uzun zamandır gitmiyor yol. çok fazla mola yeri, çok fazla arıza oluyor hep. sürekli rötar yapıyor otobüs. dağ başlarında kalınıyor sık sık, soğuk, ıssız. umut ışıkları beraberinde karanlığı da getirerek doğuyorlar. çok geçmeden sönüyorlar. rüzgar kendisini hissettirmeye başlıyor. önce kulağı süzüp geçen bir meltem, sonra akşam üstü çıkan serin rüzgar, üşüten buz tutan ayaz. içeri geçmek gerekiyor o zaman, şömineye odun atmak, yalnız kalıp kışı düşünmek gerekiyor. daha ne kadar süreceğini ve ne kadar zor bir kış olacağını.
zor gelecek kararlar almak, bir taraftan o gidiyor, diğer yanda kurtların uğultusu.
oysa hep ilkbahar olacak sanmıştın değil mi? bahçede güller hiç bitmeyecek, bu kelebek burdan hiç gitmeyecek. sonbahar bizi es geçip başkalarına uğrayacak. öyle söz vemişti aşk bize başlarken. biz aşka inananlardık, ona hep inandık.
yol bir yere gitmiyor uzundur, çok fazla sis ve gözyaşı var üstelik. sen de anlayacaksın bunu, sonunu görüyorum istemeyerek, hani giderken bana demiştin ya sen; yolcu yolunda gerek.
sonu görebilmektir. önemli olan bunu kabullenmektir. göz göre göre, bile bile sürdürülür sevgi uğruna. sürdürülüyorsa eğer, gözünü kapatmaktır, başını kuma gömmektir. gerçek anlamda görebilmek, kabullenildiği gündür. kendinizi bitirme uğruna bitirdiğiniz gündür.
yapılamayan, yaşanamayan durumdur.
çocukken kapatıp gözlerimi beklerdim duyduğum o garip seslerin kesilmesini.. dua ederdim nolur bitsin allahım sabah olsun diye..
sonra büyüdüm.. sesler bıraktı peşimi.. bu sefer engeller aldı onların yerini.. canımı yakmaya başladı bu korku.. yine kapadım yine dua ettim hemde ağlayarak.. güneşi görebilmek için bir kez daha.. bir kez daha sevebilmek için..
nafileydi.. bir işe yaramadı.. çocukken de yaramazdı zaten..
karanlığın yaklaştığını gördükçe daha sıkı sarıldım umutlara.. ama geliyordu işte.. önüne geçmek imkansızdı.. geldi..