Ilkokul 1. sınıfa gidiyordum sınıfta saçları papatya güzelliğinde bir kız vardı o kadar sevmişim ki o yaşta nerden duyduysam okulun bahçesinde benimle evlenirmisin diye bağırmıştım kız için.
şimdiye kadar sormuş olan tüm sevgililerime göre, "birinci sınıftan beri arkadaşım canım. arada toplanıyoruz işte, haberleşiyoruz."
ilk yıllar -bende hala devam etiği üzere- dikkatimi birçok çocuk çekiyordu. 6. sınıfta muhabbetimiz başladı(yaş 12). karnıma kelebekler sokan başka biri olmadığı gibi, öyle kırmadan, saf seven/sevdiğim de olmadı. hiç mi delirmedim? delirmez olur muyum canım.. hele o dershanesinde hoşlandığı maki misali mavi gözlü pek ilgi duyduğu, sevdiği dizinin karakteri 'aslı'ya benzeyen kızı öğrendiğimde "amanın!" didim (yaş 13). kızı gizliden arayıp, farklı numaralardan mesajlar atıp sapıklık yapmadığım mı kaldı? kızın sevgilisinin tehditleriyle uğraşmadığım mı kaldı (yaş 14)? orta okul mezuniyetinde gömleğime şimdi pek hatırlayamadığım, başarıyla ilgili son derece resmi bir şey yazmıştı. hiçbir zaman onun istediği kadar çalışkan olamadım zaten. belki çalışkan olsaydım onun sıra arkadaşı bile olabilirdim, yahut ders çalışma bahanesiyle daha çok görüşürdü benimle. her şeye rağmen, hiçbir şey için pişman olmadığım tek yabancı. yalnızca bir gün dışarıda buluştuk. abidik gubidik rengarenk şeyler giymiştim, neden bilmiyorum. zaten o gün de dershaneden indi meydana. iki kez gitmiştim evlerine. evlerimizin arasında az bir mesafe vardı, balkondan bakışabileceğimiz kadar. annesi sınıf annesiydi, annelerimizle birlikte eve çağırmıştı bizi. babaannesi kim ahmetten şikayetçi dediğinde, dokuz on kız içinden sadece ben şikayetçi olduğumu söylemiştim. illa farkım olacak, anlıyor musun? ikincisinde ise annesi ankaraya, ablasının yanına gitmişti. babası da çalışıyordu o gün. evine çağırdı. hangi filmi izlediğimizi hatırlamamakla birlikte, yalnızca onun elini tuttuğumda heyecanlandığımı çok iyi hatırlıyorum. zaten daha sonra ancak tokalaştık.. lisede tek bahçeyi paylaşan iki ayrı okulda okuduk. tabi o anadolu lisesinde, ben düz lisede. her gördüğümde hızlı adımlarla yanına varıyordum, "ahmeet nasılsın?" demek için. lise üçteyken arkadaşıyla hazırladığı radyo programında beni sevdiğini söylemişti. tırıvırı muhabbet etmiştim, eskide kaldı o günler demek istermişim gibi. çünkü benim canım ona canım demek istediği zamanlarda o ya ders çalışıyordu, yada bana ayıracak vakti yoktu. ve bu durumun üniversiteye hazırlık döneminde aynı şekilde devam edeceğine de emindim. ne yorulmak, ne de yormak isttedim.
doğum günün 18 mart, şimdi yazmasaydım bir daha cesaret edemeyecektim. iyi ki doğdun. hayatta yaşanabilecek tüm güzel şeyler, güzel insanlar seninle olsun (buna beni ister dahil et ister etme, inan hiçbir şey fark etmez).
1 sene sonra gelen edit: "Çanakkaleliler günün kutlu olsun Ahmet" diyesim var. Umarım arkadaşınla bunu da tartışırsın aynı platformda.
Adı Doğan'dı. Ah ah mahallede herkes ona Aşıktı benden 4-5 YAŞ büyüktü. Sonra Kanada'ya okumaya gittiğini duyunca ben şok ben iptal. Ondan sonra da kimseyi sevmemeye karar verdim zaten... Çocuk ülke değiştirdi resmen.