bir çalışıp bir çalışmayan havalandırma, sürekli ağlayan bir bebe, yanda yenen çitos, otoyolda garip garip yerlerde durma yolcu indirme bindirme ve ter kokan muavin. bir de koltuk kokusu. sonlara doğru o eski kokuyla harmanlanan kolonya kokusu.
işkencedir. belediye otobüslerinin bir üst modeli ile saatlerce yol gidersiniz. üstelik televizyon da çalışmıyordur. muavin ne kadar açık büfe servisimiz vardır dese de, açık büfeden kasıt sınırsız sudur.
akçay - istanbul yolculuğunda ismini hatırlamadığım bir firmayla yolculuk yapmak zorunda kalmıştım. Klima yoktu hatta muavin bile yoktu. içecek olarak su vardı ve isteyen kişide bir zahmet kalkıp orta kapının ordan kendi alıyordu. Yol kaç saati bilmiyorum ama bir an hiç bitmiyecek zannettim.
zeki müren den beklenen şarkı *
beklenen yolculuk.
sahil şeridinde akşamleyin durmuş, bekliyorum. herhangi bir otobüs. beni götürsün yalnız. bir daha binmeyeceğim söz.
otobüs durdu. bavulumu yerleştirdim altı tahtadan döşeli mahzene. babamın bavulu.
bir elimde çanta, diğer elimde kılıf içinde askılıklar. içeri girdim. kesif bir koku. pis değil. peynir kokusu. içerisi havasız. kokuya değil havasızlığa şaşırdım. sabahçı kahvesi. loşluk.
vedat milör tarzı kadehimi kaldırdım. yumuşak bir bilek hareketi ile daireler çizdikten sonra, kokluyorum. evet peynir kokusu ama istiflenmiş.
rahatım. insanlar rahat. kahve, çay. iki tercih. sınırlı ama gönülleri zengin. televizyon da var. daha ne olsun. koltuklarınız dik konuma getiriniz diyen yok. böğrüme dirseğini saplayan insancıklar da yok.
ayakkabı bağcığımın çözülmesi gibi bir şey bu yolculuk. rahatsızım ama bir o kadar da rahat.