relax başlar gününüz. ''beğenmezse amk bana bir şey olmasın'' dersiniz. ve o gelir, yarım metre mesafe ile yürürsünüz, o relax haliniz gitmiş yerine heyecandan elini kolunu koyacak yer bulamayan, bir insan olarak çıkarsınız. ama giderek ısınırsınız, sonu mutlu biten filmle son bulur. * sonu mutlu biten bir film dedim ama, to be continued. *
ergenliğimde slipknot tişörtü, zincirli siyah pantolon ve siyah yuvarlak bir küpeyle gidilen buluşmadır. gerçi o zamanlar her yere öyle gidiyordum. olsun ama gençken yapılacak saykoluklardan birini yapmışım.
Her iki tarafında nezihlik olsun diye vejeteryan pizzayı Çatal bıÇakla yediği bölümdür. Daha sonra bu elle yenen pastırmalı ve bol soğanlı pizzaya donüşür.
kim ne derse desin yalanla başlar.. kendini ona kabul ettirebilme ve sevdirebilme güdüsüyle söylenen yalanlar. olduğun gibi davranmamakla başlar, kaşarlı sucuklu tostu bıçakla kesmeye kadar gidebilir kibar görünebilmek için. yaş ilerledikçe bu kaygılar kaybolduğundan ilk buluşmalar daha gerçek olur ve tadından yenmez.
bulvardaki burger king karşısındaki taşta geç saatte başlayan bir buluşma. etkisini hala taşıdığım. utangaç tavırlar, kaçamak konuşmalar ama emin adımlar. aradan bir sene geçti o şimdi yok, ben hala ona tutsak.
sakin olun, fazla gülmeyin somurtmayın, kendinize güvenin, kendinize güvenirken bunu karşı tarafa mimik ve el hareketleriyle hissettirin, kendine güvenen adama güvenmeyen bir hatuna daha rastlamadım. bayanlar için tek önerim açık giyinmemeleri ve fazla makyaj yapmamaları, aksi taktirde kendinizi adamın altında bulabilirsiniz.
uzun zamandan beri hatta kendimi bildim bileli hiç hissetmediğim, hissedemediğim duygudur. çünkü karşınıza size değer verecek bu zamana kadar hiç kimse çıkmamıştır. hep etraftaki insanlara bakar imrenirsiniz sevgili olan çiftlere, sonra benim niye yok diye aklınızdan geçirirken aman, boşver be ne olacaksa olsun dersiniz. halbu ki içinizin bir köşesinde uzun süreden beri ufak ufak kanayan yaradır sevgilinizin olmaması. ilk buluşma, bazen benim gibi sap gezenlerin arada hatta bir kereliğinede olsa hissetmek istediği duygudur, ama ne zaman olur ya da olacak hiç bilemezsiniz.
kesinlikle alkol alınmaması gereken, karşı cinsle yapılan buluşmadır.
2 birayla göt olunur mu demeyin, adrenalin hormonlarımıza sıçayım ki olunur hacım, olunur canım..
eskiden çok eskiden çok ama çok eskiden çok heyecanlanırdım, seviyordum saftım ellerim ayaklarım birbirine dolnıyordu, onun heyecanı sıtmaya benzer titreme getiriyordu, o zamanlar temizdim epey hatta ne epeyi pür i pak idim. sikip attınız artık o duyguları teşekkürler.
Eskiden mahalle bakkaları aşıklar için iyi bir aracıydı. Bilmemkim sana telefonunu bıraktı falan gibi muhabbetler dönerdi. Birde köşe başında dikilen mahallenin delikanlıları diye tabir edilen tipler vardı(sanki asli görevleri orda dikilmekmiş gibi, orda öylece dururlardı)E tabi boşuna dikilmezlerdi orda; gelen geçen kızları süzmek, kızın haberi olmadan kızı sahiplenmek gibi saçma girişimleride vardı bu tiplerin.
Neyse bu delikanlı tabir edilen tiplerden biri birgün, bakkala telefon numarasını bırakmış ve aramamı istediğini söylemiş. Ben kendisini hiç tanımıyorum. Ben okula gidip gelirken,haberim olmadan birde sevgilim varmış, öyleki herkes yusuf ve beni çoktan bir çift olarak kabul etmiş,sadece ben sevgilim olduğundan biraz geç haberdar oldum. Neyse biraz araştırdım soruşturdum, o çocuk mahallenin en yakışıklısı falan demelerininde gazı ve ozamanki cahilliğimle ben bu insan yavrusuyla buluştum.Bu arada ben 17 oda 24 yaşında.
Bilenler bilir, Bursada Çırağan restorant diye bir yerde buluştuk. Baktım adam çok yakışıklı,hatta,içimden nasıl fark etmemişimki ben bunu demiştim. Neyse yedik-içtik ama biyerde bir sorun var. Adam ne yese dudağının kenarında hepsinden bir parça birikiyor ve o farkında bile değil, mayonez-ketap herşey üst üste öylece orda duruyor. Dayanamadım peçete uzattım, dudağını sil dedim. Bu salak peçeteyi kullanmadan yalap-şalap diliyle temizledi dudaklarını(aklınca seksi olduğunu düşünüyordu belkide).Sonra kolasından yudumluyor hayvan gibi gurg-gurg sesler geliyor. Tam içimden diyordumki 'ben takıcak yer arıyorum heralde ya'işte o sırada olan oldu, kürdanı ağzına soktu ve kazı çalışması yapar gibi açık açık dişini karıştırmaya başladı. Her hareketi hayvanca,hor, sanki kahvehanedymiş gibi yüksek sesle konuşmalar, ne kadar pislik ararsan var adamda. Sadece filmlerde olur dediğimiz tiplerden yani.
Asıl olayıda hesabı öderdken yaşadık. Hesap malum bir hayli yüklü, bana demezmi 'ee yer seçimini sen yaptığına göre hesabada ortaksın'...olay bitmiştir kardeşim dedim. Hesabın tamamını ödedim. Hesabı öderkende bu adamın bu tipe rağmen, neden bir baltaya sap olamadığına ve köşe başında dikilmeyi hak edişine kanaat getirmekle meşgul oldum.
Susmadım. Bende artık bir hayvana dönüşmüştüm, ve onu benzetecektim. Aynen şu cümleleri kurdum
-Delikanlılık öyle köşe başında karı kız dikizlemekle olmuyo,arada aç bişeyler izle, bi-kaç kitap oku,görgü kurallarını falan öğren. Cebindeki paran sınırlıysa, öküz gibi yiyip içme yada ona göre davran. kendinin farkındamısın sen he, neyine güveniyorsun,sadece tiple olmuyor arkadaş dedim.
Bu şimdilerde düşünüp güldüğüm, ancak ozamanlar beni gerçekten üzmüş bir durumdu. Ve birde bu şahıs kene gibi yapışmış 1 yıl boyunca peşimi bırakmamıştı.
ilk buluşacaklara tavsiyem; karşındaki insanın, senin hayatındaki 1 saati hak edip etmediğinden iyi emin ol ve ona göre davran. Zira zaman değerli ve bazı saçma insanlar bunu hiç haketmiyor.Buluşmadan önce muhakkak telefonda uzun konuşmalar yapın, az-çok kişi ele verir kendini.
iki tarafta kuşkucu ,şüpheciyse ortak bir nokta seçilmeli buluşma için ve organ mafyası olup olmadığı tahlil edilmeli ilk bir saat.ikinci saate girerken zaten kalbinizi öylece masa üzerine çanta koymuşsunuz gibi alelade ortaya bırakırsınız. ilk buluşmalar güzeldir. belkide hayatınız boyunca aradığınız kişiyle ilk karşılaşma anınızdır .unutulmaz olacak ilk bakış ilk gülüş hafızanıza kazınacaktır. tadını çıkarın.
bir daha hiç bir zaman, hiç kimse ile ve hatta o "ilk" kişi ile dahi asla yaşanamayacak olan buluşmadır. o haz, o heyecan, avuçların terlemesi, her an bir aksilik çıkma ihtimalini dusunerek gerilmeler... * sonra sıradanlaşır her şey. malum, en olmaz denilene dahi alışabiliyorsa insan, en mutlu an da gün gelir, en sıradan ana dönüşüverir. bir bakarsın seneler geçmiş, geçmişte içinizden geçmiş. sonrası bilindik işte. *
görüşmeden önce, kafanda kurduğun o aksilikler hep senin kötümserliğinin sonucu. hiçbiri gerçekleşmeyecek, rahat ol. hele ilk gördüğün an gerginlik yerini kalp çarpıntısına bırakırsa senden iyisi yok, oradan devam et.
cumartesi sabahı büyük bir keyif ve aynı oranda gerginlikle uyandım. sanki karnımın az biraz üstüne bütün gece boyunca bir fil ara ara gelip oturmuş da oraya bi ağrı bırakmış gibi. üniversiteden beridir aşık olduğum kadınla ilk kez görüşecektim. aslına bakarsak okul kantininde bir kaç kez bakışmayı denemiş fakat şu kesişme işini bir türlü beceremediğimden ya kızcağıza tren muamelesi yapmış ya da hepten görmezden gelmiştim. kızcağızın bu tavrıma anlam veremediği yüzündeki 'napıyo la bu amınkoyim' ifadesinden anlaşılıyordu.
işte üniversiteden beri aşık olup da naifliğimizden bir türlü açılamadığımız kızla saat 13:00'da taksim burger'ın önünde buluşacaktık.
annem; -banyoya bi çekyat atalım da orda yaşasın artık, keh keh diye benimle kafa buluyordu. son 2,5 saatimi banyoda geçirdiğimden annemin bile taşak konusu olmuştum.
yola çıktım. tam da saatinde burger king'in önüne geldi. kucaklayayım diye kollarımı açtım baktım elini uzatmış, hemen toparlanıp elimi uzattım, bu seferde o kolunu açtı, sonra ikimiz de çiftetelliye benzeyen saçma sapan hareketler yapıp selamlaşamadan yürümeye başladık.
romantik bir planım vardı. birlikte önce bir şeyler içip, oradan o'nu bir lunapark'a götürecektim. aylardan eylül. bir atlı karıncada salınırken o ışıklarla, o'na aşk-ı ilan edecektim. işte bu planın ben amınakoyim.
istiklal caddesinde yürümeye başlamıştık ki çiçekçi kadın dadandı. -abi alasın güzel ablama bir çiçek, abi alasın güzel ablama bir çiçek dedikçe elim ayağıma karıştı. -tamam ver dedim artık dayanamayarak. çiçeği aldım ve çıkarıp bir on lira verdim. cömert olmak önemlidir bu konuda gençler. tabii benim gibi salak olmayıp 10 lira zannederekten 200 liraya el sallamamak daha da önemlidir. ikisi de kırmızı amk. 200 lira verdiğimi kadın benden önce fark etti yemin ederim. ben, kadının gözündeki ışıktan anladım. hemen toparlanıp -abla! ablağğ! abla yanlış oldu! diye söylenirken kadın parayla beraber hızla uzaklaştı. keşke dedim bari peşinden koşmayaydım. kızın gözünde de tavşan olduk, para da gitti zaten.
dedim bari gidelim de iki bira içelim. hedefimde rakı masası kurup bir öğle rakısı içmek varsa da o hayal o 200 lirayla beraber uçtu gitti.
kafe pi'ye oturduk. ucuz mekan. kız içmiyor. acıdı mı ne lan diye düşünüyordum. 'daha param var benim ya' fikrini yerleştirmek istediğimden bira bitmeden yenisini söylüyorum. 4. biradan sonra zaten para kavramı da uçtu gitti. maaşı bıraktım bırakıcam.
en romantik sesimi takınarak -lunapark'a gidelim mi dedim. meğer lunaparkı çok severmiş. işte şimdi götü kurtarıyorum dedim.
lunaparktayız. ne enteresan yer lan burası diye mal mal bakınıyorumdum ki etrafa,- çarpışan arabalara binelim dedi. dedim binelim pamuğum, binelim gülüm. gülüm demişken arada bi kesiyorum aldığım çiçeği elinden hiç bırakmıyor, kendi kendime -neyse lan o kadar da kötü gitmiyor diye düşünüyorum.
çarpışan arabalarda alkollü sürücü dehşeti sergiledim. seda'ya (müstakbel sevgilime yani) bir iki hafif çarpmadan sonra hızımı alamayarak önce köşelere, sonra da annesiyle binmiş beş yaşında bir çocuğun arabasına bir koydum ki teyzenin burnu kanadı.
artık dedim son kozumu oynayacağım. bitiyorum. okeye dönüyorum. atlı karıncaya zar zor bilet aldım. neymiş efendim iki kişi için çalıştıramazlarmış. cüzdandaki soteden bi yirmilik uzattım çalıştırdı lavuk istemeye istemeye. atlı karıncaya bindik, dönmeye başladık. sindrella'nın balkabağından arabasına yanyana oturduk. o bana bakıyor ben o'na. havada bir esinti var, ılık; dolunay, bir mum gibi ışık veriyor, incecik. insanları unuttum, söyleyeceğim sözleri de. sözleri de insanları da boş verdim. dönüp dudağına küçücük bir buse konduracağım. kararım bu artık. döndüm, sol elimi dizine, sağ elimi yanağına koydum. o an elime sıcacık bir şey bulaştı. gayr-ı ihtiyari elime bakıyordum ki seda çırpınmaya başladı. kesik kesik bağırıyordu seda: -üstüme kustu! inanmıyorum. üstüme kustu! sonra seda bana dönüp bir şeyler diyecek ti ki öğürmeye başladı. resmen hayatta midesini bulandırdığım bir kadın vardı artık. tutamadı kendini o da kustu. sonra hayal meyal bir kaç görüntü hatırlıyorum. yirmilik verdiğim operatör lavuk koşarak yanımıza geldi, iğrenerek benim gömleğime, seda'nın saçlarına baktı.
-abi dedim bi yirmilik daha veririm, idare et
-lan siz... ne iğrenç... hağok... höğğk...
can havliyle kusmuktan kaçarken adamın yüzüne çiçek demetini uzattım. ve anladım ki alkollüyken lunaparka gidilmezmiş.
seda'ya nasıl bir tramva yaşattıysam iki hafta sonra nişanlandı. ben de artık sadece evde içiyorum.
tavla oynamayın ilk buluşmada (he o mal benim), bir de fiziksel bir rahatsızlıktan dolayı eliniz titriyorsa oturduğunuzda elinizi görünmeyecek bir yere koyun, sonra çayı ağzınıza götürürken çağ kaşığı zangır zangır titriyo, çok yanlış anlaşılıyo, tecrübeyle sabit. Bir de muhabbet ilerlemiyorsa, kafanızı önününüze eğmeyin, telefonla uğraşmayın, göz teması kurun, acaba karşımdakini sıkıyo muyum düşünceleriyle kafanızı doldurmayın, muhabbetin ilerlemeyeşinin suçunu kendinizde bulmayın, daha beter sıçarsınız, rahat olun. Bizzat kendi hayal kırıklıklarımdan çıkardığım hatalardır bunlar.
görünüm olarak insanların estetik duygusuna hitap etmiyorsanız olayların her zaman lehinize gelişeceği buluşmadır. Yanlış okumadınız, evet. Lehinize! Hayatın her alanında güzel olanın daima bir adım önde olduğu düşünülür. Alışveriş yaparken bile bir mağazayı tercih etmenizin nedeni oranın dizaynının vitrininin size etkileyici gelmesidir. Göze hoş gelmeyen ayakkabıyı sadece 'sağlam' diye satın alan birini tanımıyorum. Bu gibi sayısız örneklerden ötürüdür ki toplumun genel kanısı, 'çirkin' olmanın insanlara ciddi bir dezavantaj sağladığı yönündedir. Bu yaklaşım bir çok alanda doğru olduğu gözlemlenebilir. Fakat kız/erkek ilişkilerinde bu düşüncenin haklılık payı yoktur. Avantajdır. Lafı 'önemli olan iç güzelliktir' bik bik bik... gibi saçma sapan bir noktaya getirme gayesinde değilim. Zaten ilişkinin başlamasındaki en belirleyici şey iki tarafından karşılıklı olarak birbirlerinin hoşuna gitmesidir. Ama dikkat edin bakın, başlamasında diyorum. Devam etmesinde, yürümüseninde değil. Yürümez de zaten. Bu tür yüksek estetik beklentilere cevap vermesine göre girişilen ilişkilerde kaçınılmaz 'son' budur. Tıpkı ilk aldığınız zaman çok sevdiğiniz kıyafeti modası geçince öylece dolabın bir köşesine atmak gibi siz de bir gün karşınızdaki insanı bir kenara bırakacak ya da o sizi öylece terk edecektir. Heh gelelim entrynin en başında anlatmak istediğim asıl mevzuya. 'çirkin' insanların avantajı da buradadır işte. ilk buluşmada taraflardan biri sadece estetik olarak göze hoş gelmenizi dikkate alıyorsa zaten ikinci bir buluşma olmaz. Yani olay hiç başlamadan biter. Hayatının en güzel yıllarını siktirboktan bir ilişki için harcamamış olursun. öyle ya, yaşam denilen yolculuğun en değerli zamanlarındayız şimdi ve şu yıllar yaş kemâle erdiğinde hatıralarda en çok canlanan zaman olacak. illa ki bir ilişki yaşanıyorsa da eğer, bilirsin ki karşındaki insan sana baktığında yanında taşıyacağı bir çantadan daha fazlasını görüyordur. Saman alevi gibi bir anda parlayıp aynı hızda sönmez.
sözün özü; ilk buluşmada belli olur zaten yaşanacaklar.
ilk buluşma en kolayıdır hep rahat ve güvenirim kendime.. iş duygusal yakınlaşmaya gelince birşey olur bana.Ruhumun ritmi bozulur.Kaçasım gelir ondan ve kendimden..Dolayısı ile bir başkası ile yine bir ilk buluşma olur..Aynı şey hep kendini tekrarlar.çapkınlık değildir bu.Dışarıdan öyle görünür.