karl marks tarafından ortaya atılan artı değer teorisi beyaz el, marjinal teori ve keynes'in makro ekonomisiyle birlikte en büyük iktisadi keşiflerden kabul edilir. ancak günümüz iktisat fakültelerinde sadece iktisat tarihi ve iktisadi akımlar derslerinde bu konuya değinilmektedir. iktisat mikro ve makro olarak iki kısma ayrılmaktadır. mikro klasiklerin bulduğu beyaz el ve marjinal teoriyi işlerken, makroda keynes'in teorisini anlatılır. bunlar üzerinde değişiklik yapılsa, yeni görüşler eklense de esas olarak bu derslerin kaynağı bunlardır. ancak marks'ın artı değeri işlenmeksizin geçilir. liberaller genelde artı değer konusu açıldığında aslında pek de bilmedikleri bu teori için "uygulanmış, başarısız olmuş, artı değer halka vergi ve tüketim gücü olarak geri dönüyor. artı değer olmazsa rekabet olmaz" der geçerler.akademik gerekliliklerden yoksun bu üslup iktisat bilimi açısından üzücüdür.
artı değer iktisadi akım, iktisat tarihi, sosyoloji tarihi gibi derslerde de iktisadi bir bakış açısıyla işlenmez. artı değerin emekszbir kazanç olduğu filan söylenir. aynı şeyi ibn-i haldun'un da söylediğini düşünecek olursak marks'ın iktisatçılığının ne kadar örtpas edildiğini anlarız. gerçekten karl marks'ın iktisatçı kimliği yeterince değerlendirilememiştir. bunda liberal muhalefet kadar sosyalist ülkelerde iktisat bilimi konusunda gösterilen yobazlığı ekleyebiliriz. bu hala komünist abilerin, ablalarn devam ettirdiği bir trajedidir.
sosyalist ülkelerde marks ve lenin'e olan bağlılık onların sorgulanmasına, düşüncelerine eleştirel yaklaşılmasına, liberal iktisatla mukayese eedilip geliştirilmesine, özgür bir ortamda uygulamada çıkan aksaklıkların sosyalist iktisatçılarca revize edilmesine izin vermemiştir. liberaller marks'a karşı nasıl körse sosyalistler de beyaz eli, marjinal teoriyi lanetleyip geçerler. bu da iktisata politikanın verdiği bir zarar olsa gerek. ayrıca liberal ülkelerde iktisat hayata uygulanırken esnetilmiş, sorgulanmış, hata verdiği yerlerde düzeltilmiştir. zira para adam smith'e duyulan saygıdan önemlidir. sosyalistler marks'ı böyle güçlendiremedi, marks'ın keynes'i, ricardo'su olamadı böylece.hala marks'ın iktisadi söylemini anlamak kimsenin derdi değil gibi gözüküyor.
sadede geleyim. artı değer işçilerin köle gibi çalışıp az para, patronun oturduğu yerden çok para alması değildir sadece. artı değer bir refah teorisidir. refah ülkede maksimum üretim ve dengeli tüketimle gerçekleşir. artı değer maksimum üretimin kapitalist ekonomide olamayacağını savunur. çünkü halkın üretim gücü israf edilmektedir. 100 ayakkabı üretmek için 10 işçi bir atölye gerekiyor diyelim. kapitalizmde bu 100 dolarlık bir sermaye gerektiriyor olsun. ve o işçilerin hiç birinin 100 doları olmasın. ne olacaktır? 100 doları olanlar ancak atölye açacaktır, işte onlar sermaye sahibidir. ama halkın 100 doları vardır, aslında o 10 işçinin bile 100 doları vardır. demek ki atölyeler 100 dolara mal oluyor, halk bu 100 dolara sahip bile olsa tek başına sahip olmadıkça atölye açamıyor ve ancak 100 dolardan fazla parası olanlar atölye açabiliyor. ve ayakkabı üretimi düşüyor, gereksiz bir işsizlik ortamı oluşuyor. bu artı değerin en basit refah önermelerinden biridir. daha bunun gibi en az 4-5 tane daha var. ama bunlar üzerine eğilinmiyor. birileri küçümsüyor, birileri kutsuyor olan iktisada ve marksın manevi varlığına oluyor.