ilişki ablası

entry1 galeri0
    1.
  1. çile üreteci yaşam formu, dişi frankenstein, hem kafatasının içinde, hem bacak arasında olması gereken organlar yerinde, "sigara öldürür" temalı simsiyah akciğer resimleri ürkütücülüğünde mütareke komiserleri bulunduran çok hücreli.

    bir zamanlar; masum bir erkek ve kız, tatlı, huzurlu bir birlikteliğe doğru yelken açmışlardı. erkek arkadaş günlerini how i met your mother izleyip fm oynayarak geçirmekte, kızımız da "sawyer mı jack mi?" diye sorular sorarak boş vakitlerini değerlendirmekteydi. esintili bir tepeden aşırdığımız meraklı bakışlarımız, çiftin bu huzurunu dingin, civa benzeri bir su birikintisine benzetmekteydi. yer yer beraber dışarı çıkmalar, sıkça sevişmeler, ufak tefek sevimli hediyelerle izdivaç civamız meltem dalgalarıyla şenlenmekteydi. ancak bir gece, şiddetli bir korku ve umutsuzluk hissi bulutları esir almışken, karanlık diyarlardan o korkutucu şimşekler duyulmaya başladı. saatler süren yıldırım fırtınası sanki dev bir karadulun kıskançlıktan çatlamasını andırıyordu. çiftimiz o geceyi birbirlerine sarılarak korku içinde geçirirlerken, gecenin sabahında genç adam o uykusuzluğun aslında ilişkinin ileriki dönemlerinde ortaya çıkacak bölüm sonu canavarının zulmü yanında ne kadar keyifli olduğunu düşünemeyecekti elbette.
    fırtına dinmişti. ama sanki yeryüzüne nefretinden ve öfkesinden bir tohum bırakmıştı. sabah güneşi, pencere camının üzerindeki damlaları atlatıp perdelerin arasından kızın saçlarına ve bilgisayarın monitörüne sakin sakin çarparken karşı apartmandaki komşunun anlamsız sesler ve hareketlerle oyunlar yapan güvercinlerinin tedirginliği, belki de her şeyin güneşin altın ışıklarının örtüsü altında göründüğü gibi tehlikesiz ve sakin olmadığını haber veriyordu. kabus yeni başlıyordu...

    *** tak tak tak ***

    kapı vuruluyordu, kız ayağa kalktı ve uyku sersemi haliyle savrula savrula kapıyı buldu. kapıyı açtı, gelen çok yakın bir kız arkadaşıydı:
    -canııııım, sen miydiiiin? bu ne güzel sürprizzzzz!!!
    -ben geldim bi'tanemmm, bebişkom, fıstığıım, e hadi içeri davet etmeyecek misin?
    -ayh gel gel, sabah sabah aptallığım üzerimde canikom.

    *** tak tak tak ***

    kapı sertçe vuruluyordu, kız ayağa kalktı ve uyku sersemi haliyle savrula savrula kapıyı buldu. genç adam kulak kabarttı, sevgilisinin yatağında uyanan her erkek gibi, sevgilinin çalan kapısı onun için de tedirginlik kaynağıydı. belki evsahibi, ya da gürültüden rahatsız olan bir komşu? belki de... daha kötüsü:

    -canııııım, sen miydiiiin? bu ne güzel sürprizzzzz!!!
    -evet ben geldim, nihahaha, aç kapıyı çekil çekil gireceğim içeri çekil. kahve yap bana.
    -ayh gel gel, sabah sabah aptallığım üzerimde canikom.

    distortionlı bir kadın sesi, adeta çemkirmekle kükreme arasında gidip geliyor, o kart ses etrafa emirler yağdırıyordu. genç adam, havayı kokladı. ve o günün geldiğini anladı. gelen izdivaç komiseri, ilişki ablası, her şeye burnunu sokmaya kalkan, kız arkadaşın en yakın arkadaşından başkası değildi. kızı, mutluluğunu ve football managerı düşündü. hepsi film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. her erkek gibi bunun olabileceğini biliyordu ama yine her erkek gibi mutluluk psikolojisi içinde bu ihtimali reddetmişti. hazırlıksızdı. toparlandı, ilişki komiserine yakalanmadan banyoya seğirtti ve görünüşüne bir çeki düzen verdi. yüzünü kurularken duyduğu sesle, kabus başlamıştı.

    -hayaaatııım gel bak seni kızkardeşim gibi sevdiğim berru ile tanıştıracağım!
    -ay evet gel bakalım damat bey, benim hatunun kalbini çalan kimmiş görelim!

    "berru ne be, bira sonrası hazımsızlık sesi gibi" diye düşündü, "bana meydan okuyor, beni bitirmeye çalışacak şirret karı" diye de ekledi genç adam ciğerinden.

    -geliyorum sevgilim, hemen. (iyelik ekiyle ilk vurgumu yapmalı konumumu göstermeliyim diye hınzırca gülümsedi erkek)

    içeride bir sevgili, bir de dişi yaratık oturmuşlar kahve kupaları ellerinde, salona giren adama bakıyorlardı. bir çift sevgi dolu göz ve bir çift nefreti sebebsiz, haset ve hınç dolu kor parçası. salondan kanepeye gidene kadarki beş metrelik mesafe bir yeşil yoldu genç adam için. halıya takılmamaya ayağını yere sürtmemeye ve bu esnada korkusuzca düşmanının gözlerine bakmaya çalıştı. başarısını da sevgilisine abartılı bir günaydın öpücüğü vererek taçlandırdı. ilk hamleyi o yapmalıydı:

    -heey, selam boru, ben osman, memnun oldum.
    -ay hayatım boru değiil berru, berruuu.
    -(humm dişli çıktı çocuk) ahaha olsun canım, böyle hokkabazlıklar olur arkadaşlar arasında.
    -(hokkabazlık mı? lan vurayım kafayı yığayım şunu yere?)
    -ee anlat bakalım zeynep, üzüyor mu seni bu osman? bak osman ben zeynep'i 1283321 yıldır tanırım, çoook sevgilisi oldu, çok gördük geçirdik beraber ama ayrılmadık.
    -ay evet kardeş gibiyizidir berru'yla.
    -(beraber mi geçirdiniz, neyse) anlıyo...
    -ha tabi üzmeyeceksin zaten, o benim fıstığım, elmaşım, uu yerim ben onu.
    -ihihihi berruaaağğ.
    -tabi, saygı sevgi üzerine kurulu bizim daha ziya...
    -öyle olması lazım zaten, bak zeynep bir sıkıntın olursa hemmen bana geliyorsun damat beyin kulağını çekiyorum.
    -ihihihi berruuu, yapmaz benim sevgilişim öyle şeeeey.
    -(avantaj kaybediyorum) eeaah benim çok önemli bir iş görüşmem var 4 saat sonra eve gidip hazırlanmalıyım kızlar. meşgulüm de berru, seninle de ilgilenemedim fazla ama mühim değildir umarım. ne yaparsın, vaktim yok, çok meşgul bir insanım ben. (bir kere daha meşgul dememeliyim, dememeliyim)
    -uu tamam aşkısı, yolcu edeyim seni ben.
    -anladın mı zeynep benim için çok önemlidir. (tiridir viridir, girlpower falan filan)
    -ehehe

    kız tam ayağa kalktığında, şirret berru canavarı ilgiyi tekrar ele geçirmek istediğinden çemkirdi:

    -zeyneeeeep, terliklerin çoook şeker bebeeeğiiim, inanamıyorum nerden aldıııın?
    -ayh sağol ya bak nerden aldım bunu biliyor musun, şeyden yaa dur fişi bulayım. bir de ne kadar ucuuuz.
    -e ben gidiyordum (kapı, öpücük, veda?)
    -tamam aşkım görüşürüz hadi git sen git. dur şu terliğin değiştirme fişini bulayım fiyatı vardı orda.

    zeynep sevgilisini öpmeden arkasını dönmüş, terliğin değiştirme fişini ararken genç adam berru ile göz göze gelmişti. berru'nun kin dolu gözlerinde kısa sürecek bir savaşın ilk safhasını kazanmanın gururu ve kana susamışlık vardı. sağlıklı bir ilişkisi olmayan her kanka gibi, kızın erkek arkadaşını bitirmeden açlığı dinmeyecek susuzluğu sönmeyecekti. genç adamsa çaresizdi. dale carnagie ya da the secret okumak yerine durmadan cm-fm oynamış olması elini kolunu bağlamıştı. doğa ananın şimşekleriyle can verdiği bu dişi yaratık ne 4-3-3 le yenilebilirdi ne de 4-4-2 diamond ile. yarım saatlik bir sürede sevgilisini öpemez duruma gelmişti, pes etmek üzereydi. adam kapıyı çaresizce kapattı. oracıkta yılacaktı ama içindeki gurur kırıntıları yıkılmış özgüvenini yeniden inşa etmek de istemekteydi. ayakkabılarını giydikten sonra bir süre bekledi ve "cüzdanımı unutmuşum" bahanesi neferliğinde kapıya doğru yanaştı, bir deneme daha... kapıya yaklaşıp, tam zili çalacakken şunları duydu:

    -kız zeynep ya senin bu herif de kuru g.tmüş be hayatım.
    -ya deme öylee bebeğim yaa!
    -bana baaaak zeyneeep, o yokken de biz kankaydık, yarın ayrılırsan ağlama sonra omzumda, kuru g.t işte, ayrıca o pantolonu ne öyle kıçından düşüyor, ergen çocuklar gibi giyinmiş.
    -uffs aslında ben de sevmiyorum o pantolonu bak yaaa!
    -(şerrrrrrrrefsiz karı!)

    daha fazla dinleyemeyecekti genç adam, son şansı da ilişki ablasının "beni boşlama, o giderse bana gelme" sömürüsü karşısında beyaz bayrak çekmişti. ilişki ablası bir kez daha kazanmış, gelecek vadeden bir ilişkiyi paramparça etmişti. gençlerin durgun, civa gibi dingin ilişkisinin ortasına kocaman bakır bir kap düşmüş, birikintide fırtınalar koparmıştı.
    ilişki bitmişti, genç adam kıza asla dönemeyecekti. beyimiz apartman kapısına doğru ağlayarak koşarken, cüzdanını unuttuğunu farketti... ama dönüp almaya da kuru g.tü yemedi. bir burnunu bir kıçından düşen pantalonunu çekerken, cebindeki bozuk paralarla dolmuş durağına doğru ilerledi. bu sırada serin gündüz güneşi kavalyeliğinde komşunun güvercinleri neşeyle taklalar atıyorlardı...
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük