sıla gecelerinden birisinde rakının gözüne vuruyordum özel şoförüm ile birlikte. yine sıradan bir gün, yine fakir orospu garsonların yanımızda cirit attığı akşamlardan birisi idi. sıradan her şey sıradandı, sinir bozucu lanet bir gün kadar sıradan. off hayır tanrım bugün bir farklılık olması gerekiyordu ama nasıl.
bilemezdin özgürlüğün,
paran kadar olduğunu.
ısrarla adalet dedin, aşk dedin;
yine beni anlamadın.
aşkında bir sınırı vardı elbet:
cebindeki yeşil paundlar kadar...
selam ben rich man. sizlere ilk cinayetimi nasıl işlediğimi anlatmak istedim.
rakının vermiş olduğu hafif çakır keyif ile o akşamın sıradan bir gün olmaması için uğraşıyordum. bu sefer fakir garsonlara 100 paund verip onları sevindirmeyecek, çünkü onların fakir suratlarının gülmesini istemiyordum. masalara bira dağıtan, özenle seçilmiş zoraki gülümseyen 1.80'lik kızları gördüğümde onların üzerlerine kusmak istiyordum. kendi gibi boya küpü olmuş hayatları kadar sahte ve boktan bir hayatları vardı. evet. bu fahişe kızları birisinin özgülüklerine kavuşturması ihtiyacı vardı. bir kişiyi kurtarmak bütün insanlığımı kurtarmaktı, yoksa sadece kendini kurtarmak bütün bir insanlığımı kurtarmaktı bilemiyordum.
3 kadeh rakı içtikten sonra barın içindeki en güzel ve en seksi garson kızı çağırdım ve üzerine cila niyetine bir bira istedim. içkinin karıştırılmaması gerektiğini iyi bilen ben tek amacı bir kızı özgürlüğüne kavuşturmaktı. merhaba dedi kız gülümseyerek.
selam ben rich man. bu dünyadaki özgürlüklerinin temsilciyim.
aa öylemi diye alaycı bir ses belirdi. kızın daha fazla alay etmemesi gerektiğini düşünerek fakir kıza çantamdan çıkarttığım 5 adet 100 paundu dekolteli küçük ama taş gibi göğüslerine sıkıştırdım.
+ oturmaz mıydınız?
3 gün çalışsa bu kadar parayı göremeyecek garson kız;
- büyük bir memnuniyet ile tabii ki efendim dedi. tabii neden olmasın.
- merhaba özgürlüklerin temsilcisi.
+ isterseniz dışarı çıkalım.
ilk başta ikilemde bulunsa da, barı işleten adama bakarak bir sorun çıkmayacağını belirtmiştim. barı işleten adama 500 paund vererek kızın bir kaç gün benimle olacağını söylediğimde taksi çağırabileceğini söyleyerek yavşadı.
+ hayır efendim taksiye binecek kadar fakir değilim. porshem barın hemen bir üst sokağında ikamet etmekte.
adının duygu olduğunu öğrendiğim bu kıza karşı bir şey daha öğrenmiştim. kuralları ben koyacaktım ve oyunu ben oynayacaktım. ilk işim özel şoförümü göndermek olmalı idi çünkü, hayatta da bu oyunda da oyunun gerçek patronu bendim. çünkü hayatına yeni bir amaç kazandırmak isteyen ve o monoton akşamın güzel bir akşamla bitmesini arzulayan adam bendim.
+ ''benimle yatar mısınız.''
-hımm. olabilir, sizden baya bir kazançlı çıkacağım gibi görünüyor.
porshemi uzaktan kumandam ile çalıştırdıktan sonra anladım ki bu varoş barmen kız, arabanın sesinden vajinası ıslanmıştı. porsche ile kaderin bizi nereye doğru götüreceğini bilmediğimden bir yandan koyu bir şekilde muhabbet ediyor, diğer yandan da planlarımı gerçekleştiriyordum. fakat kız işin piri olduğundan gerek nereye gittiğimizi sorgulamıyordu. sorgulamaması bir yandan hoşuma gittiğinden, diğer yandan bana ürperti veriyordu.
+ korkmuyor musunuz?
- oo, yo hayır. neden korkmam mı gerekiyor.
+ bilmiyorum ama daha bir saat bile olmadı tanışalı. ya sizin kafanızı gövdenizden ayırıp, kafatasınızdan çorba içersem?
- hımm olabilir. yalnız o kadar cani olacağınızı sanmıyorum. çünkü haliniz vaktiniz yerinde.
kızın bu kadar umarsız olması benim damarlarımda para gezen kanımı bozmuş, acil kendime gelmem gerekiyordu.
+ şarap içermiyiz?
- olabilir.
bir büfeye girdiğimde şırıngadan yapılmış bir şarap olan olan grewme adlı şarap markasını gördüm. fiyatını sorglulamadan, 3 adet 200 tl büfeciye parayı atıp şişeyi alarak dışarı çıktım. peşimden koşarak geldi.
- bey efendi para üstünüzü unuttunuz.
+ aa öylemi çok özür dilerim ama türk parası taşımıyorum, son cebimde o son 3 adet 200 lira kalmıştı lütfen üstü sizde kalsın.
diyerek büfecinin gözleri parlamıştı. duygu, bir kere daha duygu değişimi yaşayarak bugün kendisinin en az 2000 paundluk olacağını çoktan tahmin etmişti.
tıpkı fakir varoşlar gibi dere kenarında şarabımızı yudumlarken, duygu mini eteğinin altındaki külodu çıkartmış bana sürtünmeye başlamıştı.
- ''seni istiyorum artık, zengin adam.''
devasa sertleşen organım duygunun bacaklarının arasına girmek için hazırlanırken, aniden havlayan bir köpek sesi bizi ürküttü. yarım kalan şarabımıza acımayarak şişenin götüne vurarak şişeyi tersten kırdım. kızın ürpermesi ile, dudaklarına bir buse kondurup sakin olmasını söyledim.
''sakin ol bebeğim. benim yanımda özgür olacaksın.''
tamam rich man seninim.
duygunun arkasını çevirerek poscheme yasladım ve artık o sıkı deliğinde git gel yapıyordum. daha fazla bu acıya dayanmaya tahammülüm yoktu. şarap şişesini duygu'nun aort atar damarına dayıtarak bir hamlede kafasını gövdesinden ayırmıştım.
hggggrrrrrr diye mutluluk dolu bir ses duyduktan sonra kızın özgürlüğe kavuşmuş gözleri bendeniz aciz kulunuzu daha bir mutlu etmişti. duygunun damarlarından fışkıran kanı bütün vücduduma yayıldıktan sonra, kanının ziyan olmaması için, yeni traş olmuş suratımı onun damarlarına dayayarak kanını emdim.
bir taşla iki kuş vurulmuş olmuştu. o akşam monoton geçen hayatıma bir heyecan getirmiş, bir yandan da bir kızı özgürlüğüne kavuşturmuştum.
duygu'nun kesik başına 5000 bin paund sıkıştırarak dereye fırlattım. artık o özgürdü, ve artık ben çok mutluydum. duygu'nun cebinde yeşil paundlar olmasa da, kesin başında paundları vardı ve evet artık o özgürdü, artık o özgür. ve sıradan zengin bir aşık.
ve artık hayat sıradan değildi. sıla bir barda sıla gecesi yaparak aslında o akşam hayatın sıradan olmadığını kanıtlamıştım.
bilemezdin özgürlüğün,
paran kadar olduğunu.
ısrarla adalet dedin, aşk dedin;
yine beni anlamadın.
aşkında bir sınırı vardı elbet:
cebindeki yeşil paundlar kadar...
Sarap sisesiyle cinayet isleyen bir grup insanin yillar sonra eski gunleri yad ederek "vay be ilk cinayet aletimizdi sarap sisesi" demesi durumu. Tamam susuyorum.
sonra aniden biri güçlü kollarıyla arkamdan sardı beni...
bir eliyle ağzımı kapatmak suretiyle porsheme yasladı, ve kafamı kaputa doğru eğdi.. yeni giydiğim üç bin paund değerindeki takım elbisem adeta batmış, toz içerisinde kalmıştı ve bu beni çok sinirlendirmişti..
aldığım koku adeta genzimi yakıyor, beş bin paundluk parfümümün kokusunu bastırıyordu..
henüz yüzünü göremememle beraber, bacak aramdan gördüğüm kadarıyla üstü başı yırtık, ve heryeri leke içerisindeydi.! belindeki kocaman şey ise ucu çapa şeklinde bir levye idi..
evet.. bu oydu.. bu mad men'idi..!
Sesinin tonu açıkcası beni çok etkilemişti. al onu ağzına dedi..! bi an tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.. Saçlarımdan tutup beni kendine çevirdiğimde ise bi an için korkum sona erdi,
ağzıma almam gereken şeyin cebimden çıkarttığı bir tomar yeşil paund olduğunu görünce rahatlamıştım.
hemen ağzıma aldım paundları..
ancak o kadar paundum vardı ki hepsi ağzıma sığmamıştı..! Lanet olsun dedim.. Lanet olsun..
Tekrar beni çevirerek posheme yasladı ve pantolonumu indirdi..
Geri kalan paundlarım allahdan çok değildi..
Şöförümüde göndermiş olmamdan dolayı çaresizce her dediğini yapmak zorunda kalmıştım,
Pantolonumu,poshemin üstüne atıp porshemin üzerine benzin dökerek yaktı..
Neyseki garajımda daha 24 tane poshem vardı kendime sıkıntı etmemiştim..
Yaklaştı ve şarabında allık katmış olduğu yanağımdan bir makas alarak ; rich uyan evlat dedi... uyan evlat.. uyan..
irkilerek uyandım..!
Gözlerimi açtığımda evimdeydim.. Berbat bi kabus görmüşüm yine..
sobanın üzerinde su kaynıyodu demlikte, kanepede uyuya kalmışım meğer..
mahallenin çocukları yine benim evin önünde top oynuyolar.. Kaç kere uyardım sıpaları..
dolapda helva vardı. çay koyiyimde çayla yiyim bari..