halkı ak partiden uzaklaştırmak için ak parti ile şeriat geliyor diye milleti korkutmaya çalışmıştı. 2009 yılbaşı eğlencelerinde taksimi'i gördüğünde tükürdüğünü yalayarak bu ülkede hiçbir zaman şeriat gelmez demiştir.
yıllarca türkiye'yi aydınlatmıştır ama şu anda toprağın altında karanlıklar içindedir. açık sözlü ve mert biriydi. açık açık islam düşmanlığı yapmaktan çekinmemiştir. namaz kılan veya türban takan herkesi rejim düşmanı olarak görürdü. ömür boyu böyle bir paronayayla yaşamıştır.
ne kadar kirletilmeye çalışılsa da başarılamamış,bu ülke aydınlığı için yıllar uğraşmış bir yazar.Lakin konu türkiye olunca başarı oranı haliyle düşük kalmıştır.Mekanı cennet olsun.
gözü açık gitmiştir.son darbesi için okadar uğraştı ,o kadar gazetesinde siyasi tetikçilik yaptı. övdü ,pohpohladı cumhuriyet mitinglerini anayasa mahkemelerini.ama heyhat... olmadı beceremedi.epic fail...ama onun için darbeciler için.
Türkiye içinse iyi bir gelişmedir.herhalde darbe isteyen, insanların asılmasını kesilmesini isteyen, ideolojisine uyan parti(chp) iktidaara gelmediği için cumhuriyeti(ironik değilmi? aynı isimde bir gazetesi olması?) postallara çiğnetmek de sakınca görmeyen birisi öldüğü için üzülmem gerekmiyor...
Cumhuriyet (gazete değil )güçleniyor,dahada güçlenecektir.2 darbe arasındaki süre büyüdükçe heleki bulunduğumuz çağda dahada hızlı güçlenecek köklerini daha derine salacaktır.
neyseki bilgi çağındayız öyle 3-5 katakulli ile halkı arkasına alamıyor birileri.hemen 2 tık ile olmadı tv de 2 kanal zaplayarak "gerçeği" tüm sexi bedeni ile birlikte görebiliyor onunla hoş saatlere yelken açabiliyoruz.
ve birileri sinirden tırnak kalmadığı için parmaklarını yiyor...buda iyi birşey tabi.
hainlerin ve işbirlikçilerin iddia ettiğinin aksine, bugün hacıbektaş'ta binlerce kişinin* dualarıyla uğurlanmış vatansever gazeteci.*
birçok ünlü ismin çelenk gönderdiği cenazede görebildiğim ünlü isimler;
Bugün toprağa verdiğimiz gerçek Türk aydınlarından biri.Görüşlerine katılıp katılmamak çok da önemli değil. Önemli olan aydın kavramına yakışan bir yaşam sürmesidir.
Bugün toprağa verdiğimiz gerçek Türk aydınlarından biri.Görüşlerine katılıp katılmamak çok da önemli değil. Önemli olan aydın kavramına yakışan bir yaşam sürmesidir.
bundan 10 sene önce okumaya başladığım artık pek almadığım/ okumadığım cumhuriyet gazetesinin başyazarı. sürekli penceresini açık tutan penceresinden seslenen birçok insanın kendisini cumhuriyet savaşçısı olarak feyz aldığını düşündüğüm insan aynı zamanda. aklıma ilk olarak onun kurban bayramında gelenekselleştirdiği yazılar geliveriyor. zamanında tespitleriyle bakış açımı etkilemiş yazılarını arşivimde saklamışımdır. tabi yıllar, malum iktidar vs... derken oluşuveren değişimle cumhuriyet gazetesinin eski zamanlarındaki çok sesliliğinin kalmamasına da en başta kendisinin neden olduğunu düşünmekteyim. tutucu milliyetçi muhafazakar çizgi, maalesef cumhuriyet gazetesini abluka altına aldı. yaşar kemal'in zikrettiği gibi bunda rahmetli ilhan selçuk'un payının olduğu kanısındayım. yani yıllar içi oluşuveren değişim olumluluktan değil olumsuzluktan beslendi. fakat zamanındaki ufuk açıcı keskin yazılarının izini süren cumhuriyetçiler ona saygıyı hiç azaltmadılar. onu bir nevi öncül lider olarak gördüler. gündemi iyi takip eden keskin ve sivri diliyle iyi analizler sunan tavrı birçok insanın yüreğine su serpiyordu.fakat özellikle son beş yıldır bu iktidardan kurtulalım sol gerekirse demirel'le denize düşen yılana sarılır hesabı ortaklık yapabilir ifadelemesi veya mhp çizgisine yakınlığı ilgi çekiciydi. bu iktidardan kurtulalım da ne olursa olsun mantığı çözüm babında bana yakın gelmeyen bir betimleyiş. bunu peşinen söyleyeyim. kendisine ve onun parelelinde olan birçok okuyucusuna saygı duymakla beraber, çizgisinin sığ eksene kaymış olması, askeri darbe çözümsüzlüğüne tavrını yaslaması tarafımdan memnuniyetsizlikle karşılandı ve eskiye binaen saygının ötesinde bir tavır güdemedim kendisine. eski bir okuyucusu olarak. buna da hakkım olduğunu düşünüyorum. aramızda, bir nevi yol ayrılığı oluştu ve son dört-beş yılda bu iyiden iyiye keskinleşti. çünkü çözüm halktan kopmamakla mümkün ne şekilde olursa olsun. buna inancım mevcut ve hiç bitmeyecek.
bugün arşivimi kurcalamak istiyorum ona dair. makasla özene bezene kestiğim pencereleri tekrardan okuyacağım. kurban bayramı yazılarını anımsayacağım. yolum ayrılsa da eskiye dair bir teşekkür olacak benden. sıradan bir köşe yazarı olmadığını keskin diliyle tekrar algılayacağım. yazıların üzerine attığım tarihleri ve minimal soruları, notları okuyacağım. işin şu malum saygı boyutu yollarımız ayrılsa da söz konusu olacak. biliyorum yıllar yılı son ana kadar o pencereyi açık tuttuğunu. biliyorum o pencereden birçok insanın yararlandığını. sadece saygı duymak istiyorum ilhan abiye. ışıklar içinde uyu.
ilhan selçuk 23 mayıs 2010 *
şaşıp kalıyorum...
yıl 1920...
arap, ingiliz ile birleşmiş, türk'ü arkadan vurmuş; ermeni rus ile birleşmiş. doğu anadolu'yu kan boyamış; rum yunan ile yunan ingiliz ile birleşmiş , batı anadoluyu ele geçirmiş...
ülkenin mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik, kül olmadık hiçbir yeri kalmamış...
kalan ne?
elde avuçta istanbul ile izmir bile yok!
anadolu'nun altı yedi milyon nüfuslu en yoksul , bitkin, ezik bir halk...
nasıl kurtulmuşuz?
şaşıp kalıyorum...
yunan'ı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz, ingiliz'i istanbul'dan nasıl çıkarmışız, dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?
inanılır gibi değil..
sakın rüya olmasın?
yıl 1923
anadolu'da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor; hastalıklı, aç biilaç, parasız; yüzde 95'i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz...
ne yapacaksın?
demokrasi yap!
nasıl yapacaksın?
2000'e 1.5 kala nurcu tarikatının ardına bu kadar adam takılmışken, 1923'ün yanmış yıkılmış anadolusu'nda nasıl demokrasi yapacaksın? komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlardan , anadolu'yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmışsın . fabrikan yok, işçin yok , işadamın yok, mühendisin yok, doktorun yok , uzmanın yok , tüccarın yok , öğretmenin yok , mimarın yok , yolun yok, suyun yok, barajın yok,elektriğin yok, kadınların çarşafta çuvala giriyor, erkeğin dört karı alıyor, yurttaşlık yasası yok, üniversiten yok , banka yok, burjuva yok, proletarya yok, ihracatçı yok , ithalatçı yok, sermayen yok...
kalkın bakalım ..
nasıl kalkınacaksın?
sermayesiz ekonomik kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var?
mustafa kemal kuşağı ne yapmış?
yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış? türkler bankacılığı nasıl öğrenmiş ?
merkez bankası 1930 yılına kadar neden açılamamış?. özel sektör nasıl oluşturulmuş?.. yeni devlet nasıl kurulmuş? oluşturulmuş?.. eni devlet nasıl kurulmuş ? çağdaş öğretime nasıl geçilmiş ? 1920'de 10-11 milyon nüfusun yüzde 95'i alfabesizken savaş artığı bir toplumla okuma yazma seferberliği nasıl açılmış?
kitaplıklarda kitap yokken ulusal kütüphane nasıl kurulmuş ?
okullarda tarih kitabı bile yokken tarih nasıl yazılmış?
yok olmanın kuyusundan çıkıp var olmanın doruğuna nasıl tırmanılırmış?
yunanlı ile dostluk nasıl yapılmış?
avrupa'da saygınlık nasıl kazanılmış?
şaşıp kalıyorum...
2000 yılına 1.5 kala , 60 milyonluk türkiye'nin haline bakıyorum..
hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız? her şeyimiz varken neler yapamıyoruz?
bir de bu ortamda mustafa kemal'e saldıranlara bakıyorum.....
toprağın bol olsun ilhan selçuk . ister ilhan selçuk'u sevin ister sevmeyin, ister atatürk'ü sevin ister sevmeyin , ister fethullah güleni sevin ister sevmeyin ama bu yazılanların içinde hiç görüş, yorum cümlesi yok çünkü hepsi gerçeğin ta kendisi.
kişi eğer müslüman olduğunu iddia ediyorsa ölen bir kişinin ardından sadece "allah rahmet eylesin" demelidir. ölen birisinin arkasından cuntacı, ergenekoncu gibi şeyler söylemek kimsenin müslümanlığına sığmaz. müslümanlığı geçtim insanlığına da sığmaz. ayıp denilen bir şey var. yazık günah.
ne farkınız kaldı sizin "dinsiz" dediğiniz adamlarla şimdi? onlar bile benim gözümde sizden daha inançlıdır. en azından ölüye saygıları var.
kendi deyimi ile nalları dikmiş, en azından bir kere! kendisine dilenecek iyi dileklerimiz kalmadı maalesef, toprağına altında şimdi biliyorum dar yerde ama, bir cuntacıya, bir ergenekoncuya iyi dilek dilememizde mümkün degil, dünya hayatında dinle islamla mücadelenin sembolü olmuş, alevi olmamasına ragmen hacıbektaş a gömülerek, islami olmayan bir tören ile müslümanların huzuruna cenazesinde bile gelmek istememiş, ulusaclılar için bir cenaze ritüeli meydana getirmişlerdir iki kardeş, sizin cenazenizi kılan imam ı chp den yönetimine alıyorlar rüşvet olarak...
''NALLARI DiKERSEM BOZULMAYIN''
Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı ve Başyazarı ilhan Selçuk'un 14 Nisan 2008 tarihinde gazetesindeki "Pencere" isimli köşesinde ameliyat olmadan önce kaleme aldığı son yazısı...
Arabayla asfalt yolda giderken birden karşına bir levha çıkar:
Yol kapalı.;
Bozulursun..
Ama yapacağın bir şey de yoktur.
Bugün pazar!..
Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler...
Son haftalarda;nalları havaya dikmek; deyişini çok kullanmaya başladım. Benim hoşuma gidiyor; kimisi sevimsiz buluyor; ama, Türkçe mizahın başyapıtlarından biri...
insanlarla hayvanlar arasında eşitlik de sağlıyor...
Bektaşi ye demişler ki:
- Nalları havaya dikenin nesine bakarsın?
- Sırtına.. demiş..
- Nasıl?
- Ya eyeri vardır, ya semeri...
Baba Erenler sınıfsallığı son nefeste bile unutmuyor, aşkolsun...
Gerçekte;nalları havaya dikmek eğlencelidir, matraktır; ama, bizim temel felsefede böyle şey yok..
Ne var?
Ne olacak:
Enelhak...
Hiçbir din felsefesinin erişemediği bir öz...
Varlığın, evrenin, ruhun, maddenin, yerin, göğün, yaratanın, yaratılanın özdeşleştiği buluşmanın, birleşmenin, birliğin, tümleşmenin, eriyip kaynaşmanın dile daha yetkin ve güzel yansımasını düşünmek bile olanaksız...
Ortalıkta ne nal var..
Ne semer..
Ne eyer..
Neyin ne olduğunu bilen bilir, kimsenin kimseye malumatfuruşluk yapmaya hali yok, ayvayı bu dünyada yediğin zaman her şeyi anlarsın, edebiyata gerek yok...
Erenlere sormuşlar:
- Allah neden ölmüyor?..
Yanıt:
- Onun Allah;ı yok da ondan...
Eskiden Adana;da kafası kızan, Allah a söverdi...
Ama bu Allah, kişinin öfkelenip bozulduğu keratanın Allah’ıydı:
- Ulan, senin Allah;ını, peygamberini, kitabını, cüdamını, yedi sülaleni, yetmiş yedi ceddini, vesaire...
Cevap:
- Ulan, ben de aynen seninkini...
Sonra?..
Ya bıçaklar oynaşır..
Ya ayırırlar..
Şimdi kaldı mı bilmem, böyle öfkeler...
Dur bakalım, şimdiden merak etmeye başladım.. yarın hekim takımı beni kesip biçecek, kolay iş değil, delip dikecek, ya da ben cahil kafamla öyle sanıyorum; peki ne olacak, gözümüzü tekrar açacak mıyız, yoksa ayvayı yiyecek miyiz?..
Biliyorum şimdi kimisi diyor ki:
- Aman canım, merak ettiğin şeye bak.. deli saçması...
Doğrudur...
Yaşamak nedir ki zaten?..
Fasa fiso...
Yaşamak nedir mi?..
Bir sabah kalktın, sevdiğin kadının gözünün altında derin bir çizgi gördün..
O da gördü mü?..
Görmez olur mu?..
Ya da henüz aynaya bakmadı..
Soru:
- Yaşlanıyor muyum?..
Sen görmezlikten geldin diyelim, o düşünüyor, dupduru ten nasıl böyle oldu?..
Nasıl olmasın ki, yaşıyorsunuz.
Kim bilir, belki gözü de teni de daha güzelleşti.
Ama şartlanmış bir kez.. Şartlanmışsınız.
Çizgilerin, yaşlılığın insana güzellik verdiğini kişinin kültürüne aşılayan estetik kültürüne erişmek için, insanların daha ne kadar yaşamalarına gerek var? 100 yıl, 1000 yıl?
ilkellik daha ne kadar sürecek?
Sürse de alt gözkapağının altındaki bir yeni çizginin insanı bu denli düşündürüp oyalaması, işte insanın gözeneklerine dek yaşamasıdır...
Yaşamak güzel şey Taranta Babu...
Dünyanın bugünkü kepaze haline insan bozuluyor, bir yanda açlıktan ölen çocuklar, yoksullar, bir yanda sayılamayacak kadar çok kadın köleler...
Öyle kadın köleler ki köleliklerinin bilincinde bile değiller...
Ve bu kadınlar saraylarda yaşıyorlar...
Dünya böyle kalmaz...
Biz de böyle kalmayız...
Hem kim kalmış ki canım..
Kim kalır ki...
Çok ermiş gelmiş geçmiş bu dünyadan...
Biri, 13. yüzyıl şairi Âşık Paşa ...
Der ki:
;Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyaya
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona
Yine de tekerlemeye geliyorum:
Nalları dikmezsem..
Daha görüşürüz...
Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola...
ikisine de eyvallah...;
türk silahlı kuvvetlerinin siyasallaşmasında büyük emeği geçmiştir. doğan avcıoğlu'nun "halkı kazanacağıma 4 tane general ayarlarım, devrimi gerçekleştiririm" söyleminin en ateşli uygulayıcılarından biridir.
ilhan selçuk, 9 mart darbe girşiminde, 28 şubat post modern darbesinde başrol oyuncusudur. halbuki bir ülkede askeri siyasete bulaştırmanın ne denli tehlikeli olduğunu bilmesi gerekirdi. kendisi alevi olduğu için, yönetimde sadece alevilerin bulunduğu bir türkiye cumhuriyeti hayali vardı. türkan saylan gibi son nefesine kadar orduyu göreve davet etmekten çekinmemiştir. halkın tercihlerine saygısı olmadığı için kendisine aydın denilmesi yanlış olur. bir zamanlar gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan mit raporlarında ismi,"tehlikeli dış bağlantıları olan biri" diye geçer. ne tür bağlantılar olduğunun kamuoyuna açıklanması gerekir.
artık yoktur.
görevini tamamladı demek ki. umarım herkes kendine düşen ders payını alabilir.
ölümü en azından bi şeyler düzelmesi için bir güzel bahanedir.
artık bazı şeylerin farkına varmanın vaktidir, bu kötü tatsız olay en azından bu durum için vesile olur.
başımız sağolsun.
bir insanki sağlığında bir kısım insanı kendi görüşünden değil diye pervasızca hırpalamıştı. onlara köpek muamelesi yapmıştı. böyleleri yaşatılmamalıydı.pompalı tüfekler dincilerin arasında yok satıyor, dinciler yüzme havuzlarına siyanür atıyor temalı haberler yapılarak kafaları ezilmeliydi. böyle bir karakterin insanıydı.
ömrü boyunca kendisinden olmayan insanları güçlünün arkasına sığınarak ezme hastalığı vard. bir kaç dönem cuntacılara el atmasının sebebi oydu. yaptıkları hepten saygısızlıktı. çünkü insana saygısı yoktu. insanı etten kemikten oluştuğu için değil benim fikrime zıt şeyler söylüyor diye aşağılıyordu. bu aşağılamaydı yaptığı saygısızlık.
hayattayken kimseye saygısı olmayan adama saygı göstermezler ve bu adamın hayranları ölüsü üzerine saygı bekliyorlar. sanki kendileri başkasının ölüsüne saygı gösteriyorlarmış gibi. aha muhsin yazıcıoğlu, alparslan türkeş gibi kişilerin ölüm haberleri üzerine yazılanlara bakın.
başkalarına saygınız varsa saygı görürsünüz ölünüzde de dirinizde de.
--spoiler--
2010'un en uzun gününde devrilen bir ulu çınar... ömrünün hatrı sayılır bir parçasını cuntacıların işgenceleriyle hapiste geçirmiş, cumhuriyet sevdalısı, büyük kemalist, onurlu gazeteci... hala cuntacı, darbeci, hatta faşist diye ananlar var. kör cahilliğe kurban giden nice cumhuriyet sevdalısından sadece biri ilhan selçuk.
--spoiler--
şu adam hakkında yazmayayım, öldü gitti artık diyorum, kendini savunamayacak birine saydırmayayım diyorum. ama birileri ölüsü üzerinden bizlere saldırmakta mahsur görmüyor. ardından en ufak cevabında ölüye saygısızlıkla suçlanıyoruz.
son ölen statükocu burjuva cumhuriyetçisi... gittikçe azalıyorlar. zaman bazı şeylerin ilacıymış demek ki...
ömrünün hatrı sayılır bir parçasını cuntacıların işkenceleriyle geçirdi deniyor. hatta bazı yandaşları mazoist miydi ki kendini hapse attırıp işkence çekeceği cuntaları desteklesin diyorlar. bunların cuntaya karşı olduğunun ispatı sayıyorlar.
şimdi bunların ayrımını yapalım. net sözlerle söylüyorum;
cuntacıydı. cuntanın ona ceza vermesi onun cunta çağrılarını gizlemeye yetmez. örnek vereyim; mavi marmara olayında israil'den yana olanlar israil yandaşı mı? yani israil ile bir savaşa girsek ve israil kazansa israil'den yana tavır takındınız diye israil mavi marmara baskınına karşı çıkanları hapse atmayacak mı? tabi ki atacak.
ilhan selçuk. cuntacıydı ama cuntacılar ilhan selçuk'un savunduğunu savunmuyorlardı. ilhan selçuk gibiler kendilerine düşman olan insanlara karşı cuntaya destek verdiler, onun gelmesi için ellerinden geleni yaptılar. sebebi ise kendilerinden olmayan sünni müslümanları törpüleyip sindirilmek istenmesi.
şimdi kimse yalan söylemesin. ilhan selçuk alevi bir yazar olarak türkiye'de müslümanların güç kazandığı dönemlerde( ki ne zaman demokrasi gelmeye başlasa doğal olarak çoğunluk olduklarından sistemi sünniler yönetmeye hak kazanır) cuntayı teşvik etti. ön ayak oldu. böylelikle amaç demokrasi ile elde edilemeyenlerin cunta ile elde edilmesi.
sonuçta cuntayı destekleseniz de cunta sizi deseklemez. çünkü bu memleketin cuntacılarının devlet anlayışı her türlü farklılığı yok edip tek tip insan modeli yaratmak üzerinedir. yani geldiği zaman sünnileri törpülediği kadar alevileri de törpüler ve sisteme asimile etmek için çaba gösterir. sonra sistem içine demokratik yollarla güçlenecek çoğunluğun karşısına devletin üst kademelerine azınlığı yerleştirir ki birbirleriyle eşit güçte olup sivri uçlar yok olup ortalama türk insanları yetiştirilsin.
ilhan selçuk. bunları bilmiyor mu? biliyor elbet. cunta geldiği zaman en sivri uçlardan biri olduğu için kendi başına gelecekleri de kabul ediyor. ama umurunda değil. düşmanlığı, kini öylesine büyük ki bir intihar bombacısı gibi cuntacıların bir önceki darbede verdikleri kadroların yani kendinden olanların kaybettiği gücü demokratik yolla alamayacağını biliyor ve cuntayı biz yerlerimizi kaybettik geri gel diye çağırıyor. bunun kemalistlikle cumhuriyetçilikle ilgisi yok. dersim'de bunlar anladılar ki devlet karşısında olmanın sonu ölüm. kendimize kemalist diyelim, cumhuriyetçi diyelim bu sayede devlet içinde güçlenip asırlarca bizi ezen müslümanlardan intikam alalım. çünkü dersim'de bize destek çıkmayıp ölümümüzü desteklediler.
türkiye cumhuriyetinin desteklediği kemalizm kavramı tek tip insan modeli yaratmak. hepsi türk olan türkçe konuşan, laik olan, etnik kimliği, dini zorla unutturulmuş insanlar yaratmak. türkiye'de darbeler halkın özüne dönmesini engellemek için yapılır. darbecilerin deyişiyle "birlik, beraberlik" * sağlar. özüne dönen kim varsa keser atar. devlet içinde ben zaten güçsüz kaldım, hiç olmazsa cunta gelsin de ne olacaksa olsun anlayışında birinin cumhuriyetçi veya kemalist olduğuna kimse inanmaz. darbeciler samimiyetine inansaydı ilhan selçuk'u hapislere atmazlardı.
cuntayı kendi sinsi fikirleri ve amaçları uğruna çağırmak başka şeydir. çağırdığı canavarın kendini de yemesi başka şeydir.
basit örneklerle anlatayım. etrafta demokrasi etkisiyle sünniler devlet kadrolarında artmış, güçlenmiş, azınlıkta kalan ve daha önceki gücünü kaybedenler ise kafese tıkılmış canavarı serbest bırakıyorlar ki ortalıkta ne var ne yoksa silip süpürsün. darbe adı verilen canavar da kimi yakalarsa yiyor. kafesi açtın diye etrafta gezinenleri ayırt edecek durumu yok. canavar geri çekildikten sonra yeni görevlileri seçiyor. ama özellikle halkın kendini elit gören, yalan da olsa cumhuriyetçiyim diyen kesiminin eline kırbaçları veriyor. demokrasi denen ağır yükü sırtlanan halk sürünerek de olsa, kırbaçlar altında da olsa zaman içinde yine demokrasiyi yukarı kaldırmaya başlıyorlar. ilhan bey böyle bir şeyi göze alabildiği için taktir edilecek biri değil. o kadar aşırı faşist ki kendine zarar vereceğini bile bile düşmanlarıma daha çok zarar verecek deyip türkiye içinde darbe denen bombaları patlatıyor, patlattırıyor. hatta kendi binasına bomba attırıyor. kendi ülküsünü savunuyor diye taktir edilecek bir şey değil. o zaman tüm intikam için intihar bombacısı olanları taktir edelim... bir intihar bombacısı kadar onurludur ancak...