..Şiirin kendi doğal durumudur savaşkanlık.
Buna varolmasının nedeni de diyebiliriz. Bu
yüzden her şiir, adına ölüm-kalım savaşı
diyebileceğimiz bir meydan savaşı vermek zorundadır.
ölümünün bu yıldönümünde ona kendi çiçeklerinden bir demet yaptım:
"Uzat ellerini, küçük sürgünüm
Uzat bana
El eledir çünkü aşkla ölüm"
*
"Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları."
*
"Eleni geliyor
Dünyaya bakıyorum
Dünya sanıldığı kadar küçük değil o gün anlıyorum
Sanıldığı kadar üzgün değiliz dünyada
O gün bütün şiirleri yakmalı yeniden yazmalı diyorum
Brise Marinei yeniden
Yeniden Annabel Leeyi.
Eleni ile anlıyoruz
Bu gökyüzü niçin kalkıp gelmiş
Deniz niçin başını alıp gitmiş onunla anlıyoruz."
*
"Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün"
*
"Evet hep açık gidip gelen ağzın içindi;
Gökyüzünün o huysuz maviliği içindi;
Elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi;
Ölümün sefil, kötü belleği içindi;
Her gün pazar kurulan o sokaklar içindi;
Saçında uykusu kaçmış çiçekler ıslattığın içindi;
Çocuklar okuldan dönüyormuş gibi sesin içindi;
işte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür derim."
*
Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında).
Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.
*
1. akşamım ben
(kirpiğinden tam öperken)
2. senin gövden yeni süren çayırlar mıdır
(eğildim öyle buldum)
3. bakardım su altındaki ovalardır göğsün
(bakardım suyun sağ eli)
4. akşamım ben.
(ağzının ipek terkisinde)
*
"Her gün sen baktıktan sonra
Bu kadar güzel
Bu gökyüzü."
Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
ve bana bu yeryüzünü cehennem eden
bu yazmak eyleminden kurtulduğum,
mutlu olduğum bir tek şey var: resim yapmak.
logos isimli kitabına vurulduğum şairdir. O kitaptan bir de alıntı;
LOGOS, 17
1
Dilin, özellikle de şiir dilinin doğasında (coğrafyasında da diyebiliz) söz olmayan bir dil vardır.
Sartre, yüzlerin, ellerin dilini buna örnek olarak gösterir.
Gerçekten de yüzün, ellerin dili neredeyse anlatılamaz. Aşılamaya, duyurmaya yatkın bir dildir bu. Konuşmaz; söz varla yok arasıdır, en aza indirilmiştir.
Bu durumda özne kendisini boşlukta duyar, dalar; konuşmaz (anlam konuşmaya ilişkindir), düşte yürür gibi yürür, işlev dışıdır.
Dil, varlığı, 'Ben'i bozguna sokarak, hiçliğe (şiir hiçlikle, şiddetle, ölümle iç içe yaşar), derin hiçliğe gömülerek ordan kendine bakar. Ludwig Wittgenstein gibi söylersek 'bir şey söylemiyor, sessizliği yeğliyordur. Sessizliğin diline emrolunmuştur.
Şiir sözün bozguna uğratıldığı, dışlandığı bu kral yolunu arar.
2
Yazının hayatı dıştadır
Çölde
Uzaklığı imler.
Kendisiyle özdeşleşme peşinde de değildir.