ikiye kalansız bölünen sevda

entry2 galeri0
    1.
  1. bir eski adam anlatıyor...

    oğlan dedi,

    - ayrılalım...

    hala gözlerimin önünde sonbaharın savurduğu kahverengi saçları. o rengarenk, yaşlara boğulmuş gözleri. olması gerekiyordu oldu.

    söylerken hissedemedi gururunu alıp götüren o acımasız üç noktayı. ne kadar da kolay çıkıyordu ağızdan cümleler. kararlar ve başka kalpler girmişse bir sevdanın içine sonu güç noktalarla biten mutsuz cümleler kurulur gayri.

    bir çocuk büyütmek değil midir sevda? çocukların öldüğü bu piç dünyada sevdalar ölmez mi şairim? bana aşkın ölmediği bir şiir yazabilir misin sonsuzluğa dair benzetmeleri olan. bir kadını kollarının arasına alıp, saçlarını koklayarak, gözlerinin sonsuz yeşilliğine bakıp "seni seviyorum" diyebilmek, zamanın sona erdiği o bilinmeze kadar sürebilecek bir varoluş mudur? ben bilemiyorum bunları. bir kadını ölene kadar sevmek çok zor geliyor bana. çeyrek yüzyıllık yaşın verdiği heyecanla seni sonsuza kadar seveceğim demek ne kadar büyük bir cahillik.

    oğlan dedi,

    - ayrılalım...

    uzun süredir seviyordu oğlan. alışmıştı artık sevgiye ve sevilmeye. aslında bencildi. çünkü sevmekten çok sevilmek istiyordu ve bu az sevgisi karşı tarafta yürek acılarına sebebiyet veriyor ve daha çok seviliyordu, sevildikçe güven duyuyor sadakat kelimesinin manasını yaşamının en güzel köşelerine yerleştiriyordu. seviliyordu ve alışmıştı üstelik buna... ah en çok acı veren de bu ya! bir daha aynı şekilde sevilememek korkusu. oğlanın acımasız noktalarla biten tek kelimelik cümlesi bu derin korkunun soğukluğunu bütün vücuduna yayıyordu. korkuyordu sevilmemekten, yalnızlıktan!

    sonra baktı çevresine. kim korkmuyodu acaba yalnızlıktan, kim? aradı, baktı bulamadı. ben yalnızlığı seviyorum diyenler bile kalabalıklara bir protesto içindeydi oysa, farkedilme amaçlı.

    yıllar boyunca büyüttü sevdasını, adını sevda koyuyordu ya, bir ad koymak istediğindendi aslında. o, sıcak bir tene, mutlu dudaklara, tutkulu sevişmeleri seviyordu. biraz da insnalıktan öte diyordu kendine. sonra avutuyordu ama, "herkes böyle, ama ben dile getirenim. korkmuyorum". kormadığını anladığı an,

    oğlan dedi,

    - ayrılalım...

    nereden de çıktı bu ayrılık? gördüğün sevgiden hiç birşey eksilmiş değil. hala uyuyor senin koynunda, hala ağlıyor sana, hala savaşıyor dertlerinle, hala planlar yapıyor seni mutlu etmeye dair, hala çabalıyor sana, hala... neden peki ayrılık, neden? oğlan da bilmiyor aslında. özgür bir ruhu var. belki de farklı tenlere hasret. ama zamanda ileriye doğru baktı mı çok ilerileri görebiliyor; kavgaları, fikir ayrılıklarını, sonu olmayan tartışmaları. bu kötülüğün arasında büyütmek istemiyor çocuğunu. oğlan düşünceli. düşüncelere dair düşünceli; aynı ortak kararlarda buluşabilmek, fikirlerinin büyük bir hevesle dinlendiğini görmek istiyor. olmuyor belki de bunlar. kimsenin onu sevemeyeceği kadar seven birisi varken başka minik kalplerin toprak kokan sancılarını kendi kalbine ortak eyliyor. yapmaması gerekli ya, yasaklar daha güzel ve çekici. zirvesi olmayan bir dağa tırmanıyor, üstelik hiç de korkmadan!

    sonra da ayrılıyor zaten. ikiye bölünüyor sevdası. kalansız üstelik. ne o'ndan eser ve ne oğlandan. ikimize de kalmadı sevdamız diyor sonra bir şiirinde, kadının haberi yok.

    ancak matematiği sevdiğinden bir şeyin farkında; bölüm her zaman sıfırdan büyüktür. zaten değeri de bir.

    zaten ona tutunuyor ya şimdilerde, kendine, adamlığına.

    doyasıya sevilmek umuduyla...
    6 ...
  2. 2.
© 2025 uludağ sözlük