iki sevgiliyi birden idare etmenin ne kadar zor olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. bu da öylesine kahır bir durum işte. ama anlatmalıyım da bir yandan.
çift sim kart alıp, farklı mekan ve zamanlarda takılmaya alışmıştım sevgililerimle. ikisine de yetecek kocaman bir yüreğim var, sanıyordum. ikisiyle de ayrı ayrı ilgiliydim ilk başlarda. sonlara doğru, sorularımın değiştiğini, eksildiğini, ilgimin istemsiz bir şekilde azaldığını ve odaklanamamaktan ötürü kaynaklandığını düşündüğüm, ilgisizlik ve beraberinde gelen bir kaygı hasıl oldu bende.
neyse, biri şişli'deki plazaların birinde, gece geç saatlere kadar çalışırdı; üst düzey, kariyer sahibi kadınlar gibi sevişirdi bu. bağcılar'lı emo'cu piçlerden en az benim kadar nefret ederdi. sırf bu yüzden, istiklal'e gitmeyi reddederdi; evde içelim, sevişelim; dışarılarda yormayalım kendimizi diye eklerdi. ben de onun üstüne fazla gitmiyorum ayağına, daha az buluşur ve rahat rahat farklı bir ilişki yürütürdüm. o gün de sabahın köründe, onu mecidiyeköy'de göreceğimi nereden bilebilirdim ki?
...
istiklal'den, mecidiyeköy'e kadar, dünyada hiçbir boku umursamayan, hatta sevişmeyi bile değersiz bulan; bukowski'ci diğeriyle yürüdük. yol boyu aforizmalar kusup durduk diyebilirim. gırgır olsun diye bağcılar'ın varoşluğundan dem vurduk; kendimizi kaybetmiş yürürken; gelip geçen taksilere orta parmağımızı kaldırarak hareket çektik; bir bankta sabahladık.
artık eve gitmeliydim; son bir defa öpüşüp ayrılacaktık ki; 59r'nin kapısında o'nu gördüm; beni fark etmişti ve işte pişti olmuştum. otobüsün kapısından dönüp, üzerime doğru sert bakışlarla ve küfürlerle yürümeye başladı. korkudan kalakalmıştık yanımdaki diğer sevgilimle. çaktırmadan ufak adımlarla o'nun yanından da ayrıldım ama olayı aymış olacak ki, okkalı bir küfür de o savurdu; kalabalıkta kaybolurum ümidiyle bir otobüse binmeye çalışan yolculara yüklendim ve kendimi kaybettirdim böylece; otobüsün nereye gideceğini sormuştum şöföre;