1921'de Edirne'de doğdu. Edirne Lisesi'ni bitirdikten sonra, 1941'de istanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. Bir yıl sonra heykel bölümüne geçti, Belling'in öğrencisi olarak 1945'te bu okulu bitirdi.
1947-50 arasında Fransa'da Academie Julian ve l'Ecole du Louvre'da çalışmalar yaptı ve ilk sergisini Paris'te açtı. 1958'e kadar istanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim üyeliği yaptı, daha sonra isveç'e yerleşti ve ölümüne kadar orada yaşadı.
1967'de Stokholm Uygulamalı Sanatlar Yüksek Okulu'na öğretim üyesi olarak kabul edildi. Bu dönemde yeni geometrik türevler ve yel değirmenleri gibi bilimsel buluşları tescillendi.
Anıtkabir'in büyük rölyeflerinden doğu kanadını yaptı. 1954 Ankara Devlet Sergisi'nde ikincilik, 1955 Ankara Devlet Sergisi'nde birincilik ödüllerini aldı.
1969'da isveç'te Sundsvall'de bir alan düzenlemesi için açılan yarışmada birincilik ödülü, 1970'te de Oerebro Belediye Sarayı önüne konulmak üzere yaptırılan heykel yarışmasında da birincilik ödüllerinden birini aldı.
Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürlüğü binasının önünde bulunan Akdeniz Heykeli sanatçının Türkiye'de bulunan çalışmalarından en çok bilini olarak sayılabilir.
Sanata bakışı
"Bir nesnenin sanat olması için, has, öz, gerçek olması gerekir. Sanatta tek ölçü budur. Sanatın kopya, özenti, taklit olmayan, kendi kendine bir olay olması gerekir. Bu, küçük veya büyük de olur, obje de eşya da olur, figüratif veya non-figüratif de olur. Bütün sorun tek ve gerçek olmasıdır... Bir de Racine'in sanatı tarifi vardır: Sanat, hiçbir şeyden bir şey yapmaktır. Ben bazen çalışmamdan memnun olmayınca, kendi kendime küfür ve alayla Racine'in lafını tersyüz edip, şimdi bir şeyden hiçbir şey yaptın be mübarek adam, derim. Aslında sanat, bence insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir. Sanatçı, devamlı kendisini yenileyebilmelidir."
'Kim Bu ilhan Koman?' başlığıyla Abidin Dino'nun 15 Mart 1981'de yazdığı, 15 Ocak 1987'de Milliyet Sanat Dergisi'nde yayınlanan yazının başından bir bölüm:
Nasıl da bilmiş Yunus Emre: "Dervişler uçar, kuşlar deniz kenarın kışlar."
ilhan Koman yıllardır bir isveç limanında, kış kıyamette, Nuh misali bir gemide yaşar, kuşlarla kar kaplı" deniz kenarın kışlar."
içimde hep bir kuşku: Tufanı mı bekler, ne?
Yontularını ve kendisini otuz yıldır bilirim. Nasıl tanımlasam kimliğini?
1. Maddenin iç yapısını araştırır, bulgularını dışsallaştırır.
2. Yer çekimi yasasıyla kıyasıya çekişir.
3. Yontularında basınç be baskının daima karşısındadır.
4. Doğa-insan, insan-insan ilişkisinde yeni bir yaklaşımın peşindedir.
5. Dikey biçimlerin dirilik gücüne dayanarak, ölümün yataylık eğilimine meydan okur sürekli.
6. Çağımızın çelişkilerini yansıtır, derinlemesine.
Evet, doğanın o yapışkan yer çekimi yasasını yenmektir işi gücü.
Simyacı gibi bir şey, suratını ve dalgın sıcak gözlerini görseniz, bunu anlarsınız.
(bkz: hulda) zamanının yarısında onunla uğraştığı; hatta herhalde benim en büyük eserim bu dediği; evi, atölyesi sonra da eserlerinin denizler arası sergilenme mekanı.
(bkz: akdeniz)akdeniz sevgisine ve kadına adanmış bir eser.
uçlarda yaşamış bir heykeltraş. kendisi isveç'e göçtükten sonra hayatının sonuna kadar bir teknede yaşamıştır. tekne hayatının göçebeliği yüzünden çocuklarının ilk eğitimini kendisi ve eşi vermiştir. enteresan bir adam. ülkemizden çıkan gelmiş geçmiş en iyi heykeltraştır.
Bugün google kendisinin doğum gününü kutlamış. Stockholm’ün pek çok yerinde eser bırakmıştır. Bu heykeli ise şehrin kalbi
sergels torg civarına yakınlarda sveavägen’in üzerinde bulunur. Hazır stockholm’deyken paylaşmasam olmazdı.
doodle vesilesiyle hatırladım güzel akdeniz'in yaratıcısını.
arkadaşlarının hakkında şiir yazdığı biriymiş. sanata ilham kaynağı olan bir sanatçı olmak ne hoş.
Bir Evliyaya
ilhan Koman ki tıraşsız heykeltıraş
Uçmağa doğru sakallı…
Elinde bombalarla bebekler
Heykel gibi olmayan heykeller,
Taşınırdı garip maacir
Güneyinden Kuzeyine Kutupların
Battı batacak teknesiyle
Varmak için Edirne’ye
Selimiye’ye
Can Yücel
Tadımlık / ilhan Koman için
çelebi bir korsandı o
fora ediyor bütün yelkenlerini
demir alıp engine süzülüyordu
evcil kadırgasıyla her akşam
bir gül yağmuruna tutuluyordu
tunç toplarıyla isveç kıyılarına
yürekli bir kaptandı o
sevdiği uğruna ölse ne gam
ama rüzgârlı heykelleriyle
ölümün toprağına çıktığından
çamura ve mermere doymamıştı daha
evcil kadırgasından bir akşam
üstünde düşleri çığlık çığlığa