gerçekten çalmak isteyen kişi için ilk aşkı kadar önemlidir. ilk gitar genelde cok iyi değildir gitarı ögrendikce daha iyisi alırım denilir. ölesiye calınır, bu yüzden en çok hasar gören gitardırda. aksi durumlarda ise evin bi köşesinde süs objesi olarak durur.
başta muhteşem hevesle başlanır. genelde çoğu zaman bir akustik olur eldeki. amaç yalayıp yutarak elektroya veya bass a geçmektir. ama çoğu zaman o sabır, o istek kaybolur gider. gitar artık gitar değildir. herhangi birşeydir. çöptür.
david gilmour unkinin 1 milyon dolar ettiği söylenen şeydir aynı zamanda. bizimki de 30 YTL ediyo.
portakal kasasından yapıldığı rivayet edilen , bir diğer adı da öğrenci gitarı olan klasik gitardır. acemilikte sağı solu çarpılır taşırken. ne kadar titiz de kullansanız mutemelen altı ay sonra sapı atar. odanızın bir köşesinde bir aksesuar olarak yaşamına devam eder.
aklıma yönetmeni Amy Redford olan "the guitar" filmini getiren başlıktır. izleyenler bilir gitar aşkının nelere kadir olabileceğini anlatan çok güzel bir filmdir.
sülaleden, arkadaş çevresinden bir müzik tutkununa armağan edilmesi muhtemel gitardır. bir çok canlı örneğine şahit oldum... abilerden-ablalardan, kardeşlere-kuzenlere bir mirastır ilk gitar. genellikle klasik gitardır bu. ki bunda hem ekonomi hem de kulaktan dolma bilgiler etkilidir.
50 liraya iyi bir marka diye tavsiye üzerine alınmış siyah kırmızı burst renginde single cutawaywolf marka klasik gitar. çok uyduruk olmasına rağmen severdim ben onu, başka uyduruk gitarlardan çok daha güzel ses çıkarırdı; ta ki bir gün kendini intihar edene kadar. dik yaslandığı duvardan kaydı, boynu kırıldı. yapıştırılmak üzere bekliyor yavrucak.
çok pahalı olmamasına karşı usta ellerde duygu ile çalındığında gerçek bir torres kadar hoş sesler vereceğine inandığım enstrümandır. gaza gelip üç gün sonra kenara atanlardan olmayın. fakirin piyanosu nerler. gitarınız klasik ise klasik çalın. hangi enstrümanın ne için yapıldığını bilin...
ibanez klasik gitardı. çalmalara doyamamıştım. on dört yaşındaydım ilk unforgivenı çalmayı öğrendim deli gibi çalıp duruyodum.on yıl geçicek nerdeyse o gitarı unutmam hiç.
benim için daha da bir anlamı olan gitardır. lise 1. sınıfa gidiyorum. yeni yeni keşfediyorum sanatçıları, grupları. bir walkmanim var deli gibi müzik dinliyorum. sürekli kulağımda kulaklık. müzik dinlemekten kulaklarım yara olmuş o derece manyaklık. içimde deli gibi bir müzik yapma isteği var. aileme söylüyorum. müzik olayına tamamen karşılar. benim gitar çalarsam manyak, ateist, alkolik biri olacağımı sanıyorlar. almadılar bana bir gitar. okula minibüsle gidiyorum. dedim binmem minibüse ne olacak. lise 2. sınıf 1. dönem hep yürüdüm okula, paraları biriktirdim. o parayla da kimseye sormadan dandiğinden bir klasik gitar aldım. gitarı yüklendiğim gibi eve. kapıda beni gitarla gören ailem şok oldu. bir sürü olaylar çıktı gene. sen o gitarı at, geri götür vs. diye. tabiki atmadım. dolasıyla kimse beni kursa da göndermedi. bir arkadaştan temel akorları öğrendim. sonra bir metod kitabı aldım yumuldum gitara. günde 5-6 saat odaya kapanıp öğrenmeye çalışıp durdum. işte böyle kıymetli bir gitardır. 14 yıl geçmiş halada saklarım. klavyesinde parmağımın oyukları vardır.
Benim hiç gitarım olmadı ama kemandan 1-2 hikayem var. Örneğin kemanı ilk aldığımda bir sefere mahsus bir kutu reçine bitireceğimi bilmiyordum. Yayı çekip çekip ses çıkarmayınca aldığımız yere götürmüştük. Adam 'ya ben size alırken söylemeyi unuttum. Reçinelenecek o' diyip bir kutu * reçineyi yaya sürmüştü. Daha sonra her kemanı ele alışımda ilk önce reçineyi kontrol ettim. *