Bir sonraki dersime iki saat varken Starbucks'a gidip kitap okuyarak ve kahve içerek beklemeye karar verdim. Okulum, pahalı bir yerde olmasından dolayı Starbucks'ın prestiji bile Simit Sarayı ile aynı.
Sıradaydım, bekliyorum. Önümde iki tane kolej üniformalı kız vardı. içlerinden bir tanesi gayet besilli, uzun boylu sarışın ve çerçeve gözlüklüydü. "Tall Latte" siparişi vermişti. Kahveyi hazırlayan kadın isminiz diye sordu. Kız "ilayda" dedi.
ilayda bu kadar mı cuk otururdu o tipe. Vay anasını. Kız tam olarak bir ilayda idi. Ardından siparişi alan kadın "Siz Beyfendi" dedi. Cılız bir ses tonu kullanırdı normal ben. Ama o kasvetin altındayken superegom "Dur !" dedi. "Sen de özelsin. Çünkü sen sensin" dedi. Çok r li ismimi r leri bastıra bastıra söyledim.
Siparişlerimizi beklerken yanındaki arkadaşı "Biliyo musun Egemen bunları yiyoo" diyerek elindeki kahve çekirdeğini gösterdi.
Kahve çekirdeğini yiyen kolejli Egemen nedense kafamda tasvirlediğim Toprak yiyen, 0,7 uç yiyen Kuştepe Yunus Emre Liseli Mehmet'e benzemiyordu. Kolejli Egemen aykırıydı ancak uzun kıvırcık saçlıydı. Mehmet gibi kafasına tas geçiripte kenarları kesilmiş gibi özensiz saç şekline sahip değildi yani. Egemen, babasınından kalan 83 model Fender Telecasterla hatrı sayılır şarkılar çalabiliyorken, sololar atabiliyorken Mehmet ise güç bela bir hevesle dayısının ona unkapanından aldığı Wolf marka (marka ?) gitarıyla akordu eve getirdiği anda bozulan ve ebediyete kadar bir daha akordu yapılmayacak gitariyla bir süre bir iki perdeye bastıktan sonra ümitsizlikle kılıfına koyup kaldırıyor.
Egemen Aşkı Memnundaki çocuktu aslında. Mehmet de anca Samanyolu Tv dizilerindeki bir çocuk olabilirdi. Herneyse.
ilayda parasını ödemek için, Kredi kartı uzattı. 96 ya da97 doğumlu birisi limitsiz bir harcamaya sahipken, Maaş aldığım bankanın bana sormadan 150 lira limitli kredi kartını iptal ettirmek aklıma geldi. Ben de ardından yıpranmış banka kartımı uzattım. Neden kötü hissediyordum? Somali diye bi...bırak somaliyi van'da insanlar felaket kurbanıyken neydi bu içinde bulunduğum riyakarlık. Kafama taktığım ilayda hakkında düşünmek zorunda mıydım.
Muhtemelen bebekliğinden beri yanında olduğum küçük kuzenimden bir-iki yaş büyük olan bu kızın ilayda demesinden sonra bir etki alanına girmiştim. Bunu düşünmeye değer bulmayı bırakın gerildim. Belki de buydu sorun. Belki de, hayatımda varlık içinde olduğumuz zamanlarda dahi evde yaratılan kasvet ve yoksulluk havasından bu gerginlik vardı üzerimde. Ülker gofretin bütün çikolatalı yüzeyini dişimle kemirip, çıplak gofreti üzerine iktisadi bir şekilde yemem de neydi? Bir çikolota yarım saat tüketilecek kadar değerli ve az bulunur şey olabilir miydi? Daha doğrusu bu kadar dandik şeylere aşırı zaman harcayan adamın başka yerlerle efor sarfetmesi gerekmez miydi.
ingilizce için ingiltere'de kebabçılık, broşür dağıtmacılık yaparak yine de yetersiz öğrendiğim ingilizceyi ilayda acaba hangi düzeyde biliyordu. Anaokulundan beri sıkı ve yoğun bir ingilizce eğitimiyle o anda benim son çırpınışlarımla öğrendiğimden daha fazlaydı. Ben biliyorum. ilayda'ydı kız beyler. Şu ömrü hayatımda girdiğim melankoli, gireceğim gelecek kaygısından zerre tatmayacak bir kişiydi bu ilayda. O yüzden geriliyordum belki de. Tam yazım biterken Pis Yedili adlı yeni bir dizinin fragmanını gördüm. Kolejli Egemen de oradaydı gördüm onu.