şartların türk gençliğine yanlış tanıttığı ulu hakan. siyasi deha.
mustafa kemal ile alternatif olmadığı için karşılaştırılması abesle iştigal olan padişah.
(bkz: seviyorum seni)
"ya Rasulallah! Eğer Senin o mübarek ayakların dünyaya değmeseydi hiç teyemmüm insanı temizler miydi?" diyecek kadar dindar, Allah ve peygamber aşkıyla yanmış, Bismark'a "dünyada 100 akıl varsa 90'ı Abdülhamid'de, 5'i bende, kalanı da diğer yönetenlerdedir." dedirtecek kadar dahidir.
kendi döneminde osmalı girdiği trablusgarp,rus(93 harbi), balkan ve 1. dünya savaşlarını kaybetti ve her birinde büyük toprak kayıpları vermek zorunda kaldı.
kendisine avrupa tarafından takılan kızıl sultan lakabı ermeni isyanlarının bastırılma şeklinden dolayıdır. Batı kamuoyunda genellikle "Ermeni katliamı" olarak değerlendirildi, liberal Avrupa basınında Abdülhamit aleyhine şiddetli bir kampanya başlatılmasına sebep oldu. Fransız Akademisi üyesi tarihçi Albert Vandal, ilk defa Abdülhamit hakkında Le Sultan Rouge (Kızıl Sultan) lakabını kullandı.
ayastefanos antlaşmasını ruslarla girilen savaşı kaybetmesiyle imzalamak zorunda kaldı ve osmanlı ilk defa rus hükümetine yüksek tazminat ödemek zorunda bırakıldı. kendisi rus harbine karşı olmuştur ama nasılsa Midhat Paşa, Damad Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarları karşı gelememiştir. bu arada rus ordusunun istanbul surlarının dışına (ayastefanos anlasması rus karagahında tam olarak bugunku istanbul yeşilkoy'de kurulmuş olan rus karagahında imzalanmıstır) kadar gelmesi doğuda erzurum'u alması kendisinin düştüğü durumu daha net göstermektedir.
abdulhamid'e düşmanlarından daha çok çektiren ise kurduğu çoğunluğu gayri-müslmlerden oluşan meclis ile kendi sarayındaki paşaları olmuştur. miyadını dolduran koca osmanlının nefes almasını sağladığı gerçeğini o gün onu eleştiren ittihadçiler tarafındanda söylenmektedir.
kuruntulu ve veli bir padişah. abartılı övgüler ve abartılı eleştiriler sarkacında anlaşılmaya ve kötülenmeye çalışılan bir padişah. "cennetmekan abdulhamid han hazretleri" ile "kızıl sultan" sarkacı.
Bediüzzaman'ın bu sözü, o'nun için söylenen hakkaniyetli ve dengeli bir sözdür:
"ne Haydo derim ne de Haydar Ağa; Haydar der geçerim..."
--spoiler--
Sultan II. Abdülhamid'in bor madenini yabancı ülkelere kaptırmamak için 10 yıl süren kıran kırana bir mücadele ortaya koyduğunu biliyor muydunuz?
--spoiler--
--spoiler--
Tarihçi yazar Mustafa Armağan'ın Zaman gazetesinin Pazar ekinde gündeme getirdiği çarpıcı belgeler...
Abdülhamid'in bor'u kaptırmama mücadelesi
Bor madeniyle ilgili yığınla spekülasyon yapıldığını biliyorsunuz. Türkiye'nin, hatta dünyanın geleceği bor madenine bağlıdır diyenler dahi çıkıyor. Bordan uçak gövdesi yapımından füze yakıtına kadar pek çok ileri teknoloji ürününde yararlanıldığı biliniyor.
Hatta hatırlarsınız bor yüzünden 2007 yılında ABD'nin Türkiye ile savaşa gireceği üzerine romanlar bile kaleme alınmıştı. Ancak II. Abdülhamid'in bor madenini yabancılara kaptırmamak için verdiği mücadele pek bilinmez. Bu yazıda arşiv belgelerine dayanarak 10 yıl kadar devam eden bu mücadeleden bazı kesitler sunacağım.
Ancak bilmemiz gereken bir şey varsa bor madeninin Türkiye'de oldukça erken keşfedildiği ve ilk maden çıkarma izninin, daha 1865 yılında, yani Abdülaziz devrinde Desmazures (Dömazür) isimli bir Fransız'a 20 yıllığına verildiğidir. işte bor madeninin dünyada en bol bulunduğu yerlerden biri olan Balıkesir'in Susurluk ilçesinin Sultançayırı bölgesindeki bu madenin işletme imtiyazı, Hanson adlı bir ingiliz ile Giove (Cove) adlı bir italyan uyruklu girişimcinin iştahını kabartır ve onun civarında başka bir madenin imtiyazını almak için harekete geçerler. Fakat Fransız işin peşini bırakmaz ve Mart 1880'de Fransız Elçiliğini harekete geçirerek bunu protesto eder.
Tabii ucu Babıali'ye uzanan işlerden Abdülhamid'in haberdar olmaması düşünülemez. Rekabetin kızışması üzerine madenden başlangıçta yüzde 5 rüsum (vergi) alınırken, bu oran 4 kat artırılmış ve tam yüzde 20'ye çıkarılmıştır. Böylece yabancı şirketlerin işi zorlaştırılmakta, adeta imtiyazını aldıkları bu madenleri kendiliklerinden terk etmeleri arzulanmaktadır. Belgelerden 1884 yılına doğru bor çıkarmak isteyen şirketler arasındaki rekabetin adeta kapışmaya dönüştüğü görülmektedir. Çözüm olarak maden sahasındaki işletmelere ;Paydos!; denilmişse de, bu da ortalığın yatışmasına yetmemiştir. Çünkü yasaklamaya rağmen bor, bu defa kaçak yollardan, arpa vs. eşya arasına konularak yurt dışına kaçırılmakta, ocakta bekletilen madenler de ayrı bir gelir kaybına sebep olmaktadır.
Hanson-Cove şirketi ise işin peşini bırakmak niyetinde değildir. Şirket 1887 yılına geldiğimizde Osmanlı maliyesinin de zor durumda olmasından istifadeyle cazip ödeme teklifleri sunarak yeni bor imtiyazları koparmak için uğraşmaktadır. Nitekim bu cazip teklifler Danıştay (Şûra-yı Devlet) tarafından kabul edilmiş olup Bakanlar Kurulu'nca da onaylanmıştır. Şimdi sıra bir kişiyi ikna etmeye gelmiştir. Kim olduğunu tahmin ettiniz sanırım: Sultan Abdülhamid. Ondan da bir irade; koparıldı mı, iş tamamdır.
Başbakanlıktan Yıldız Sarayı'na yazılan ve iki harita eklenerek gönderilen tezkerede bu hususta Padişah hazretleri her ne emir ve ferman buyururlarsa onun hükümlerine göre hareket edileceği belirtilmekteydi. Takvimler, 9 Şubat 1887'yi gösteriyordu. Bu tarihten 3 ay sonra, 20 Nisan 1887 tarihli bir başka belgeden öğreniyoruz ki, saraydan bu konuda herhangi bir emir çıkmamıştır. Çünkü Sultan II. Abdülhamid, Nuh demiş, peygamber dememiştir. Bu yabancı şirketlere bor imtiyazını kaptırmamaya kararlıdır ve bu yüzden Babıali'nin kararını imzalamayıp savsaklamakta, tabir caizse buza yatırmaktadır.
Su uyur düşman uyumaz, derler. Şimdi ingiltere Büyükelçisi devrededir ve türlü övgüler düzerek Abdülhamid'den yardım istemektedir. Ancak Osmanlı çıkarlarına aykırı olduğuna inandığı bu irade bir türlü çıkmaz. Çünkü Abdülhamid, bor madeni üzerinde oynanan oyunların farkında olacak kadar uyanık bir yöneticidir.
Nihayet Yıldız Sarayı'ndan beklenen karar, 1889 yılında yine aynı yerde başka bir bor madeninin imtiyazı için çıkar. Bilin bakalım kime? ingiliz veya italyan girişimcilere değil elbette. Aşağıda orijinalini verdiğimiz belgeye bakılırsa Abdülhamid, artık bor madeni imtiyazlarını yerli üreticilere, özellikle de kendisine yakın olan paşalara vermeye başlamıştır. Bunun amacı da elbette bu değerli madenin kendisinin kontrol edebileceği insanların elinde durmasıdır. Zaten kapitülasyonlarla başı yeterince dertte olan devleti yeni bir sorun yumağına daha gömmemektir.
işte Başbakanlık Arşivi'nde bulunan (Yıldız Prk. Bşk. Dos.16/ Göm. 53) o belgenin sadeleştirilmiş hali:
"Hüdavendigâr vilayetinde, Karesi sancağında, Fart nahiyesinde, ildiz ve Aziziye köyleri civarında, doğusunda Ilıca yolundaki Kapalıdere içinde Sulucek mezarlığı ve kuzeyinde Sulucek ince yolu boyunca Arnavud Ağılı ve Germe Kaya ve batısında Küplü deresindeki köprüye ve oradan da Sultançayırından gelen caddede biri ildiza ve diğeri Hanson-Cove şirketine giden yoldan kesildikleri noktaya kadar ve güneyinde söz konusu noktadan adı geçen şirketin sınırı boyunca Kapalıdere'de sonlanan sınır dahilinde yaklaşık olarak 1500 dönüm arazide çıkacağı düşünülen borasit madeni imtiyazının usul ve nizamı dairesinde padişah hazretlerinin değerli yaverlerinden ve büyük mareşallerinden Fuad Paşa hazretlerine verilmesi onun verdiği dilekçe üzerine çıkan padişahın irade-i seniyyesi gereğidir. 23 Ağustos 1889."
119 yıl bile geçmiş olsa Abdülhamid'den çıkıp uçak gövdesindeki bora dokunabilirsiniz.
(Son belge hariç, diğer bilgiler Hayri Mutluçağ'ın;Belgelerle Türk Tarihi Dergisi'nin Ekim 1967 tarihli ilk sayısındaki yazısından yararlanılmıştır.)
--spoiler--
kendisi türk yakın siyasi tarihinin başlangıcıdır zannımca. ayrıca da bir çok benzerlik vardır diğerleriyle... adnan menderesle turgut ozal la ve son olarak da recep tayyip erdogan la...
ama özellikle adnan menderes le olan benzerlikleri fazlasıyla dikkat çekicidir:
1.Her ikisi de eski sisteme göre daha özgürlükçü olmalarına rağmen zorbalıkla itham edilmişlerdir.
2.Her ikisi de o dönemin küresel güçlerinin ** uşağı olmakla itham edilmişlerdir. buna rağmen her ikisi de bu güçlerin parmağı olan bir oyunla iktidardan düşürülmüşlerdir.
3.Her ikisi de askeri darbelerle iktidardan düşürülmüşlerdir.
4.Her ikisi de iktidarlarından önce zengin olmalarına rağmen iktidarları döneminde mal varlıklarını vatan için harcamışlardır.
5.her ikisi de zanaat sahibidir. abdülhamdid han marangozlukta menderes ise tarımda uzmandır. ayrıca abdülhamid han borsa sisteminide çok iyi bilmektedir. borsadan 2 milyon pound kazancı vardır.
6.her ikisini de iktidardan düşürenler ömürlerinin sonuna kadar vicdan azabı çekmiştir.
7.her ikisinden sonraki yönetim de beceriksizdir.
8.her ikisi de dünya müslümanlarıyla ilişkiler geliştirmeye çabalamıştır.
9.her ikisi de çok önemli diplomatik başarılar elde etmiştir. abdülhamid han malum zaten. menderes döneminde ise 74 harekatına zemin hazırlayan, cumhuriyet tarihinin en karlı antlaşmalarından biri olan (bkz: londra antlaşması) yapılmıştır.
10. her ikisi de ekonomik anlamda çok büyük kalkınma hamleleri yapmışlarıdr.
11. her ikisinin de bir çok gizemi hala çözülememiştir ve her ikiside hala tartışılmaya devam edilmektedir.
son cümle ilber ortaylı'dan "abdülhamid i anlamak 21. yüzyılı anlamaktır."
ermenilerle onların yardakçılarının menfi propagandası nedeniyle genellikle yanlış tanınan amma onların propagandalarına duçar olmayacak büyük insan, zira;
1894 yılındaki sason isyanında binlerce erkek, kadın, çocuk ermeni'nin öldürülmesinden sorumlu olduğu için fransızların kan dökücü anlamında kızıl sultan(le sultan rouge) lakabını verdikleri padişah.
kendisinden ayarı alan theodore herzl'in lobi faaliyetleri sonucu adı kızıl sultan'a çıkarılan ve -yanlış bir şekilde "sürekli düşüş" olarak tabir edilen- osmanlı'nın gerileme dönemindeki tek "adam gibi" padişah.
osmanlı devletinin son dönem padişahları arasında zekasıyla ön plana çıkan ulu hakan. petrolün önemini evvelden kavrayıp, devletin olası bir savaş durumunda petrol sahalarını koruyamamasına karşı, kerkük ve musul'u şahsi toprağı olarak ilan ederek zekasını göstermiştir. devletin yıkılmasını 33 yıl geçiktirmiştir. kendisini hal edenler bile daha sonradan hatalarını kabul etmişlerdir.
devrinde ihtilal havadisleri, suikast, hükümet devirme yazıları, hükümdarlara ve özellikle kendisine karşı saygı gösterdiği rus çarı 2. nikolayı incitecek haberler, balkanlarda kargaşalık, rumelinde eşkiya ve asayişsizlik gibi haberler gazetelerden sansür edilirdi...
osmanlı yı batıran bir kaç isimden biri belkide en önemlisidir. osmanlı devletinin yıkılmaması için elinden gelen tüm gayreti göstermiş bu amaç uğruna büyük devletler arasında denge politikası uygulamıştır. ingiliz rus çekişmesinde bazen ingilterenin bazende rusya nın yanında yer alarak osmanlının parçalanmasını önlemeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. osmanlı bu dönemde avrupa da patlak veren milliyetçilik hareketinde çok etkilenmiş ve büyük toprak kayıpları yaşamıştır. bu dönemde tunus, bosna- hersek, kıbrıs, girit ve doğu rumeli toprakları abdulhamit in başarısız siyaseti sonucunda kaybedilmiştir. bunlarla kalmamış anadoluda da rusya nın kışkırtmaları ile bağımsızlık hareketi başlatan ermenilerin üzerine kürtlerden oluşan hamidiye alayları sürülmüş onbinlerce ermeni abdulhamit in emriyle öldürülmüştür.
tüm bu iç karışıklıklar baskı yönetimiyle sonlandırılmaya çalışmış hatta sokaklarda 3 kişinin bir araya gelerek konuşması dahi yasaklanmıştır. tüm abdulhamit muhalifleri yada muhalif düşünceye kaydığı düşünülen insanlar idam edilmiş yada sürülmüştür. ancak baskılar bir sonuç vermemiş ve abdulhamit tahttan çok olaylı bir şekilde jön türkler ve ermeni komitacıların ortak çalışmasıyla indirilmiştir. ermeni komitacıların yıldız sarayında düzenledikleri suikastin planlarının ittihatçılarla beraber yapıldığı ve abdulhamit bu suikastten kurtulunca jön türklerin ermenilerden daha çok üzüldüğü söylenir. hatta ermenilerin abdulhamit i öldürememesi sonucunda tevfik fikret çok üzülmüş ve şu satırları yazmıştır.
"ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın.
attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın"
siyasi açıdan çok tahlizsiz bir dönemde padişah olmasına rağmen 2. mahmut la beraber türkiye nin modernleşme hareketine büyük katkıları olmuştur. sarayda kadın ve erkeğin katıldığı balolar ve alkollü içkilerin servis edildiği yemekler düzenlemiştir. özellikle anadolu topraklarında büyük bir bayındırlık hareketi başlatmış tahta çıkışının 25. yılını kutlamak için anadoluda pek çok özel eser yaptırmıştır.( izmir deki saat kulesi gibi). osmanlı topraklarında ilk petrol aramaları abdulhamit döneminde yapılmış, madenlerin çıkarılmsana önem verilmiştir. büyük ulaşım ağı projesi başlatılmış anadolu yu doğudan batıya kara ve demir yollarıyla donamış ancak aptallık yapıp demiryollarının idaresini almanlara bırakmıştır. istanbul a boğaz köprüsü yaptırmak istemiş ancak kaynak bulamamıştır.
herşey den önemlisi osmanlı tarihinde eğitime en çok önem veren padişahlardan biridir. türkiye cumhuriyetini kuran ve içinde mustafa kemal inde bulunduğu ittihatçıları bilmeden yetiştirmiş ve türklerin aydınlanmasını sağlamıştır. abdulhamit döneminde başarılı öğrenciler avrupaya eğitime gönderilmiş ve hariciye nazırılığına yabancı dil bilen türkler yetiştirilmiştir. ama en önemlisi yine ikinci abdulhamit in isteğiyle kız okulları açılmış ve kız öğretmenler yetiştirilmiş hatta anadoludaki kızların eğitimi için anadoluya kadın öğretmenler yollanmıştır. bununla da yetinmeyen abdulhamit anadoluda ki cehaletin kaynağının zor öğrenilen arap harleri olduğunu düşünmüş ve latin alfabesine geçilmesi için çalışma başlatmıştır.
ikinci abdulhamit in kendi ağzından 'en sevdiğim çocuğum du dediği' ilk çocuğu ülviye sultanın sarayda çok küçük yaşlarda resimler yapması ve resimleri abdulhamit e hediye etmesi onu çok etkilemiş ulviye nin 8 yaşında bir kaza sonucu ölmesi üzerine abdulhamit kzı ülvite sultan ın anısına kız sanat okulu açtırmış ve kız çocuklarının resim ve müzikle uğraşmasının önünü açmıştır. yine 1 yaşında iken kuşpalazına yakalanarak ölen diğer kızı hatice sultan anısına da bugün ki şili çocuk hastanesini kurdurmuştur.
devleti bir gün daha fazla yaşatabilmek için, pazarlığa oturan güçlerin biribirlerine çelişik olan davranışlarından yararlanmaya çalışan bir denge uzmanı idi...
bu politikada direnmenin, mücadele etmenin yeri yoktur, bu politikanın günümüze kadar gelen olumsuz izlerine günlük yaşamımızda her zaman rastlamaktayız... (bkz: rte)
her devrim bir önceki yönetimi ve yöneticileri lanetler esasına göre devletimizin ilk ileri gelenlerince pek gündeme getirilmemiş , yokmuş gibi davranılmış , kötülenmiş değerli oadişahlarımızdan biridir.
şayet beyinsiz cunta onu idrak edebilseydi aptalca bir biçimde almanlar'ın yanında savaşa girilmez, yüzbinlerce insanını kaybeden ve posası atılan millet "kurtuluş" mavallarıyla uyutulmak zorunda kalmazdı. sen git topraklarının %90'ını kaybet, yetişmiş subay kadrolarını mitralyözlerin önünde erit sonra da "kurtulduk" de. ama doğru, "kurtulmaktan ne anladığımıza bağlı".
30 yıllık bir istibdad rejimine imza atmış ancak bu istibdad hâli islâmcılar tarafından görmezden gelinen osmanlı padişahı.
ulusalcılar tarafından ise bu istibdadcılığın, özgürlük adına daşnak ve hınçak isimli sosyalist ve demokrat ermeni partilerin desteğini alıp kendisini devirerek iktidara gelen ve daha büyük baskıya ve kıyıma imza atan ittihadcıların yaptıklarının görmezden gelinerek eleştirilmesi ilginçtir.
her şeyden önce ilginç bir insan olarak dikkatleri üzerine çekmiş bir padişahtır. yazılı basında koyduğu sansürlere bakınız. şu kelimelerin kullanılması yasak:
-deli, birader (kendisinden önce tahtta olan kardeşi 5.murat deli olduğu için tahttan inmişti)
-hasta (osmanlı-hasta adam)
-burun (büyük ve kemerli bir burnu olduğu için. burnunu hiç sevmiyor)
-sakal, boya (sakalını boyadığı için)
bu dönemde çarşaf giymek de yasak. kendisine suikast yapılmasından korkuyor.
kralların öldüğü oyunlar da yasak.