annem anlamıştı o gün bir kızla buluşacağımı. sırf bu yüzden evden çıkarken biraz daha para verdi.
randevularına hep erken giden ve geç geleni gelince geldiğine pişman eden ben, o yol boyunca, aval aval etrafa bakarak yürüyordum. yürüdüm, sanki ağaçlar, yollar, çocuklar , evet çocuklar , bir yirmi üç nisan da okullarından ellerindeki türk bayraklarıyla stadyuma kadar yürüyen çocuklar onlarda benimleydi.
yürüdüm, az sonra buluşacağımız yere gelmiştim. bir sigara yaktım, etrafa bakarken , aman allah ım geliyordu. o kız geliyordu.
hani, belgesellerde ceylanlar yürür çimenlerin üzerinde seke seke , o da öyle yürüyordu. ben bakıyordum. o an dünya yıkılsa umurumda olmazdı.
gözleri yaklaştı , daha da yaklaştı. ama bir şey vardı. sanki bir şey. hava birden kararmaya başladı. o yanımdaydı. elini tuttum. etrafta kimseler yoktu. öptüm. ama bir şey vardı.
ilk buluşma , oysa , hem okulda, hem okul dışında olmuyordu, ben çalışıyordum, okulda öğretmenler izin vermiyordu. şehir küçüktü, herkes herkesi tanıyordu.
bu gün ilk buluşma ve elleri elimde, ama bir şey vardı. oysa lisede harita almak bahanesiyle gittiğimiz harita odasında elini tutuyordum, beden derslerinde, bazı dersler de yanına oturuyordum. ders boyunca eli elimdeydi.
ama bu gün başka bir şey vardı.
sonra yürüdük. yürüdük. hiç bir şey söylemedi. ben yine heyacanlıydım. oysa fırlama , hiperaktif ben, sevdiğim kızın yanında , uysal bir kedi, hatta, köpek oluyordum.
sonra konuşmaya başladık. okuldan. birlikte üniversiteye gideceğimizden. hayallerimizden. sonra ailelerden. işte o an anladım bir şey vardı. evet sözlenmişti.teyzesinin oğluyla. öyle ya, biz farklıydık. o farklıydı. mezhep farklıydı.
hemde teyzesinin oğluyla, ve benim için sorun değildiki mezhep, onun içinde sorun değildi. ama ailesi.
çevresi, ama olsundu. peki dedik. ayrıldık. zaten ne paramız vardı. nede ailelerimizi dışlayacak gücümüz. evlendi. ben üniversiteye gittim.
beş yıl sonra, aynı yerde, elimde sigara bekliyordum en yakın arkadaşımı. baktım karşıdan geliyordu. ceylan gibi geliyordu. yanında annesi vardı.konuşamadık.
bakıştık, "nasılsın" der gibi baktım:
"iyiyim sen nasılsın" der gibi baktı.
"boşanmışsın" der gibi baktım
"evet ". der gibi baktı bana
" istanbuldaymışsın" der gibi baktı bana
" evet hayallerimizin peşiden gittim ben" diye baktım ona
"görüşürüz" der gibi baktı bana
"görüşelim" der gibi baktım ona
." ben seni unutamadım " der gibi baktı bana
"benide senin kadar zaten kimse sevmedi" der gibi baktım ona...
"acaba benden hoşlanacak mı?"
"acaba ne giydi?
"acaba öteki elbisemi mi giyseydim?"
"acaba sıkılacak mı benden"
"acaba tahmin ettiğim gibi biri mi?"
"acaba konuşmayı becerecek miyim?"
"acaba elektrik alacak mı,alacak mıyım?"
"acaba burada buluşmak doğru bir karar mıydı?"
"acaba aşık olabilicek miyim?"
"acaba bundan sonra neler olacak?"
sorularının beyne savaş açması durumuna sebep olan,sanal ilişkilerin gerçekliğe ilk adımındaki ilk görüşmedir.
ikili ilişkilerin lansman özelliği taşıyan ilk buluşma hadisesi erkek bünye tarafından randevu evvelce alınmış ise, buluşma saatine kadar bir nevi kamp dönemi şeklinde geçen iğrenç şebekliklere dönebilir.
bilgisayar dönemine yetişemeyen bir nesil üyesi iseniz öncelikle evdeki tüm kitaplar karıştırlır. amaç sadece bir kaç güzel şiir ezberlemek ve buluşma saatinde en rutkay aziz ses tonunla hatun kişisine söylemektir. o zamana kadar avrupa futbolunda bile bilmediğin futbolcu ismi kalmayan ve bunla övünen benliğine küfürler etmeye başlarsın. k.çına sok dersin juventus'un onbirini , yarında kıza bu onbiri sayıp üçün birini alırsın şeklinde kendinle kavgalara başlamışındır. evdeki vitrin altüst edildiğinde milliyet gazetesinden alınan ansiklopediler ve ev doktoru adlı güzide eserden başka hiç bir bok olmadığını gören erkek çaresizce hayatının en büyük hatasını yaparak şiir yazmaya karar verir. anne ve babanın gecenin bir vakti hala odanda kağıt kalemle uğraştığını görüp '' doktor olucak benim oğlum şundaki azime bak '' '' yok yok kesin hakim olur o çalışkan oğlum benim '' tarzı tezahuratları arasında sen hiç bir boka benzemeyen şiirini tamamlamaya çalışırsın.
buluşma günü en sevdiğin spor ayakkabı , kot pantolon ve üzerinde hangi akla hizmetse o zamanlar çok sevdiğin, şimdi düşündükçe kendine lanet ettiğin acid denen çılgınlığın bir ürünü olan gülen acid logolu t-shirt, artık kendini hazır hissediyosundur. en son hamle olarak kafana yarım kilo jöleyi inek yalamış kıvamında sürüp zamanın en güzel kokusu first class ' ıda gusul abdesti alır gibi sıkındıktan sonra evden çıkmışındır.
Tüm sevimliliğinle karşısına çıktığın hatunu nereye götüreceğini bilmeyen bir şaşkınsındır , sağınamı geçsem sol profilim dahamı iyi diye sürekli kasım kasım kasılan , '' kediler havaalanına niye giremez ? pist var ya orda eki eki '' şeklinde salak esprilerle hakan şükür tadı veren , buluştuğun andan itibaren geçen her saniyede inermisin çıkarmısın yarışmasına katılmış , podyumda yerin dibine geçen adam rolune bürünen ve en salağı yazdığı şiiri unutan kara bahtlı kem talihli kahraman hugo'sundur sen.
bir acılar denizidir ilk buluşma. Ama geçer donjuan kıvamına sokar seni yaşadığın her deneyim , yerin dibine battığın her buluşma sana bir şeyler katar.
gayet basit bir buluşmayı, şatafatlı hale getiren gençlik..
efendim şimdi absürd teenage girl dergilerinde salak salak taktikler verirler, böyle madde madde.. bizim yeni ergenliğe girmiş hanımkızceğizlerimiz sapına kadar uygulamaya çalışır bu aptal kurallar bütününü.. sonra 'ay neden böyle oldu yaaa?' diye ağlarlar.. amerika(!) değil burası, türkiye(!) ondandır güzelim.. küçük yaşta bilinçaltına işlenmiş bu zırvalar ilerleyen yaşlardada sürekliliğini korur.. ortaya aptal bir kız profili çıkar.
mesela;
'' ilk buluşmada güzellik hataları yapma, hoşlandığın çocuğun hakkında yanılmasına neden olma! ''
- yahu şimdi (sözde) hoşlandığım çocuk benim kırmızı rujuma veya rimelli kirpiklerime bakarak karakterim hakkında yorum oluşturacak nitelikteyse benim onunla ne işim olur? güzelliği ön plana çıkartıp, dışı barbie içi çürük kızlar yaratan beyinler, saçmalamayı kesin lan. eğitimli ve kültürlü olmayı aşılayın bu yeni yetme bebelere, zengin koca bulma yöntemlerini değil..
--spoiler--
ilk buluşmada kalıcı etki: *
1. Bu buluşmanın süper geçmesi için gerginliğini azaltmalısın. Bunun için bir gece önce, şakaklarına, bileklerine aromatik vücut spreyi sıkarak masaj yap. Aromatik koku sayesinde vücudundaki gerginlik azalacaktır. Aynı şeyi vücut losyonu ile de deneyebilirsin.
2. Asla çok ağır bir parfüm seçme. Hafif bir yaz kokusu tercih edebilirsin. Kullanacağın parfümü kulağının arkasına, saçlarına sürersen daha kalıcı olur.
3. Fırça gibi kirpikler hiç hoş bir etki yaratmaz. Maskaranı abartma, doğal bir görünüm yarat.
4. Fondöten kullanacaksan, ten rengine en uygun rengi seçmelisin ve iyi dağıtmalısın. Özellikle de çene altına; Erkekler yüzde maske gibi duran fondötenlerden nefret ederler. Fondöten alırken tenine en uygun rengi belirlemek için bileğine sürüp dene.
5. Karşındaki üzerinde olumsuz etki bırakan diğer bir durum ise, dişlere bulaşmış rujdur. Bu konuda çok dikkatli ol, rujunu sürdükten sonra dişlerini kontrol et!
6. Sevgilin bir rocker ise, siyah, bordo gibi iddialı oje renklerini tercih edebilirsin. Ama değilse daha natürel tonlar kullan.
7. ilk buluşmanın heyecanı ile makyajını abartma. Unutma, erkekler genellikle doğallıktan yana.
8. Elinin onun eline temas durumunu düşünerek, buluşma öncesi el kremini birkaç kez kullan. Daha sonraki buluşmaları da düşünecek olursak, sen en iyisi artık her gece yatmadan önce el kremini sür.
9. Sırf bu buluşmanın hatırına "kaşlarımı biraz daha inceltsem mi, daha güzel olur muyum" yanlışına sakın düşme! Seni ilk nasıl gördüyse o halinle git. Ama tabii ki çıkan fazlalıkları kaş şeklini bozmadan al.
10. Sivilcelerin sinirini bozmasına izin verme, kapatıcı kullan. Kapatıcını kullanırken bir anda kalın bir tabaka halinde sürme, ince katlar şeklinde uygula. Üzerine pudranı geç.
11. Tırnak yeme gibi bir alışkanlığın varsa, bu buluşma için takma ya da silikon tırnaklar ile durumu idare edebilirsin. Ama daha doğal bir görünüm için bu tırnakları çok uzun kullanma ve iddialı renklerde oje sürme.
12. Daha önce hiç denemediysen oto-bronzer sakın kullanma. Çünkü bu ürünün yanlış kullanımı, uyguladığın bölgede açıklı koyulu ten rengi yaratmak gibi kötü sonuçlar doğurabilir ve sen, bu büyük buluşmayı ertelemek zorunda kalabilirsin. Eğer bronz görünmeyi çok istiyorsan, ışıltılı bronz pudra kullanmayı tercih et.
13. Saçlarının daha parlak ve güzel görünmesi için bakım yaptır. Aşırı jöleden ise kaçın, ne olur ne olmaz; yoksa eli saçlarının arasında mahsur kalabilir.
14. Hassas bir cildin varsa, tüylerden kurtulma işini buluşmanın hemen öncesinde yapma. Çünkü oluşan kırmızılıklar, hoş olmayan bir görünüm yaratacaktır.
15. Heyecandan canın hiçbir şey yemek istemeyebilir. Ama unutma ki, ağız kokusu yüzünden karşındaki senden bir anda soğuyabilir. Mutlaka ferahlık veren nane özlü bir macunla dişlerini fırçala ve buluşma anına kadar dişlere beyazlık veren sakız çiğne.
16. Her şey çok güzel geçti ve ne yazık ki ayrılma vakti geldi. Yanağına kondurduğun küçük buse gerçekten kalıcı bir etki bıraktı. Çünkü bütün rujun yapış yapış onun yüzünde kaldı:) Böyle bir senaryo ile karşılaşmak istemiyorsan, rujunu sürdükten sonra fazlalığını elinin üzerini öperek ya da bir selpak yardımı ile al.
--spoiler--
adamlar hiç işi gücü yokmuş gibi oturmuş, 16 madde hazırlamışlar.. hepsi birbirinden gereksiz.. 2 ay sonra ayrılacağın çocuk için böyle zahmetlere girmene değer mi? sanki hayatının aşkını buldun, beyaz atlı prensti o da zaten baksana.. bırak her şey spontane gelişsin.. doğal ol.. zeki ol.. elin götü boklu ergeni düşünüyor mu bunları saf kızım? sen niye vaktini boşa harcıyorsun? aklını kullanmayı öğren.. hadi git şimdi at o dergilerini çöpe, lan gereksiz masraf zaten. sonra en doğal halinle git ilk buluşmana ve altın kural: umursamaz ol(!) kaçan kovalanır..
ilk buluşma heyecanını ilk kez yaşayacaktım. birden fazla ilk söz konusu olunca, heyecan da kaçınılmaz oluyordu tabi. tarihler 19 mayıs 2010'u gösterdiğinde, yani ilk buluşmadan yalnızca bir gün önce, yaptığımız buluşma planlarını kafamda tekrarlayıp duruyor, hiç bir detayını unutmamaya çalışıyordum. zaman normalden çok daha hızlı ilerliyordu. gece uyumak için yatağıma uzandığımda, uzun süreli platonik aşkın karşılık bulacağı günü heyecanla bekliyor, yaşanacakların hayalini kuruyordum.
20 mayıs 2010 sabahına erken uyanmıştım. mutluluğu ve heyecanı aynı anda ve doruklarda yaşıyordum. sayılı saatler kalmıştı buluşmaya. kalan saatler de tükendi birden. telefonum çaldı, çık demekti bu. ilk buluşmayı minibüste gerçekleştirecektik. hala plakasını hatırladığım o minibüse ilk binişimde onlarca kişi arasından gözüme yalnızca o çarpmıştı. çok fazla bir şey konuşamadan indik minibüsten, yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşün ardından buluşmayı gerçekleştirdiğimiz yere gelmiştik.
saat on iki buçuk falandı.* konuşmaya genel konulardan başlamıştık. her geçen dakika, heyecanımı biraz daha arttırıyor, bir an önce asıl konuya girmeliyim düşüncesini tetikliyordu. zorlansam da, kendisinin de yardımıyla teklifte bulunmuştum. ikinci teklifti bu. evet cevabını aldığımda saatler 13.58'i gösteriyordu. sevgiliydik artık, heyecan bir anda yerini net bir mutluluğa bırakmıştı.
üzerinden çok zaman geçti, mutluluğum ve sevgim eksilmedi. bilakis, daha da arttı. şunu öğrendim, sevgi ve zaman kavramları doğru orantılıdır. zaman ilerledikçe, sevgi de katlanarak artar.
genellikle aç, uykusuz ve yarım beden küçük bir kıyafetle gidildiğinden son derece rahatsız geçer. fakat devamı gelirse bunların hepsi küçük birer ayrıntıdır mevzu bahis edilmez.
ilk buluşmada "liberal ekonomi hakkında neler düşünürsun" diye sormuş insanım.yahu sen Enver Aysever misin ? aykırı sorular mı bu? neyseki ikinci bir buluşma gerçekleşmedi. ara ara aklıma gelince elimle ağzımı tokatlıyorum.
Dunyaki en güzel şeylerden biri. Ikı taraf da sevgi pitircigi, masum, minnoş, harika tatlı olur. Sanki sonrasında birbirlerinin ağzına sıçmayacakmıs gibi.