorum.

    neyse öyle böyle taksim'e geldik. otobüsten inince "iyi günler" diyebildim. o da nezaketen gülümsedi. zaten o da konuşsa yol verirdim. kız dediğin istanbul gibi olmalı lafını boşa söylememişler. ben bunları düşünüp meydanda arkadaşları beklerken o inönü stadı'nın oraya doğru gitti. peşinden gitmek istedim, en azından gizlice nereye gittiğini görebilmek. ama yakalanmaktan korktum, onu takip edip de sapık damgası yemek istemedim. sonrasında pişman olacağımı bilseydim takip etmez miydim?

    4 gündür 97t hattında gidip geliyorum, belki rastlarım diye. şu 4 gün boyunca otobüste bir kez bile denk gelemedim. ama umutluyum, her yolu deneyeceğim.

    şeklinde adamı otobüslerde süründürecek seviyeye getirebilen şeydir.
    1 ...
  29. 115.
  30. 116.
  31. 117.
  32. kesinlikle doğrudur. kadın ve adam birbirini görür gözlerini birbirinden alamaz bu kadar basittir.sadece işin içine karakterler girince devamı olup olmayacağı belli olur.
    1 ...
  33. 118.
  34. vurduuuuuuuu ve gol oldu adeta kızın kalbini parçalıyıp geçti (bkz: futbolun yan etkileri)
    0 ...
  35. 119.
  36. ölüp bitilen aşktır.
    etkisi 5 dk sürer.
    1 ...
  37. 120.
  38. olmaz öyle şey denen ama aslında olan şeydir.
    1 ...
  39. 121.
  40. herkesin "aşk değildir, o hormon yükselmesidir, olsa olsa hoşlanmadır" dediği * , halbuki bal gibi de aşkın ta kendisi olan durumdur. çok pis afallatır.
    1 ...
  41. 122.
  42. 123.
  43. dondurma reklamlarında bolca yaşanan aşk türüdr.
    biz yiyoruz yiyoruz, bişey olmuyor ama!
    2 ...
  44. 124.
© 2025 uludağ sözlük