Yıllardır kitaplığımda yaptığım sıralamada ilk 3 kitap arasında duran, ama okumayı bir türlü göze alamadığım-tek solukta okumak için hiç hazır hissetmiyordum kendimi. Okurken araya zaman girerse o kitap etkileyicilerini kaybeder.- kitaba bugün başladım.
Yakınlarımdan bu kitap hakkında bir çok spoiler yedim ama direndim- hatta direk romanın sonu anlatıldı bir kere- ve o spoilerları unutmak için bekledim, bekledim.
Ve artık dickens’in bu muazzam eserine başladım. Çeviri de gayet iyi. Bitirdiğimde aldığım anektodları buraya ekleyeceğim.
öncelikle, gelmiş geçmiş en çok satılan ve okunan kitaptır. (en çok izlenen film de (bkz: esaretin bedeli))
bu kitap demokrasinin nasıl kazanıldığını bireye ince ince, hissettirerek anlatması açısından çok önemlidir. özellikle bizimki gibi, mustafa kemal atatürk'ün adeta hediye etmesi sonucu demokrasinin değerini anlayamayan, demokrasiyi özgürlükleri kısıtlamak için kullanan milletlere ders niteliğindedir. tüm okullarda okutulmalıdır. malumunuz, demokrasi özgürlüklerin gerçeleştiği yönetim biçimidir, özgürce dile getirilen fikirler demokrasinin sonunu getirecek de olsa bunun önü kesilemez.
kitaptan söz etmeye devam edecek olursak. demokrasinin değerini anlatmasına ilaveten devrimin nasıl kendi evlatlarını da bir bir yediğini anlatır, her devrim gibi. muhteşemdir, okuyunuz, okutturunuz.
5 yılda bitirdiğim bi kitap idi. lanet olsun içimdeki başladığım kitabı bitirmeliyim güdüsüne.
aklımda sadece çıplak fakir fransız fahişeler ve köşedeki şarap dükkanı kaldı. bir de şarap fıçısı patlıyodu herkes
yerden şarap içiyodu sokaklarda falan. güzelmiş bak burası aslında.
...Soğuk, pislik, hastalık, cehalet, yoksulluk kutsal varlığa hizmer eden lordlardı; hepsi de büyük kudret sahibi soylulardı, özellikle de sonuncusu. Değirmende tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri - bunlar elbette ki yaşlıları öğüterek gençleştiren değirmenler değildi- her köşede titreşiyorlardı,her kapıdan girip çıkıyorlar, her pencereden bakıyorlar, rüzgarın savurduğu her giysinin içinde titreşiyorlardı. Onları öğüten değirmenler gençleri yaşlandıran değirmenlerdi; çocuklar da kart yüzlüydüler, sert sesliydiler. Yaşlı ya da genç, her yüz açlığın iziyle kırışmıştı . Açlık her yerdeydi...
Lisede tarih derslerinde birkaç cümle ile geçiştirilen Fransız ihtilalinin derinliğine inen, sebeplerini, sonuçlarını irdeleyen, ve bunu bir aşk hikayesine de yedirebilen charles dickens romanı.
Muhteşem bir başlangıç cümlesi daha doğrusu paragrafı olan, ingiliz Edebiyatının en büyük yazarı olarak kabul edilen Charles Dickens'in romanı. Fransız ihtilali’nin Gölgesinde iki Şehrin ve Aşkın Hikâyesini anlatır.Burada iki şehir olarak Paris ve Londra kastedilir. Bir dünya klasiğidir. Her evde her kütüphanede bulunmalı.
“Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da. inanç çağıydı aynı zamanda inkar çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, umutsuzluğun kışı. Her şeyimiz vardı ama hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk.”
Charles Dickens iki Şehrin Hikayesi giriş cümlesidir: Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işığın da asrıydı karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu.
Charles Dickens'ın 1859 yılında gazetelerde tefrika edilmek üzere yazdığı, konusu Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra'da geçen romandır. 200 milyonun üzerindeki satışı ile tüm zamanların en meşhur edebiyat eserleri arasındadır.