ilk aşkın heyecanı

entry1 galeri0
    1.
  1. ilk aşk, uçurumun kenarındaki ağaca tutunmuş bir el gibidir her zaman. bazen dayanılamaz, aşk bırakılır uçuruma, bazende birisi gelir tutar elinden kurtarır seni...

    aşk; benim tabirimle, dengesizliğin tavan yapması. evet aşk böyledir dengesizlik tavan yapar. hemde öyle bir tavan yapar ki tozu dumana katar. Lisenin ilk günlerinde malum bir arayış içerisindeyim, yeni arkadaşlar yeni kızlar yeni dostlar... sınıftaki gayri meşru olabileceğini düşündüğüm bazı kanı bozuklar yavşamadıkları kız bırakmıyorlar. tabi ben ilk günlerde, türk filmlerindeki süt satan adamın yoğurt yiyen çoçuğu rolündeyim...

    Neyse günler geçiyor. arada bir gözüm bizim sınıftan olan eylül'e takılıyor. kendi kendime diyorum ''ulan, aşık mı oluyon yoksa ibne ha?'' ama içimdeki o dengesizliğin simgeleyen ses: '' sen ve aşk bi siktir git penisinle oyna sen'' diyor. ulan o kadar duygusuzmuşum meğer... neyse zaman iyice ilerliyor, sınıftaki kişilerle bir hayli kaynaşıyorum (tabi kıl olduğum insanlarda hep var) neyse cümbür cemaat bir kaynaşmanın içine girince isimsiz aşkların değeride bir hayli artıyor. herkesin ağzında bir dedikodu var: ''bu, bunla çıkıyor. bu, onu seviyor'' amuna koyayım sizene bundan, ama milletin ağzı bim poşeti mi ki büzesin amnısikim.

    2.dönem...
    okulun açılmasından sonra baya bir zaman geçiyor. bende bu geçen zamanda her gün yüreğimdeki duygunun adını biraz daha belirginleştiriyorum. ilk başlarda hissettiğim hoşlanma, büyüyor büyüyor beni dermansız bir hale getirip adı ''aşk''oluyor. sonraları zaman daha da bir hızlı geçiyor, okuldan nefret eden ben aşık olmam ile birlikte okula karşı muhteşem bir sevgi duyuyorum. o zaman eylül, başka bir ilçeden okula servis ile gelip gittiğinden, doğal olarak sadece okulda görüyorum ve bu aşk dönemim öyle bir hal alıyor ki ilköğretim 1.sınıfın ilk günü okuldan kaçan ben, 5 ay boyunca hiç fire vermeden okula geliyorum...

    zaman daha da ilerledikçe bir hayli telaşlanmaya başlıyorum, ona ne zaman sevdiğimi söylesem diye, az mı kendimle cebelleşiyorum. en sonunda şöyle bir durumla karşı karşıya kaldım; edebiyat dersinde, konunun aşka gelmesiyle, ben kendimi kaptırıp donmuş bir heykel gibi eylül'e bakıyorum. ama kız bir türlü bakmıyor... en arka sıradan en kral esprileri yapsamda kız dönüp bakmıyor. en sonunda dayanamadım ve dikkat çekmek için dersin ortasında yanımda oturan sıra arkadaşım oğuz'un (kafasından aşağı işeyerek samimiyetimi göstermek istediğim tek insandır, kendisi) masasının altındaki su şişesini su içmek isteğiyle alıyorum ve tam o sırada kafamda patlayan dikkat çekme şimşeği ile suyu oğuz'un kafasından aşağı boşaltıyorum... ve sonunda oluyor. tüm sınıf bana bakıyor. bu sefer eylül'de baktı lan cidden...

    -Gökhan, ne oluyor arkada öyle?

    -yok birşey hocam, su içerkene birden nerden geldiğini bilmediğim bir arı beliriverdi, tam arı sokuyordu bende o hışımla suyu dökmüşüm.

    -allah'tan arı sokuyormuş. akıakıak...
    tüm sınıf(eylül hariç, sıralar filanda dahil): ahahahahahaha...

    en sonunda rezilde oluyorum... götoş hocanın, götlük yapıp beni göt etmesiyle tüm sınıfında (eylül hariç) göt gibi gülmesiyle, herkesin(eylül hariç) gözümde göt olmasıyla, götlüğüm ayyuka çıkıyor...

    bütün bu olanların ardından daha fazla dayanamayıp, battı balık çaprazlama gider misali; öğle arası tenefüsünde eylül'ü, gizli bir operasyona girişmişcesine takip ediyorum. ve en sonunda onu hamburgerini yedikten sonra bir bankta oturuken yakalıyorum.

    -napıyon, eylül.
    -iyi gökhan, hoş geldin.
    -hoş bulduk.
    -nasılsın?
    -inşallah birazdan daha iyi olcam.
    -ne?
    -yok birşey ben senle birşey konuşucaktım aslında?
    -ne konuşucaktın?
    -şey eylül. şey ya.
    -ney?
    -şey... şeyy.. ben çok güzel balık tutarım biliyon mu. yazın bir keresinde eniştem ben birde komşumuz erkan abi balığa gidiyoruz, 10 km yol var. saat gece 2, 500 metre gittikten sonra benzin bitiyor ve...
    ...

    evet görüldüğü üzere otururken yakaladıktan sonra bile gene bir bok yapamadan öylece duruyorum... ulan hadi onu geçtim, 4 sene evvel ki balık macerası nerden aklıma geldi onu bilmiyorum, aklımı sikeyim ya... muhabbetin içine edip kızı kahkahalara boğsamda, eylül'ün bakışlarıyla benim ne diyeceğimi anladığını, artık gayet iyi biliyordum...

    ***

    zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bir bakmışım ki, eylül ile çıkıyoruz. her gece kalkıp en acemisinden dangalakça şiirler yazıp kızın dahada gönlünü çalmak istiyorum... bir keresinde hiç unutmam;
    yine bir akşam, biz eylül ile telefondan mesajlaşıyoruz. ve tartışmamızı yaptıktan sonra mesajlarıma bir süre cevap atmıyor, ve bende kendimi balkona atıp buz gibi betona oturarak elime aldığım kağıt kalemle şiirler yazıyorum. sonra o şiirleri, bir bir telefondan mesaj olarak eylül'e atıyorum. şiirlerin içeriği genelde şu;(içeriği değil tamamı amına goyim) seni seviyorum ...

    neyse sabah olup eylül'ün aramasıyla uyanıyorum... heycanlı heycanlı telefonu açıyorum;
    -günaydın gökhan.
    -günaydın eylül.
    -hahahahahaha...
    -(salakça bir gülüşle karşılık verme) ne oldu eylül niye gülüyorsun?
    -şey?
    -ney?
    -dün bir sürü mesaj atmışsın? saydım 59 tane.
    -evet?
    -dün telefonum kardeşimdeydi de (kardeşi 12 yaşında) hepsini o okumuş ve kendine geldiğini sanmış, sonrada gelip bana seni ayarlamamı söyledi...
    -haaaa...
    -canım benim, mesajların çok güzeldi. bende seni seviyorum...
    -hıng... ınfff...

    Bu sözlerin ardından, tekrar ona olan aşkımı hissedip kendimden geçiyorum ve saatlerce ona telefonda ''seni seviyorum'' diyorum...

    ve aylar, yılları kovalıyor. zaman tıklım tıklım yalnızlık oluyor... ne çabuk geçmiş herşey oysa, ''aşk değişmez'' derler evet değişmezmiş gerçekten, belki bir gün tekrar çıkarsın karşıma. işte o zaman herşeye rağmen, önceki gibi oluveririm gerçekten...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük