kızın elini tutmaktan keyif almak ve ne yaptığını bilmeden zaman kavramının yitirildiği durumdur. saçma bir harekettir. içimden kendi kendime bıraksana lan kızın elini hayvan diye söylendiğim an sonra ermiştir.
göz temasını kurabileyim ve bilinçaltının kuytu bir köşesine beni koysun düşüncesinin sonucudur.
ben yaşadım bunu.
söz konusu olayı yaşamamızın üzerinden yaklaşık bir yıl sonra yine aynı yerde buluştuk. bu kez onu sevdiğimi de söyledim, şaşırdı. karşısındaki adamın bir yıl boyunca onu sevdiğini, onu beklediğini söylemesinin şoku vardı üzerinde. sanırım samimiyetime inanmaya da çalışıyordu. sık sık gözlerimin içine bakması da bu yüzdendi fakat bu şekilde bakıyor oluşu beni ister istemez ürkütüyordu. düşünsenize hayatınızın kadını karşınızda, sizin onu sevdiğinizi biliyor, sizi anlamaya çalışıyor.
aman tanrım düşündükçe hala tüylerim diken diken oluyor.
neyse bir şeyler yapmam gerektiğinin farkına vardım ve kendisi için yazdığım şiiri uzattım.
gülümsedi.
galiba o, bana son gülümseyişiydi.
şiiri okurken kimi yerlerde duruyor, dikkat kesiliyordu. sanıyorum imgelerimden yaşadıklarımızı hatırlamaya çalışıyordu. benim için hayatımın en yoğun dakikalarıydı o bekleyiş.
bitirdiğindeyse kendinden emin ve bir o kadar da ciddi bir ses tonuyla ''çok duygulu lan'' dedi. gözleri, sanki uzaklardan, sanki soğuk bir kış akşamı sıcacık gözlerle sokaktaki üstü başı yırtık çocuğa bakışı gibiydi. normal şartlarda bu şiiri okuduktan sonra birisi bu sözü söylese bu odunluk değilde nedir diye düşünmeden edemezdim; fakat o başkaydı işte, herhangi birinin dudaklarında kızıl ve ayaz almış akşamüstlerini hissettirecek o kelimeler onun dudaklarında kalbimi okşayan bir meltem, bir bahar aydınlığı oluyordu.
bir müddet geçti ve bende seni seviyorum dedi. yavaş yavaş rolleri değişiyorduk. samimiyetine inanmaya çalışan ben oluyordum bu kez. ona cevap vermem gerekiyordu ama her şey bir anda bulanmaya başladı. hani diyor ya sadri alışık; her şey rakı rengi oldu, şarap rengi oldu diye inanın aynen öyle oldu. bense bir sigara daha yaktım ne yaptığımın çok da farkında olmadan.
ayrılırken tokalaştık. yine elini bırakmadım hemen ve ona bir yıl öncesini hatırlattım, uzun uzun elini tuttuğumu. sarıldık doya doya, belki ilk kez olduğu içindi ya da bilmiyorum ben abartmıştım.
kim bilir bunun son olacağını anlamış da olabilirim.
velhasıl ertesi gün de konuştuk, yapamayacağımı söyledim. bir şeyler başlamadan bitti böylelikle. en baştan, yaşanamadan, yaşayamadan...