unutulamayandır. hakikaten 14 yıl geçti unutamadığım tek aşkım budur. "gonca" bu isim benim için çok mukaddesti. çok sevdim keşke sadece onu sevseydim. ve karalamasaydım başka bir şeyler alın yazıma. gerek yoktu müsveddelere. gerek yoktu çer çöpe. özledim. çok.
7 sene peşinden koşup çıkmaya başladıktan 1 ay sonra ayrıldığım hatun kişisidir. 7 sene boyunca ondan güzel kız yoktu 1 ay sonra ise 7 seneme acımakla geçti. her şey elde edene kadar hacılar abartmayın fazla.
17 yaşımda tecrübe ettiğim durum ismi merveydi.
+ çok güzel kızdı abi ya! upuzun saçları vardı, iri açık kahve gözlere sahipti, o kadar güzel gülerdi ki içim bir hoş olurdu, ona bakmak cenneti görmek gibiydi, yanına usulca sokulup boynundan dudaklarına dolanırdım, onu her öptüğümde kalbim öyle hızlı çarpardı ki: içimin uğultusundan kulaklarım tıkanırdı, ellerim terlerdi, kıpkırmızı olurdum, tabi tekmeyi yediğimdede kıpkırmızı oldum.
onu hiç unutamam mesela.
yağmurda ıslandığımda şemsiyesini bana vermişti. beraber yürümüştük eve kadar. elimden tutmuştu düşmeyim diye. sonra ağlamıştım arkasından. ama unutumadım seni hala nerde bir ''nur'' kelimesi geçse hemen aklıma sen gelirsin.seviyorum lan seni hala.
çocukluktan yeni çıkılmış kirlenmemiş saf yürekler ve saf sevgiler. henüz anne baba kucağında sürdürülen sukûn ve huzur veren bir hayat. bahar gelince duygular kıpırdanır ve her dem her gördüğü güzele meyleden gönül o yaşlarda güzelliğin tecelisini sezdiği ilk cemale kaptırır kendini.
işte ilk aşk böyle başlar. unutulmaz. onu unutulmaz yapan da sanırım ondaki sevginin safiyetidir. bu sevgide hesap kitap yoktur.''acaba'' lar yoktur. tereddütler yoktur. ''göz gördü gönül sevdi'' deyişindeki gibi yalın bir sevgidir bu... hayat boyu bu saf sevginin tadıdır her sevgide aranan ve bu nedenle ilk aşklar hiç unutulmaz.
--spoiler--
onursuz, gurursuz, kişiliksiz, vasıfsız, iradesiz, akılsız, sırsız, dilsiz, gözsüz, kolsuz, bacaksız, elsiz, fersiz, zamansız, mekansız, yarınsız, apansız, yolsuz, sözsüz, ömürsüz... tüm eksi vasıfları kendi varlığında varedip de her şey olabilen yegane duygu.
ruhumun gel gitlerinin tek nedeni. bileklerimi kesişim. evi ilk terkedişim, annemi ilk azarlayışım, babama ilk laf çevirişim. ilk hayal kırıklığım. ilk sigara içişim. ilk günahım. ilk pişmanlığım. ilk mutlu oluşum. ilk uçuşum. ve çok yükseklerden düşüşüm.
ilk ölüşüm. ve canlı canlı hayata gömülüşüm. ilk dirilişim. ve hayata ilişişim.
"işte büyümek böyle bir şeydi, dağılıyorduk artık. bir daha bu avlu hiçbir zaman bu kadar sesle dolmayacaktı, bir daha asla aynı masada yemek yiyemeyecektik büyüdüm ve dağıldık"
eski foça'da geçen aşıkların hikayesi, karma karışık ama acılar hep aynı.
ege'nin çocuklarının dertleri de acıları da aşkları da hep aynı.
nevin ile azim, bahar ile ege, kemal ile eşi dramlar aynıydı aslında hep mazide kalan bir ilk aşk, aşklar uğruna yıkılan yuvalar, yıkılan yuvanın altında ezilen minik adam ve büyürken kaybettiklerine, geçmişinde bıraktığı tüm güzel hatıralara sadece el sallayabilen ege...
aslında bazen o gecenin, o masanın son olduğunu bilmek bile büyük şans insan için. kim bilebilir ki son yenen yemeğin son atılan kahkahanın son "seni seviyorum" ların söylendiği bir gecenin sabahında ıssız bırakılacağını. aynı sabah hem ilk aşkını hem ailesini hem yaşadığı kasabayı kaybettiğini öğrenen ege tüm bunları önceki geceden bilebildiği için şanslıydı bence.
şanslısın be adam, her şeye son bir kez el sallayabildiğin için şanslısın çocuk.
yönetmeni pek başarılı olamasa da hikayesi ve foçası için izlenesi film.
sabah sabah ağlayacak yer arıyorum neden izlediysem.. hem de habersiz bir gecenin sabahında el dahi sallayamadan... bir daha bu evin asla bu kadar kalabalık olmayacağını bilmeyerek, bu sabah neden izledi isem...
sürekli hatırlanır, puslu ve anlamsız hatıralar içerisinde...
bir izi vardır hep, bir anahtarı.
belki bir kelime, bir nesne. kim bilir?
aradan 20 sene bile geçse bir tarafınız "cız" eder bazen. o'nu anımsamışsınızdır, bir mekanizma size o'nu hatırlatmıştır.
ilk defa el ele tutuşmanızı, masumane ama bir o kadar tutku dolu öpücüğü. ilk sevişmenizi...
belli belirsiz. ama yıllar sonra bile anlamlı.
"sahi" dersiniz, "ne yapıyor acaba?"...
Ilk aşk eşittir, ilk kez sözlerin susması, ilk kez nefesinizin kesilmesi, ilk kez hislerinizi paylaşamadığınız an, ilk hayranlık, ilk kez kalbinize saplanan o ağrı ve muhtemelen ilk gönül yarasıdır. Ahhh aşk.
Orta birinci sınıftaydım babamın işi yüzünden küçük bir yerdeydik. Onu gördüm sevdim. Çocukça sevdim. Belki ilk kez o kadar saf duygular besledim birine. Sonra çıktık ayrıldık taşındık. Üniversitedeyken yine konuştuk bir süre facebook aracılığıyla. Çok uzaktık. Bulunduğum yere geldi görüştük ilanı aşk etti. Olmaz dedim. Çünkü uzaktık yürümezdi ve seni çok tanımıyorum diyemedim. Ondan sonra hiç konuşmadık. Geçenlerde haberi geldi evlenmiş. Mutlu oldum. Bir yandan da hüzünlendim. O benim çocukluğuma dair en güzel anılardan biriydi. Evlendi diyene kadar anılarımdaki yaştaydı hiç değişmemişti. O zaman idrak ettim büyümüşüm.
--spoiler--
ilk aşkım deli aşkım bana çare bul, kendine çare bul
Bağlandı elim kolum neyleyim
ilk aşkım deli aşkım bana çare bul, kendine çare bul
Gel çöz beni azat et benden
Bu dünya naylon, anlamak güç
Bırak yıkasın içimizi geçmiş.
--spoiler--
kimisi unutur ilk aşkını, kimisi aklından bir an olsun çıkarmaz.
ben yedi yaşındaydım. o zamanlar işte kısa şort şekli sokakta öyle sağa sola koşturuyoruz.
annemin gün arkadaşlarından ismini hatırlamadığım bir teyzenin mavi gözlü sarı saçlı bir kızı var. kız dediysem rahat 20 var.
işte herkes seviyor, şımartıyor ya tribe girmişim vurulmuşum o zaman bu mavi gözlüye.
ismi melikeydi.
ne zaman bize gelseler, çizgi film gibi izlerdim onu.
tabi o zamanlar cep telefonu, Facebook falan yok. benim melikem edebiyle mutfağa yardım ediyor. ben bunun bacaklarının dibinden ayrılmıyorum.
giderken öpüyor falan.
bir kaç kez yatakta öpüşmüşlüğümüz de var, daha özele girmek istemiyorum.
şimdi ki aklım olsa kendisini affetmezdim.
bundan 2 sene önce falan öyle evde muhabbeti geçti bunların.
melikem boşanmış. kocası hayırsızın biriymiş. tekrar iletişime geçicem ama evdekiler duymasın diye beklemedeyim.